Paylaş
1- Tecrübeli belediye mühendisleri yıldırma politikası güdülerek, yıllarca sürgün edilerek emekli edilmiştir. Meydan acemi ve üst düzeyin güdümüne göre hareket eden, altında arabası elinde telefonu ile sadece dolaşan, yoldan, kavşaktan anlamayan, öğrenmeye de niyeti olmayan elemanlara kalmıştır. İnşaatlar sadece müteahhitlerin 'iyi niyeti' ile sürdürülmektedir. İş yapılıyor görüntüsü devam etmektedir.
2- İşler yüksek kırımlarla iş tecrübesi olmayan müteahhitlere verilmekte, iş iyi yapılmadıkça sökülüp yıkılarak yenilenmektedir. (Beyoğlu sökülerek yapılıyor, eskisinden iyi olmadığı gibi bir yığın zaman kaybı yaşanıyor, yazıktır.)
3- Belediyenin çeşitli müdürlükleri yıllardır birbirlerinden habersiz olarak aynı yerler için proje ihaleleri çıkarmakta, bu projelere yüksek ücretler ödemekte, bunların birçoğu yapılamadıkları için rafa kaldırılmaktadır. Halen proje ihalesi yapılmış ama uygulanması mümkün olmayan bir dolu proje (trilyonlar ödenmiştir) belediyenin tozlu arşivlerindedir. Bu projeler içinde kavşak projeleri de yer almaktadır. Bu da bir çeşit birilerine para kazandırma şeklidir. Bu konular çok önemlidir. Lütfen paralarımız nereye harcanıyor, denetlensin istiyoruz.
Bora Evren BALIK
Acarlar'a yol açan siyasetçiler, bürokratlar kimler? (2)
'ÇEVRECİ' dostumuz, Beykoz, Acarkent ve İstanbul'un nasıl yağmalandığını anlatmaya devam ediyor.
Soruyoruz:
- Peki nasıl oluyor da, Acar ailesi talan iddialarıyla kamuoyunun gündemine geliyor?
- Bütün bunlar, sendikacı kökenli İsmet Acar'ın tek başına kotaracağı ticari işler olamaz. Mutlaka devletin memuru, idarecisi, bürokratı ve siyasetçisi ile elbirliğiyle kotarılmıştır. Zaten ortaya dökülenler söylenenleri teyit ediyor. Tabii dönümünü şimdi hatırlayamıyoruz ama %6'lık bir inşaat oranı %90'lara nasıl çıkıyor. Tapulu da olsa İstanbul'a nefes verecek yeşil alanlar, ticari menfaatler uğruna gelecek nesillerden çalınarak gaspediliyor, yağmalanıyor. Bugünkü görüntü, aysbergin üstüdür... Geride daha neler vardır, biliniyor ama bunları ortaya çıkarmak için siyasi irade lazımdır. Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe, şimdilik işin peşini bırakmayacakmış gibi gözüküyor. Daha neler var neler; Beykoz'daki yağmayı konuşuyoruz ama öbür taraftaki Formula-1 nasıl oluştu?
KOLLEKTİF SUÇ İŞLENDİ
- Yani 'kollektif suç' mu işlendi, bürokrasi ve siyasetçi bu yağmaya izin mi verdi demek istiyorsunuz?
- Evet... Bu kadar doğa harikası arazi, kör parmağım gözüne hesabı bu kadar kolay mı yağmalanır? Hangi ülke doğasını bu kadar yağmalattılar.
- Bu işlerin bir güce....
- Onu pek öyle demeyelim... O ortak güçü; siyaset, bürokrasi ve rant olarak tanımlamak daha doğru.... Yoksa bu kadar kısa sürede böyle paraların kazanılması hiç bir ülkede kolay değil, hatta Miami'de, Dubai'de...
- Peki bu işten Hazine'nin kaybı oldu mu?
- Çok önemli bir soru... Henüz incelemelerin tamamlanmadığı biliniyor ama sayın Süleyman Demirel'in tabiriyle 'Tüyü bitmemiş yetim'in yaklaşık 300 milyon YTL'sinin (300 trilyon lira) gaspedildiği söylenebilir. Bunun ortaya çıkacağını, yukarıdaki sözü edilen güçlerin bunu engelleyemeyeceğine inancım tam... Vergiyi ise hiç sormayın.
- Durun, çok önemli şeyler söylüyorsunuz...
- Ben sadece mevcut durumu aktarıyorum. Devletin yürütmesi, yargısı bu olayı çözecek güce sahiptir. Geçmişte çözemediyse de kimse umudunu kaybetmemelidir. Nitekim bu hususta, devletin zabıtası, kolluk güçleri zamanında geniş kapsamlı raporlar hazırladığı bilinmektedir. Gidin Jandarmanın raporlarını bir araştırın bakalım.
- Peki sonuç ne oldu diyelim?
- Bana sormayın şimdi bunları... Bunlar devletin arşivlerinde var. Bu insanlar her iktidar döneminde gemilerini yürüttüler, yürütmeye de devam ediyorlar. Siyaset, bürokrat, rant gemisi bir gün mutlaka karaya oturacak.
HANGİ BELEDİYE BAŞKANLARI
- Niye açık konuşmuyorsunuz, DSP'nin geçen dönemki Belediye Başkanından niye söz etmiyorsunuz?
