Çok doğru...
Emekli Büyükelçi
Tanşuğ Bleda, anı kitabı
'Maskeli Balo'da anlatır. 1992'de
Türkiye'yi ziyaret eden Fransa Cumhurbaşkanı
Mitterand'ın dış siyaset danışmanı
Pierre Morel, Çırağan'daki akşam yemeğinde yanındaki Fransız arkadaşlarına
‘‘Şu şehri bize verseler dünyanın incisi yaparız’’ diyor.
Bleda bu sözü duymamış gibi yapıyor ama çok da ağrına gidiyor.
Ne yazık ki,
İstanbul'u bizler güzelleştirdik, çirkinleştirenler de bizler oluyoruz.
Şimdilerde
SDP'yi kurma hazırlıkları içinde olan eski Ankara Belediye Başkanı
Murat Karayalçın, İstanbul'un
'kurtarılması' için projeler üreten bir siyasetçi...
İstanbul'un bugünkü yapısı ile yönetilemeyeceğini 2000 Temmuzu'ndaki
'SDH' Dergisi'nde
‘İstanbul’u Yönetmek' başlıklı yazısında yazmış; sonra da ‘‘
İstanbul bizim, onu dünyanın incisi yapacak olan
Fransızlar ya da başkaları değil, biz olacağız’’ demiş.
Karayalçın’dan çözüm önerileriGÜNDEME düştüğü için
Murat Karayalçın'ın iki yıl önceki görüşlerinin bir anlamı olabileceği düşüncesiyle aktarmak istiyoruz. ‘‘
İstanbul'u yönetmek,
Türkiye'yi yönetmenin de ilk adımıdır’’ diyen
Karayalçın şu önerileri sıralıyor:
‘‘Anayasa'nın, öngörüleri çercevesinde ve
Türkiye devletinin üniter yapısı zedelenmeden
İstanbul Valiliği'nin ve
İstanbul Belediye Başkanlığı'nın birleştirilmesine kadar uzanan geniş aralık içinde her türlü görüş ortaya konulmalıdır.
İzmit'ten Tekirdağ'a uzanan alanda İstanbul'un sınırları yeniden tanımlanmalıdır. Metropol belediyeler ilçe ölçeğinde değil semt ölçeğinde örgütlenmelidir.
Türkiye genelindeki işleyiş esas alınmadan, İstanbul özelinden yola çıkarak merkezi yönetim ve İstanbul Belediyesi arasında bir yetki paylaşımına gidilmelidir. İstanbul Belediye Meclisi'nin başkanı, Belediye Başkanı olmamalı, Meclis üyeleri arasından seçilmelidir.
Belediye Meclisi'ne, ulusal vergilerin üzerine belli bir düzeye kadar ekleme yapabilme yetkisi verilmelidir. Hazine onayı olmaksızın da, Belediye Meclisi kararıyla uluslararası sermaye piyasalarında, kuşkusuz 'ranting' yaptırarak borçlanabilmelidir.
Kente karşı işlenen suçların izlenebilmesi için silahlı belediye polis örgütü kurulabilmelidir. İstanbul Belediyesi 657'den çıkarılmalıdır.
Doğrudan karar almayan ancak Belediye Meclisi'nin kararlarını bir kez daha görüşülmesi için geri gönderme yetkisi olan ve belli büyüklük ve nitelikteki sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerinin yer alacağı bir Üst Meclis
kurulmalıdır.
İstanbul bizim, onu dünyanın incisi yapacak olan
Fransızlar ya da başkaları değil, biz olacağız.
İstanbulluları değil, tüm halkımızı
İstanbul'un yönetimi ile ilgili tartışmaya çağırıyorum.
‘Çalışma’da garip şeyler
KISA bir süre önce göreve getirilen SSK Kurum Başkanı Prof.
Gürel Banger ile SSK Sağlık İşleri Genel Müdürü Prof.
Demir Özbaşar görevlerinden ayrıldılar.
