İstanbul’u kim yönetti?

SEVGİLİ okuyucularım, şu günlerde İstanbul’un dört bir yanındaki orman yağmaları tartışılıyor. İstanbul’da bütün ormanlar yağmalanmış ve imara açılmış. Kaçak yapılaşma korkunç boyutlara ulaşmış.

Bütün bunlar olurken büyük rüşvet, avanta dönmüş. İşin içinde siyasetçiler, müteahhitler, ormancılar, belediye başkanları ve hatta bazı yargı mensupları var.

Şimdi konunun hiç tartışılmayan bir boyutuna bakalım. Orman yağmasının İstanbul’daki en büyük sorumlusu Büyükşehir Belediyesi ile ilçe belediyeleridir.

Büyükşehir 1994’ten, yani tam 12 yıldan beri Milli Görüş çizgisindeki Refah, Fazilet ve AKP’li yönetimlerin elinde. 1994 sonrasında sırasıyla Recep Tayyip Erdoğan, Ali Müfit Gürtuna ve şimdi Kadir Topbaş.

Orman Bakanlığı ise tam dört yıldan bu yana AKP’de!

Allah rızası için söyleyin, bunca yılda bunlar bu yağmayı görmedi mi? Bilmiyorlar mıydı? Elbette biliyorlardı, görüyorlardı. O kadar ki, Recep Erdoğan bile kaçak yapısı nedeniyle mahkemede yargılanıp ceza almıştı.

İstanbul ormanları talan edilip yağmalanırken bu ekip hep göz yumdu. Jetonları şimdi düştü ve işin üzerine göstermelik olarak gidiyorlar.

Göreceksiniz, Yimpaş ve İslamcı holdingler vurgunu şimdi gündemden nasıl düştüyse, yapanın yanına kár kaldıysa, orman olayı da birkaç gün sonra gündemden düşecek ve büyük çoğunluğundan bugün bile işbaşında olan Milli Görüş çizgisindeki şahısların sorumlu olduğu, göz yumduğu bu rezalet de unutulup gidecek.

Sorumlular aslında yanı başımızda ve bizi yönetiyor. Ama onlardan hesap soran yok ve olmayacak.


AB KOMEDİSİ... DÜN DÜNDÜR

AB’nin karşısında yıllardır elpençe divan duran, onlardan emir alan AKP iktidarı şimdi ne yapacağını şaşırmış durumda. Türkiye onların yüzünden aşağılanırken hiç ses veremediler. AB bizimle kedinin fareyle oynadığı gibi oynarken görmezden geldiler. Şimdi işin suyu çıkınca, Dışişleri Bakanı ortaya vicdan konusunu getiriyor!

"Bize bu yaptıklarınızdan sonra vicdanınız rahat mı?" diye Ankara’daki AB büyükelçilerine soruyor!

Başbakan ise başka tellerden çalıyor. İşte Meclis kürsüsünden haykırışı:

"AB’nin Türkiye’ye daha çok ihtiyacı var. O takdirde biz değil. Siz kaybedersiniz. Türkiye’nin kaybedeceği hiçbir şey yoktur."

Vay vay vay!..

Beyefendi, madem onlar kaybeder, bir kerecik olsun bırakınız da, kaybetsinler!..

Ve biz kazanalım!

Fakat gelin görün ki, elin oğlunun karnı bu gibi sözlere tok. Yemiyorlar. Yemezler. Bazıları ’vicdan’ yapınca, bazıları kürsüden posta koyunca, elbette ki gülüp geçiyorlar.

Başbakan esip gürlemesini sürdürüyor:

"İş böyle giderse bizim B planımız da, C planımız da var."

Bu planların (!) ne olduğunu ne biz biliyoruz, ne de kendileri... Çünkü yok.

Geçmişte hem kendisi, hem de Abdullah Gül farklı düşünüyorlardı. Aşağıdaki sözler -iktidar olmadan önce- Recep Tayyip Erdoğan’a aittir:

"Bizim açımızdan önemli bir başka konu da ’büyük abi’ (AB) ailesini oluşturan devletlerin tamamının HIRİSTİYAN olmasıdır ve bunların ısrarla MÜSLÜMAN ÜLKELERDE istikrarsızlık ve iktidarsızlık peşinde koşmalarıdır."

Yaaa, vallahi böyle!

Ama onlar şimdi tam kadro değişti! Hem de fena halde! Dün kara deyip tu kaka ilan ettiklerinin bugün en hızlı savunucusu kesildiler.

İddialı söylüyorum. Dünyanın hiçbir siyaset kadrosu bu kadar değişmemiş, 180 derece çark etmemiştir.

***

Sevgili okuyucularım, yarından başlayarak size daha önce de ilettiğim üç günlük bir yazı dizisi (!) sunacağım. Bunların nasıl ’değiştiğini’, geçmişte AB için neler söylediğini bu kez de büyük devlet ve hükümet adamı Abdullah Gül’ün ağzından, hem de Meclis tutanaklarından izleme fırsatı bulacaksınız. Lütfen fırsatı kaçırmayın ve üç gün boyunca aksatmadan okuyun.

Biz bunların neyine nasıl inanalım? Geçmişte söylediklerine mi, bugün söylediklerine ve yaptıklarına mı!

Onlar için değişmek kolay. İşin ciddiyeti kalmadı.
Yazarın Tüm Yazıları