- İsterseniz Beykoz Belediye olduktan sonra görev yapan belediye başkanlarını sıralayalım. 1984'de H. Ali Zengin (SHP), 1989 Şevket Arıkan (ANAP), Yücel Çelikbilek (RP), 1999 Alaattin Köseler (DSP) ve 2004 Muharrem Ergül (AKP)...
Hiçbirinin Beykoz’un yerlisi olduğunu sanmıyorum. Türkiye'de kentinin yerlisi olanlar, ilçe ve illerine daha sahip çıkıyorlar. Bunlar ise göç ailelerinin çocuklarıdır; tüm İstanbul'da olduğu gibi... Acar siteleri için hepsinin bir kusuru vardır bir şekilde. Acaba Acarlar'dan ne gibi bağışlar, hediyeler aldılar, bugün ben çok merak ediyorum. Söyleyebilirler mi?
- DSP'li Köseler ortaya çıkıp hiç konuşmuyor?
- Daha sonra CHP'ye geçmişti... Geçici imar iznini nasıl verebildiğini çıkıp anlatmalı. Bu çok önemli, ona bakmak lazım diyorum. Ben fazla konuşmak istemiyorum. Bu çark en başından bu şekilde dönmeye başlamış. Arkadan gelenler de döndürmeye devam etmişler. Tabii bedelini hep birlikte ödüyor ve ödemeye de devam edeceğiz... İş dönüp dolaşıp gelecek nesillere dayanıyor.
- Bir dakika... 1999-2002 döneminin Ecevit Başkanlığındaki DSP-MHP-ANAP hükümetinin Orman Bakanı Prof. Nami Çağan'ın tavrına ne diyorsunuz.
- Ekonomist diye biliyoruz, Ecevit'e sadakat gösteren bir öğretim üyesiydi. Yağma, rant bilmiyor ama 'çalmaz, çaldırır' diye bir deyim vardır; o sınıfa girer mi diye düşünmemek elde değil. Araştırın, Kemer Country'daki sitesi için neleri kiraladı? Ne ormanlar gitti, otel yapılacak diye alınan yerlere villalar yapıldı. Ağaçlar kesildi, kurutuldu. Prof. Çağan maalesef bu insanlara açıkça engel olamadı. Belki de gücü yetmedi. Bu da ayrı bir trajikomik durum.
AKP'li MUHARREM ERGÜL
- AKP'nin şimdiki Belediye Başkanı, Büyükşehir'in eski Şehir Tiyatroları Müdürü Muharrem Ergül...
- Turkuaz Hareketi lideri olarak ortaya çıkan Ali Müfit Gürtuna'nın eski Özel Kalem Müdürü... Belediye Şehir Tiyatroları eski Müdürü... Onun da Acar'lara yolverdiği belirtiliyor. Talana kökten engel olamadı. Eski Başkan Alaattin Köseler'i aratmayacak bir tutum takındığını Danıştay'daki davadan biliyoruz.
Mevcut yolsuzluğu ortadan kaldıracak şekilde kamu yararını kabul eden İdare Mahkemesi'nin kararına karşı dosyayı Temyiz etmesi dikkat çekmiştir.
- Beykoz'da sel...
- Evet son bir ay içinde iki üç kez sel baskınına uğradı. Kendisine oy veren binlerce fakir fukara, 'Acarkent' ve 'Acaristan'da yaşayamadığı için çoluk çocuk telef olmaktan kurtulamamıştır. Tayyip Erdoğan'ın Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde, basın danışmanlığını yaparken, bugün AKP milletvekili olan Hüseyin Besli'nin (Erdoğan'ın bir dönem konuşmalarını yazan) kontenjanından Beykoz Belediye Başkanı olmuştur Muharrem Ergül... (Besli daha önceki dönemde RP/FP'de, Yılmaz Bayat'a karşı Üsküdar Belediye Başkanlığına aday olmak istemiş, ancak yapılmamıştır.) Halbuki, Muharrem Ergül Acarkent'deki bir villanın parasıyla Beykoz'un sel altında kalmış bir mahallenin altyapı sorununu kökten çözebilirdi?
Rant uğruna, gerçekleri görmekten insanlar bu kadar nasıl uzaklaşabilir?
Son olarak şunu söylemek istiyorum.
Siyaset, bürokrat ve ticaret üçgeninde parti, kişi, dil, din, renk ve ayrım gözetmeksizin, geçerli olan tek akçe menfaat; yani para. Gerisi yalan..."
Evet, 1980'lerden başlayarak başta milletvekilleri olmak üzere İstanbul'da görev yapan Valiler, Savcılar, İl Bayındırlık Müdürleri, İl Orman Müdürleri, Mülkiye Müfettişleri, Belediye Başkanları siz neredeydiniz?
Beykoz'a bakan Koruma Kurulu üyesi Oktay Ekinci hangi gerekçelerle görevden alındı? Hesap verin!
Bu hesap mutlaka görülmeli.
Said-i Nursi'ye 'kültür saygısı', Cumhuriyet'in okuluna ise kazma
EMİNÖNÜ'deki (Laleli) Gedikpaşa okulu Özel İdare tarafından 26.5 milyon YTL gibi iyi bir bedelle satıldı. Bunu 'Gedikpaşa Okulu ranta kurban gitti" (16.11.2006) ve 'Laleli'ye Akmerkez yapacağım' (18.11.2006) başlıklı yazılarımızla kamuoyuna taşıdık.
Bu yazılar büyük yankı uyandırdı; tepkiler ortaya çıktı.