SSK'dan ayrılan kaçıncı genel müdür bunlar? Belki
Yaşar Okuyan da adlarını unutmuş olabilir. Bizim bildiğimiz bakanlar değişir, genel müdürler uzun süre görev yapar.
36 milyon
SSK ve
Bağ-Kur çalışanı ve emeklisine verilecek
‘‘sosyal güvenlik kartı’’ için
Okuyan, 1 milyar dolarlık bilgisayar ihalesi yapmak istiyor. Ancak buna
DPT, İçişleri Bakanlığı'nın yürüttüğü
MERNİS projesi nedeniyle izin vermiyor.
Genel müdürler, üzerlerine kurulmak istenen baskı nedeniyle mi görevlerinden ayrılmak zorunda kaldılar acaba?
GARİP DAYAK
Bu olayla ilgili söylentiler dinmeden Bakan
Yaşar Okuyan'ın danışmanı ve
SSK Yönetim Kurulu üyesi
İsmail Şeref Sümer ile İşsizlik Sigortası'nın uygulanmasına ilişkin kuruma alınacak cihazlar için açılan ihaleyi kazanan
Mirzeydin İlhanlı ve
Efendi İlhanlı arasında tartışma çıkıyor. 365 milyar liralık ihalede öngörülen işleri tamamladığını iddia eden
İlhanlı, ihaleden doğan ve ödenmemiş parasını isterken,
Sümer ise ihalenin geç tamamlandığını ileri sürüyor. Ve
Sümer, makamında
İlhanlı'lar tarafından dövülerek hastanelik ediliyor.
(Mirzeydin İlhanlı'nın, daha önce de Ankara Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Tümer Çorakcıoğlu'nu bir ihale nedeniyle tehdit ettiği, fakültenin idari ve mali işler müdürünü dövdürttüğü olayı Hürriyet'te manşet olmuştu.)
OKUYAN'IN YAKIN ARKADAŞI
Sümer kimdir?
Bakan
Okuyan, ‘‘çok yakını’’ olarak İnegöllü arkadaşı
Sümer'i
Bağ-Kur Yönetim Kurulu üyesi yaptı.
Bağ-Kur'un
‘‘bilgisayar’’ ihalesini çözümledikten sonra aldı bu kez
SSK'da görevlendirdi.
Düşünün, bir kurumun yönetim kurulu üyesi, bir ihaleyle ilgili para hareketlerine karışabiliyor. Etik olarak bir yönetim kurulu üyesinin bu konularla ilgisi olabilir mi? Bu tür olaylar akla değişik pis kokuları gündeme getirir. Aslında onun görevi
‘‘dosyalar’’a bakıp karar vermektir sadece... Ödeme kararını Genel Müdür imzalar, ödemeyi de Muhasebe veya Mali İşler Daire Başkanlığı yapar.
Bir yönetim kurulu üyesinin, kurumdan alacaklı biri tarafından makamında ilk kez dövülmesi, acı ve düşündürücü bir olaydır.
Bakalım
Okuyan, İsmail Şeref Sümer'i bu olaydan sonra aklından geçirdiği gibi
SSK'ya Genel Müdür yapabilecek mi?
Halkbank bizi batırmasın
ERZURUM'dan
‘‘sanayici esnafı’’ imzasıyla gönderilen bir yazıda
TOBB Başkanı
Rifat Hisarcıklıoğlu'na sesleniliyor:
‘‘Halkbank'tan aldığımız
KOBİ kredileriyle işyeri açmış, az da olsa istihdam yaratarak bir ekmek kapısı aralamıştık. Borcumuzu ödeyebilirken son krizde tıkandık, faaliyetimizi durdurduk. Bir yasa ile banka taksitlendirme kolaylığı sağladı. Fakat işin aslını öğrenince hevesimiz kursağımızda kaldı. Şöyle ki; borcumuzun ana para ve faizine 24 veya 36 ay gibi bir taksitlendirme imkánı sağlandığını sandık. Ancak öyle değilmiş; işin aslı ana parayı taksitlere bölüyor ve her ödemeye ayrıca % 75 faiz uygulamak suretiyle borcu ikiye katlıyor. Ayrıca yeniden bir kefil bulma ve taahhütname alma suretiyle yükümüz iki katına çıkarılıyor. Bizler hiç değilse katlamalı faiz uygulamasından vazgeçilerek ödemelerimize bir kolaylık getirilmesini sizin aracılığınızla
Halkbank'tan istirham ediyoruz. Çünkü son başvuru 31.3.2002 tarihidir. Bu konudaki isteklerin dikkate alınacağını umuyoruz.