"Ben burada okumuştum, nasıl satarlar?" diyenler oldu.
İstanbul Valiliği bu satıştan elde edeceği parayla üç dört okulu yapabileceğini düşünüyor.
Buraya kadar her şey doğru.
Eminönü Belediye Başkanı Nevzat Er, sıkıntıları sık sık gündeme getiriyor.
Ama okulun satışı için en çok çaba gösterenlerden birisi...
Şimdi Hürriyet'te "Said Nursi'nin kaldığı tarihi han kültür tesisi olacak" başlıklı haberi bilginize sunalım.
CUMHURİYET OKULUNA SAYGI YOK
Said-i Nursi 1907'de İstanbul'a geldiğinde bir süre Fatih'teki Şekerci Han'da kalmış... Büyükşehir Meclisi de aldığı bir kararla bu yeri 'tarihi ticaret alanı'ndan çıkartarak "Belediye kültür tesis alanı'na dönüştürdü.
AKP anlayışı Saidi Nursi olunca 'kültür'ü akla getiriyor;
Cumhuriyet'in tarihi bir okulu 'işmerkezi'ne (ranta) layık görülüyor.
Bu olayı derinlemesine masaya yatıralım:
SP'li Lütfi Kibiroğlu (1999-2004) burasını 'Semt Konağı'na dönüştürülmesi için bir proje hazırlamıştı. (RP'nin bir projesi olan 'Semt Konağı'nda sağlık birimleri, huzur evleri, muhtarlık bölümleri; kurs için sergi ve konferans salonları yeralıyor)
Ancak AKP'li Belediye Başkanı Nevzat Er göreve geldikten sonra bu yeri 'mıncıklamaya' başladı.
SEMT KONAĞI PLANI
Hatta geçen yıl 'Suriçi İmar Planı'nda bölge aynı şekilde 'Semt Konağı' olarak kabul edilmiş, planları da Büyükşehir'den geçmişti. Ancak İstanbul Valiliği, bu yerin okul olması nedeniyle kendilerine danışılmadan bu kararın alınmasına tepki gösteriyor.
Vali Muammer Güler, Büyükşehir'in Planlama ve İmar Müdürlüğü'ne yazdığı yazıda özetle "Biz burasını Özel İdare'nin yatırım programına almıştık. Burasının Milli Eğitime gelir amaçlı 'otopark ve ticaret merkezi' olarak planlanmasını istiyoruz. Sizin yaptığımız plan değişikliği ise, bizim görüşümüz ve izin alınmadan yapılmıştır" diyor. (6.6.2005 yazısı)
Bundan üç ay sonra da (6.9.2005'te) İl Genel Meclisi kararıyla, alanın satılıp elde edilecek gelirle "Milli Eğitimin ihtiyaçlarının karşılanması"
isteğinde bulunuluyor.
Daha sonra Büyükşehir Belediyesi'nden plan değişikliği yapılmasını istiyor.
Burada dikkat edilecek bir husus var.
Vali önce burası benim mülkiyetimde kalsın diyor, daha sonra da 'gelir' için satılmasını istiyor.
Üç ayda bu görüş değişikliği neden?
PAPAZOĞLU MEDRERESİ
Büyükşehir Belediyesi'nin 14.2.2006 tarihli toplantısında Valiliğin itirazı görüşülürken, 21.5.2005 tarihli Eminönü ile ilgili koruma planında 'Semt Konağı' (Gedikpaşa) olarak gözüken yerin 1. derece koruma bölgesi içinde bulunduğu; 634 ada, 31 parselde eskiden burada 'Papazoğlu Medreresi-mescidi ve türbesi' ve Müslüman mezarlığı ile 634/1'de ise kayıp Ali Fuat Paşa Konağı (tescilsiz) bulunduğu zabıtlarda yeralıyor.
(Manidar bir şekilde ada numarası baştan 634 yazılıp, bir iki meclis kararıyla 624 olarak düzeltilmesi de dikkat çekiyor.)
Ayrıca, 'tescilli' sivil mimarlık örneği ve sarnıç kalıntısı bu parselde bulunduğu vurgulanıyor.
Vurgulamak gerekiyor; Gedikpaşa Okulu 1946 yılında yeni gelişme gösteren Laleli'de oturan ailelerinin çocukları için yapılıyor.
2'DEN 3'E DÜŞÜRÜLDÜ
Ama bütün bunlar dikkate alınmadığı gibi Prof. İlber Ortaylı'nın 'Korumama Kurulu' olarak nitelendirdiği İstanbul 4 Nolu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Müdürlüğü, bu yeri 2. dereceden 3. dereceye alması dikkat çekici bir durum değil mi?
Bu, yerin değerin 'küçültüldüğü' bir durum.
Amaç, burayı satın alacaklara büyük bir rant sağlamak olmak bu karar değişikliğiyle?
KURUL ÜYELERİ
Tarihe kayıt düşmek için bu kurulda kimlerin görev yaptığı da bilinmesi gerekiyor.
Fehmi Kızıl (Başkan), Ahmet Tanyolaç (Başkan Yardımcısı), üyeler; Gönül Cantay, Ahmet Ersen, Nüsret İlkem Çolak, Cem Eriş, Feridun Özgümüş, Murat Tuncay ve Mustafa Karasu (Eminönü Belediyesi'ni temsilen)Kurul'un daha önce üç kez görevden alınan bir müdürü de var: Günseli Aybay.
UNESCO NE DİYECEK?
Unesco, İstanbul Dünya Kültür Mirası listesinden çıkarılmaması için eksikliklerini gidermesi konusunda verdiği iki yıllık süre içinde tarihi dokuyu böyle mi koruyacağız?
UNESCO böyle bir yerin inşaata açılmasını öğrendiğinde 'koruma'cılıktan uzak anlayışından ortaya konduğu için İstanbul'u listeden çıkarırsa bunların sorumlusu kim olacaktır.
SORULAR... SORULAR...
Burada önemli bir teknik 'ince' noktaya dikkat çekmek gerekiyor.
Valiliğin, Gedikpaşa'nın 'Semt Konağı'ndan çıkartılarak 'ticaret alanı'na alınması konusundaki itirazına Büyükşehir İmar Daire Başkanlığı şu karşı görüşü ortaya koyuyor:
"1/5.000 ölçekli planın amaç, ilke ve kararlarına aykırı plan bütünlüğünü bozucu, donatı alanlarını azaltıcı yapı ve nüfus yoğunluğu arttırıcı niteliktedir. 'Ticaret alanı'na alınması konusundaki itiraz ise, imar plan yapımına ait esaslara dair yönetmeliğin imar planlarında bulunan sosyal ve teknik altyapılarının kaldırılması, küçültülmesi veya yerinin değiştirilmesine dair plan değişiklikleri zorunluluk olmadıkça yapılamaz. Zorunlu hallerde ise böyle bir değişiklik yapılabilmesi için; imar planındaki durumu değişecek olan sosyal ve teknik altyapı alanındaki tesisi gerçekleştirecek ilgili yatırımcı bakanlık ve kuruluşların görüşü alınacaktır."
Acaba bakanlık görüşü alındı mı?
Bu arada, İmar Daire Başkanlığı'nın bir görüşü daha var:
"İmar planındaki bir sosyal ve teknik altyapı alanının kaldırılabilmesi ancak bu tesisin hizmet gördüğü bölge içinde (Eminönü'nde) eşdeğer yeni bir alanın ayrılması suretiyle yapılabilir."
Soru; böyle bir yer ayrıldı mı?
DÖNÜŞÜN YASASI ÇIKMADAN
İmar Daire Başkanlığı'ndan bir karşı görüş daha var. Orada da, gündemdeki kentsel dönüşüm projesine bağlı olarak ilgili yasanın çıktıktan sonra böyle
bir plan değişikliğinin uygulamaya geçebileceği notu olduğuna göre, acaba bu husus dikkate alınmadı? (Bilinen dönüşüm yasa tasarısı halen TBMM'de bulunuyor.)
Büyükşehir İmar Daire Başkanlığı yasalardan aldığı güçle bütün konunun ayrıntısını Büyükşehir Belediyesi'ne açık ve net bir dille anlatıyor.
Ama ne yazık ki Büyükşehir Belediye Meclisi 'siyasi' bir karar alarak oybirliğiyle İmar Daire Başkanlığı görüşünü dikkate almıyor.
TOPBAŞ'IN İMZASI YOK
Ayrıntısı gibi gözükse de yukarıda sözünü ettiğimiz 'parsel nosu değişikliğinin yeraldığı' 14.2.2006 tarihi ve 72 nolu bu kararın düzeltilmesi onayını, ilkinde imzalamasına karşın Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş imzalamıyor. 15.6.2006'daki meclis kararını ise,
Topbaş'ın vekili Aziz Babutçu imzalaması dikkat çekiyor.
MÜDÜR GÖREVDEN ALINIYOR
Büyükşehir Belediye Meclisi'nden Gedikpaşa'nın 'Semt Konağı'ndan
nasıl 'ticaret' alanına dönüştürülmemesi gerektiği yolunda İmar Daire Başkanlığı'nın karşıt görüşünü Büyükşehir'in AKP ve CHP'li üyeleri nasıl gözden kaçırır?
Bu raporlar hiç okunmaz mı?
Bu arada Büyükşehir İmar Daire Başkanı Deniz Şimşek bundan bir süre önce görevden alınıyor ve pasif bir göreve aktarılıyor.
YARIN: Nevzat Er, Hayati Yazıcı ve Mehmet Çeker akrabalığı...
CHP'li Şimşek, Arınç'ı topa tuttu
TBMM Genel Sekreterliği Teşkilat Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu üzerine CHP İstanbul Milletvekili Behran Şimşek, partisi adına yaptığı ilginç konuşma şöyle:
"Bu maddeyle, Meclisin teşkilat yapısı değiştirilmekte, bazı birimler kaldırılıp, birleştirilerek yeni birimler oluşturulmakta ve yine bazı yeni birimler kurulmaktadır. (...) Meclisin teşkilat yapısını değiştiren bu madde üzerinde konuşurken, Meclisin işleyişini, Başkanını ve bu çıkardığımız kanunu uygulayacak yöneticileri konuşmak zorundayız. Bu maddeyle, Kanunlar ve Kararlar Daire Başkanlığı bünyesinde bir araştırma merkezi kurulmakta. Bu birimin yapacağı araştırmalardan hepimiz faydalanacağız. Ama, görünen o ki, bu birimden en çok faydalanması gereken, Sayın Meclis Başkanının ta kendisidir. Sayın Arınç, Millî Eğitim Şûrası'nın son gününde verilen akşam yemeğinde yaptığı açıklamada "Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının hayatını incelediğinizde çoğu 68'linin ideolojik kavga, lider olma hevesi, para ve kadınla elde ettiklerini görüyoruz" demiştir.