Ediz Hun Sağlamer’den özür dilemelidir
KADIN örgütleri,
ANAP'ın düzenlediği Kadınlar Günü'nde İTÜ Rektörü Prof.
Gülsün Sağlamer'i zorla yerinden kaldırmak isteyip saygısız davranan ve
‘‘Benim de sizin kadar tahsilim var, ne olmuş yani’’ diyen
ANAP İstanbul Milletvekili
Ediz Hun'un peşini bırakmıyor.
‘‘İstanbul Kadın Hareketi’’nin elektronik postadan binlerce kişiye gönderdiği açıklamada, şöyle deniliyor:
‘‘Kadınlar Günü'nde bile kadınları aşağılamaktan ve taciz etmekten geri kalmayan
Ediz Hun, TBMM'de
İstanbul halkını ve
Atatürkçü, çağdaş
Türk kadınını temsil etme hakkına sahip değildir.
Ediz Hun'un milletvekilliği, bundan böyle her geçen gün bizlerin onurunu zedeleyecektir. Kadına saygı duymayan bir parlamenterin, halka saygı duyması mümkün değildir. Böyle bir kişi, halkın temsilcisi olmaya da layık değildir
. Bu nedenle
Ediz Hun, Prof. Dr.
Gülsün Sağlamer'in şahsında tüm kadınlardan özür dilemeli ve derhal milletvekilliğinden istifa etmelidir.’’
MESAJ
ADANA STFA Enerkom AŞ çalışanlarından: 2000 yılı içinde fabrikamız kapatılarak iş akitlerimiz feshedildi. İhbar ve kıdem tazminatlarımızı alamadık. Verilen sözler tutulmayınca mahkeme yoluyla alacağımızı tahsil etme yolunu seçtik. Ancak mahkeme lehimize sonuçlandığı halde bizlerle kimse ilgilenmiyor; alacaklarımız ödenmiyor. Gerekçe olarak ‘‘Sizler mahkemeye verdiğiniz için
STFA asla paranızı ödemeyecek’’ deniliyor. Mahkemeye gitmeyenlere ise 1.5 yıl sonra ödeme yapıldı. Lütfen sesimizi duyunuz.
ZEYTİNBURNU'ndan bir okurumuz
AKP'li Belediye Başkanı
Murat Aydın ile
Büyükşehir'e tepkili:
Maçka Demokrasi Parkı'nın bakımsızlığını yazarken bizim buraya dikkatinizi çekerim. Dr.
Adil Emecan döneminde, 1998'de yapılan 7 dönümlük, anıtlı
'Şehitler Parkı'na yeni başkan bakmadı; bir kova su dökmeyerek kuruttu. Aklı sonradan geldi;
Büyükşehir'e yeniden yaptırdı. Şimdi de pazartesi günü yeni yapılmış gibi törenle açıyorlar. Yazık; Büyükşehir Belediyesi'nin 'para yok' diye bundan sonra bağırmaya hiç hakkı yok.
KABATAŞ Lisesi, Ahmet Taner Kışlalı Salonu'nda
'Yok oluşa doğru; Ömerli' paneli pazartesi 13.30'da. Konuşmacılar, Prof.
Uçkun Geray, Prof.
Ahmet Hızal, Tansu Gürpınar, Leyla Suri ve
Ahmet Atalık.