Yine, Sayın Arınç'ın daha önce yaptığı bir değerlendirmede "bizim camiayı iyi tanırım, başka şeylerden değil iki şeyden korkarım, biri kadın ilişkileri biri de para ilişkileri, başkaları için demiyorum, ama, birlikte siyaset yaptığım camiada bu iki konu çok önemli ve çok tehlikeli" ibareleri basında yer almıştır. Sayın Arınç, 68 kuşağıyla ilgili yaptığı bu değerlendirmede daha önce suçladığı kendi siyaset arkadaşlarını aklamak istemiş olabilir. Ancak, Sayın Bülent Arınç'ın yaptığı hesaplar içinde başka hesaplar içinde olduğunu da yanlış hesaplar içerisinde olduğunu da bilmelidir.
ARINÇ, GEZMİŞ VE MERCÜMEK
Kimse kendi siyasal istikbali için Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını, onların ideallerini çarpıtamaz, onları karalayamaz. Meclis Başkanlığı görevini tenzih ediyorum, Sayın Bülent Arınç'ın gücü de buna yetmez.
Sayın Bülent Arınç, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının hiçbiri Süleyman Mercümek gibi gizli kasaları olan partilerde siyaset yapmadılar. Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının hiçbiri devlet trilyonlarını kaybeden partilerde MKYK üyeliği yapmadılar, kayıp trilyon davasında hiçbir bakanı ve genel başkanı olmadı."
Bu arada Meclis Oturum Başkanı İsmail Alptekin "Nerede konuşuyorsunuz?" diye
müdahale ediyoruz" deyince Şimşek konuşmasını sürdürmek istiyor. Bu arada AKP'li Mehmet Çerçi "Deniz Gezmiş propagandası yapıyorsun" diye müdahale ediyor.
36 MAKAM DEĞİŞTİRİLDİ
Şimşek devam ediyor:
"Sayın Arınç "ehliyet ve liyakate önem veriyorum, bir eleman ihtiyacı olduğu zaman -yükselecek veya atanacak- öncelikle Meclis içinden seçiyorum; ben kadrolaşma yapmadım" ifadelerini kullanmıştır ve daha sonra bu kadrolaşmanın yapılıp yapılmadığına bakıyoruz: 39 tane müdürlük var, bunlardan 3 tanesi yerinde kalmış, geri kalan hepsini değiştirmiştir. Sayın Arınç, aynı zamanda "Her attığım imzada Allah'tan korkuyorum, bir de yaptığım iş doğru mu yanlış mı, ona bakıyorum" demişti.
KANAL 7'DEN TRANSFERLER
Bir defa, Sayın Arınç'ın "Kadrolaşma yapmadım" ifadesi doğru değildir. Sayın Arınç, üç genel sekreter yardımcısından ikisini değiştirmiş, yeni atadığı iki genel sekreter yardımcısının ikisi de Meclis dışındandır. Bu dönemde kadrolaşma yapmanın en önemli göstergelerinden biri, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nden ve Kanal 7'den transfer edilen yöneticilerdir.
Meclis Destek Hizmetleri Daire Başkanı İstanbul'dan transfer edilen yöneticilerden biridir ve hakkında dosyalar bulunmaktadır. (Meclis) İletişim Ofisinde Kanal 7 çalışanları görev yapıyor.
KUTAN'IN OĞLU
Ayrıca, çok ilginçtir, eski FP Milletvekili Salih Katırcıoğlu'nun mühendis eşi Bayındırlık Bakanlığından Meclise geliyor, kısa bir süre sonra müdür yardımcısı oluyor, ardından Başkanlık müşaviri yapılıp emekli ediliyor. 6.400 ek göstergeden kıyak emeklilik. İlginç olan ikinci tarafı ise, hanımefendi emekli olunca oğlu Aykut Katırcıoğlu Mecliste işe başlıyor. Bu, adalet anlayışı değildir değerli arkadaşlarım.
Sayın Arınç, eski Genel Başkanı Recai Kutan Beyi de unutmamış. Recai Kutan Beyin oğlu Murat Kutan da, şu an, Meclis Başkanlık müşaviri olarak görev yapıyor.
Sinirlenmenize gerek yok Sayın Başkan, sizin oğlunuz Fatih Alptekin de (oturum başkanı İsmail Alptekin'in oğlu), şu anda Başkanlık müşaviri olarak çalışmakta.
Sayın Arınç'ın atadığı Başkanlık müşavirleri kimler? Bu kişilerin eğitim durumları, mesleki deneyimleri nelerdir arkadaşlar? Bu kişiler ehliyet ve, yoksa soy isimlerinden dolayı mı müşavir oldular liyakate mi müşavir oldular?
ADALET VE KALKINMA BU MU
Oyunu aldığınız köylü çocukları, üniversite mezunu gençler işsiz gezecek, ama babalarından dolayı bazıları işe girecekler, sonra bunun adı "adalet ve kalkınma" olacak?
KAÇ KEZ YURTDIŞINA ÇIKTI
Sayın Meclis Başkanı, Dünya Tasarruf Gününde yayınladığı mesajda milleti tasarrufa davet ediyor. Doğrudur, fakat, 40 kez yurt dışı gezisi var. 585 gününü, bu süre içerisinde, yurt dışında geçiriyor. 2 trilyon 900 milyar para harcanıyor.
Sayın Arınç'ın gezilerinin bir katkısı var mı diye baktığımda, Polonya'ya gitmiş, Polonya'dan sonra Ermeni soykırım kararı çıkmış Polonya Meclisi'nden. Daha sonra Hollanda, Almanya, Litvanya, Rusya gibi ülkelere de giden Arınç, bu ülkelerde de yaptığı, kurduğu ilişkilerde bu ülke parlamentolarının sözde soykırım yapıldığına ilişkin kararlarını engelleyememiştir. Bu gezilerin bir katkısı var mı yok mu takdirinize bırakıyorum.
Çok ilginç olan başka bir şey daha var. Sayın Arınç, Birleşik Arap Emirlikleri'nde Dolmabahçe Sarayı'nın 150'nci yıl dönümü için sergi açılışına giderken, Atatürk'ün 125'inci doğum yıl dönümü nedeniyle herhangi bir etkinlik düzenlenmemesi Sayın Arınç'ın düşüncesini ve gayesini de açıklamaktadır.
'KEMALİZM GERİCİLİKTİR'
AKP panelinde, İzmir'de "Kemalizm gericiliktir" diyen, AB fonlarından 450 bin Euro aldığı ortaya çıkan bir profesöre Sayın Arınç'ın destek vermesinin arkasında düşünce özgürlüğü değildir, kendi düşünce yapısı vardır.
585 günü yurtdışında geçiren, Sayın Başbakan gibi arada sırada Türkiye'ye resmî ziyarette bulunan Sayın Arınç Meclis Başkanlığı görevini aksatmaktadır değerli arkadaşlarım.
Benim onbir aydır cevaplanmayan soru önergelerim var. Verdiğimiz yazılı soru önergeleri 20 gün incelendikten sonra, Arınç'ın sansüründen geçtikten sonra işleme alınmakta. Demokrasiden, millet iradesinden, millet iradesinin üstünlüğünden bahseden Arınç, benim ve diğer milletvekili arkadaşlarımın millet adına verdiğimiz soru önergelerinin yanıtlanmamasında demokrasi açısından, Meclisin üstünlüğü açısından bir sorun görmüyor sanıyorum.
Meclis, bu dönemde kalite belgesi aldı. Meclisin varlık nedeni, yasama ve denetimdir değerli arkadaşlar. Meclis, eğer kanun yapma yetkisini kullanırken hata yapmıyorsa, denetim faaliyetlerini sağlıklı yapabiliyorsa, soru önergelerini zamanında cevaplatabiliyorsa ve ayrıca, bu önergeleri geçiştirmek amaçlı çalakalem yanıtlar verilmiyorsa, o Meclis kalite belgesi almayı hak eder. (...)
Ayrıca, TBMM'nin çay ocaklarının, lokantalarının, fiziki mekânlarının kalite belgesi almasının hiçbir ciddiyeti yoktur. Dünyanın en köklü 10 parlamentosundan biri olan, ulusal kurtuluş mücadelesi vermiş, devlet kurmuş, devrim yapmış, tarih yazmış bu Meclisin tarihsel önemi hiçbir kalite belgesiyle ispatlanamaz ve sığmaz.
HORMONLU ÇOCUKLAR Bu Meclis, millî mücadelenin karargâhıdır. Bu Meclis, 21 yaşında hormonlu çocukları çıkarıp, kendi konuşamadıklarını çocuklara konuşturma yeri değildir. Bu Meclisin kalitesi cumhuriyettir, laikliktir, devrimler ve değerlerdir.
YANITLANMAYAN SORU ÖNERGELERİ 24 saniyede bir maddenin görüşüldüğü bir Meclisin yasama faaliyetlerinden, kalitesinden, bu anlamda söz etmek mümkün müdür? On bir aydır yanıtlanmayan soru önergeleri de buna dahil.
ÜÇ KEZ TADİLAT YAPILDI Sayın Bülent Arınç kendi arkadaşlarının çocuklarını unutmamış, ama, kendi personelini unutmuştur değerli arkadaşlar. Meclis çalışanlarının servisleri kaldırıldı. "Servis ücreti ödenecek" denildi, ödenmedi. Meclis çalışanlarının elbise paraları azaltıldı. Mecliste çalışan bütün personele elbise parası verilmedi. Elbise paralarında bile adaletsizlik yapıldı. Tasarruf adına bunlar yapılırken, yıkılacak olan doktorluk binası üç defa tadilat yapıldı, 2,5 trilyona yakın para heba edildi. Şefler belirlenirken, şeflik kadrosu verilirken adaletli davranılmadı. Bazı Bakanların özel kalem müdürleri olarak çalışan sekreterler şef yapıldı. On yıldır, 15 yıldır Mecliste geçici görevli olarak çalışan sekreterlerimiz var iken, onlara kadro vermek yerine, Sayın Arınç'ın tanıdıklarına kadrolar verildi."
Şimşek sözleşmeli çalışanların sorunlarını dile getirirken şöyle devam ediyor:
"Onların suçu soyadlarının Kutan, Alptekin, Katırcıoğlu olmaması mıdır? 800 geçici işçilerimizin sorunlarına çözüm bulmak gerçekten adaletin değeridir, ama, bu adalet sadece kâğıt üzerinde yazılarak olmuyor.
Bütün bunlar, işe almada, göreve getirmede, yükseltmede, ehliyet ve liyakatin değil değerli arkadaşlarım; iktidara, kendi eski arkadaşlarınıza, Refah Partisine, Fazilete, Saadet Partisine sadakatin önemli olduğunun göstergesidir.
Ayrıca, burada kıskandığım bir şey var: Sayın Arınç, AKP'yi de aşarak, kendine göre bir tanzim ve bir kadrolaşma yapmıştır."
Samimiyet-laubalilik
İSMİNİN önünde bir unvan bulunması insanı adam etmeye yetmiyor.
Görüldüğü gibi okumak cehaleti alıyorsa da, eşeklik baki kalıyor.
"Samimiyet ve laubalilik arasında kıl payı kadar fark vardır, bunu da ancak kültürlü insanlar anlar..." derler.
Doğrudur.
K.KAMAN
Günün Sözü
"Türkiye’nin limanlarını ve havaalanlarını Kıbrıs Rum Yönetimi'ne açma yükümlülüğü hukuken yoktur. Hükümet temsilcilerinin bunu dolaylı olarak kabul etmesi yanlıştır."
(SHP Genel Başkanı Murat Karayalçın)
TÜRKSAT'ta neler oluyor
"ULAŞTIRMA Bakanlığı'na bağlı uydu ve kablo hizmetlerinden sorumlu TÜRKSAT'ta çalışan bir grup sözleşmeli personeliz. Arkadaşlarımız arasında hergün huzursuzluk yaşanıyor. Daha önce sizin köşenizde de çıktığı gibi kurumdan 200 kişi atılmıştı. Şimdi de, yılbaşı yaklaşırken yine adam çıkartılacağı söylentileri yayılıyor. Bunu AKP çevrelerinden duyuyoruz, onların da rahatsız olduklarını öğrendik. Neden insanların canı yakılıyor? Yoksa kurumda birileri Bakan Binali Yıldırım ve Başbakan Erdoğan'ın gözüne mi girmek istiyor Uydularla ve kablo sektörüyle ilgili ciddi sorunlar medyada tartışılırken, bizim de iş yapma şevkimiz kırılmakta. Genel Müdürümüz Dr. Osman Dur'un personelimizi rahatlatıcı bir açıklama yapmasını bekliyoruz."
İstanbul, İstanbul olalı...
İSTANBUL, İstanbul olalı böyle bir rezalet görmemiştir. Valilik, belediye ve emniyet bence iflas etmiştir. Dün yaşananlardan sonra insanlara araçlarını çıkarmamaları söylendi... Zaten kötü olan trafik nedeniyle aylardır araçsız işimize gidip gelmeye çalışıyoruz... Ama dün işten çıktıktan sonra İstanbul halkı olarak ne tramvay, ne otobüs, ne de deniz araçlarına binebildik.
Saatlerce duraklarda perişan olduk. Bizi yönetenlere çok teşekkür ederiz!
Yıldız KARLIDAĞ
Biliyor musunuz
- ANKARA'da Ali Dinçer, İstanbul'da Nurettin Sözen, Gaziantep'te Celal Doğan'ın belediye başkanlıkları döneminde üst düzey görev yaptıktan sonra 1999'da Ahmet Piriştina tarafından İzmir Büyükşehir Genel Sekreter Vekilliği ve İZSU Genel Müdürlüğü'ne getirilmiş olan Hasan Fehmi Mani'nin, Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu tarafından görevinden alındığının kamuoyuna açıklandığını...
- TEMA'nın, Orhangazi'de İznik Gölü koruma havzasında kurulu bulunan çokuluslu Cargill'in, yıllardır çevreci kuruluşların yürüttüğü mücadele sonunda Danıştay kararı ile kapatılması üzerine hükümetin getirdiği affı içeren yeni yasanın veto edilmesini Cumhurbaşkanı'ndan istediğini...
Türkiye'de kaç gayrimüslim var
(BAŞBAKAN Erdoğan'ın Türkiye'nin % 95'i Müslüman demesi üzerine)
"Türkiye'mizde en mübalağalı rakamlarla ifade edersek 6 bin Ermeni-Rum Ortodoks'u, 15-20 bin Yahudi, bir o kadar Antakya-Mersin'deki Arap Ortodokslar, 5 bin Katolik, 5-6 bin civarında Süryani yaşıyor. Bunların tamamı binde 1'i bile zor bulurken, Erdoğan % 5 gibi astronomik bir rakamı nereden çıkarıyor? Türkiye'nin % 99.9'u Müslüman'dır."
(Milli Gazete'den)
2150'de Türkçe konuşulmayacak
YÜCE Rabbimizin bizi dünyaya yollamasıyla başladı her şey. Dünyayı kirlettik ve yıprattık. Bu sefer insanın içindeki hırslar dillere yöneldi. Sıra dilleri kirletmekte. En başta yok edilmesi istenen dil Türkçe oluyor.
Çünkü Türkçe dünyanın en köklü ve en zengin dillerinden birdir ve dünyada en çok kullanılan dördüncü dildir. Fakat biz Türkler iç ve dış etkenlerden dolayı dilimizi kaybetmek üzereyiz. Etkiler sürecinde bir dilin kaybolması, yalnızca bir buçuk nesil sürmektedir. Belki de 2150 yılında Türkiye'de Türkçe konuşulmayacak.
Dilimize sahip çıkalım. Dilimizden utanmayalım.
Ali TÜRKOĞLU
Fırsatçı ve nezaketsiz turizm acentası ve otellere dikkat
BEN Anadolu Ajansı İç Haberler Servisi'nde redaktör olarak çalışan bir meslektaşınızım. Şeker Bayramı'nda gazete ilanları ile gittiğim Pamukkale'deki bir otelde büyük bir haksızlığa uğradım. Otel ve aracılık eden Anıtour ile ilgili şikayetlerimi Kültür ve Turizm Bakanlığı'na ilettim ancak söz konusu otelin bakanlık tescilli olmadığını ve bir şey yapılamayacağını öğrendim. Ancak, Anıtour'un Ankara'daki temsilciliğini yapan Atatürk Bulvarı No: 81/2 adresindeki Ves Turizm Seyahat Acentası da hiçbir sorumluluk üstlenmedi.
Bu şirketin de böylesi bir organizasyona ortak olarak bu haksızlığın bir parçası olduğunun teşhir edilmesini, Ankara'lı hemşehrilerimizin bizim gibi İstanbul merkezli böylesi büyük (!) seyahat acentalarının kurbanı olmamasını diliyorum.
Benim öyküm şöyle:
Şeker Bayramı tatili için Anıtour'un gazete ilanından yola çıkarak Ankara'daki temsilciliği Ves Turizm aracılığıyla Pamukkale'deki 4 yıldızlı Hierapolis Thermal Oteli'nden 23-24 Ekim tarihleri için ailemle birlikte (3,5 kişilik) yer ayırttım. Kişi başı 79 milyon liradan 3,5 kişilik (küçük oğluma %50 indirim uygulandı) 535 milyon lira parayı kalacağımız tarihten yaklaşık 2 hafta önce Ves aracılığıyla Anıtour'a peşinen ödedim. (Tam pansiyon)
Söz konusu şirket ödeme yaparken bana "arada kapısı olmayan iki oda (aile odası) ve 4 yatak" Vereceklerini söyledi. Bayram günü ailemle söz konusu otele gittik, bize tesislerinde 'aile odası' diye bir kavramın olmadığını ancak bize 'kalabalık gruplara verdikleri 5 yataklı bir oda' vereceklerini söylediler. Biz de sevinçle kabul ettik ancak odayı görünce hayalkırıklığına uğradık. Bize tavan yüksekliği bazı yerlerde 1 metreye kadar düşen, tavana yakın çok küçük bir penceresi olan, karanlık, basık, havasız ve kötü kokulu bir çatı arası oda verdiler.
Biz bu kadar kötü bir odada kalmak istemeyince, bize sadece 2 yatağı olan bir oda verebileceklerini ancak buraya da bir yatak atabileceklerini söylediler. Buna karşılık 4 kişi üç yatakta yatamayacağımızı anlatarak 3,5 kişilik ödeme yaptığımızı, yarım kişilik ödeme daha yapabileceğimizi, bu durumda da bize iki oda verebileceklerini belirttik. Otel yönetimi ise son derece nezaketsiz bir üslupla ikinci oda için günlük 100 YTL fark talep etti. (Yani çocuklarımdan birisine iki kişilik odada kalan tek kişi ücreti muamelesi yaparak)
Otel müdürüyle yaptığımız görüşmeden de sonuç alamadık. Otelde aile odalarının bulunmadığını, suitler içinse günlük 140 YTL artı ücret istediklerini belirterek son derece nezaketsiz ve fırsatçı bir anlayışla bizim için bir şey yapamayacaklarını belirtti. Anıtour yetkililerine ise bayram olduğu için ulaşamadık. Bize bu durumu tespit eden bir yazı vermelerini isteyerek otelden ayrıldık.
Başka bir otelde geceleyerek, ertesi gün Ankara'ya döndük. Bayramdan sonra ulaştığımız Ves Turizm yetkilileri konuyu Anıtour'a ileteceklerini söylediler.
Anıtour'dan yanıt gelmeyince bizim ısrarlarımız sonucu Anıtour'un Basın ve Halkla İlişkiler Müdürü olduğu belirtilen Vildan Hanımla (0216-542 80 00) yaptığımız görüşmede ise bize otelin 'no Showing' uyguladığını ve yapabilecekleri bir şey olmadığını, paramızı iade etmeyeceklerini söyledi.
Daha sonra Kültür ve Turizm Bakanlığında yaptığımız araştırma sonucu Anıtour'un gazete ilanlarında 4 yıldızlı olarak duyurduğu söz konusu Hierapolis Thermal Oteli'nin Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan tescilli olmadığını öğrendim. Dolayısıyla söz konusu 4 yıldızın da tartışmalı olduğu gerçeği ortaya çıktı.
Anıtour'un gazete ilanlarına ve prestijine güvenerek para ödediğimiz ve sonunda mağdur edildiğimiz bu durumda Anıtour'dan şikayetçiyim. Çünkü ben bu ödemeyi Anıtour güvencesinde yaptığımı sanıyordum ve parayı da Anıtour'a ödedim. Dolayısıyla bu konuda benim muhatabım olan Anıtour, daha sonraki aşamada sorunumla hiç ilgilenmediği gibi geri ödeme de yapılmayacağını bildirdi. Ayrıca bu mağduriyetimizin telafisi için hiç bir alternatif öneride dahi bulunma gereği hissetmedi. Turizme hizmet verdiği iddiasıyla işhayatında bulunan söz konusu şirketin, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın denetimi ve izniyle bu hizmeti verdiğini sanıyordum.
Halide TAYYAR
Paylaş