İsmet Solak: Yaşasın cumhuriyet!

İsmet SOLAK
Haberin Devamı

DÜNYA dönüyor, hayat devam ediyor. Eski Kırklareli Milletvekili Mehmet Dedeoğlu ile Lüleburgazlı tanınmış siyasetçilerden Orhan Esen köye gelip başsağlığı dileğinde bulundular.

Babam, ağabeyim ve ben konuklarla asmanın altına oturduk. Söz döndü dolaştı, Kurtuluş Savaşı günlerine odaklandı.

Babam, o dönemin hayatta kalmış birkaç canlı tanığından biri:

- Rumeli Müdafaa-i Hukuk Teşkilatı'nı kuranlardan biri babamdı. (Meşhur Ahmet Ağa). Haşim İşcan başkandı. İmeceli Hurşit Çavuş, Oklalı Salih Efendi, İğneadalı Haydar Doğ, Şevket Dingiloğlu... Kızılzamüsellim'den Arizbaba Çiftliği'nin sahibi Muhittin Bey. Saray ve Vize'den babayiğit ağalar. Bir de Hamitabatlı Zühtü Bey'in babası vardı.

Bunlar, kurucular ve kahramanlar. Bir de hainler var.

Cafer Tayyar Paşa'yı Yunan zabitine ihbar ediyorlar:

- Tekke Şeyhler Deresi'nde Yunanlı tam bir katliama başlıyor. Ahmet Ağa ve arkadaşları yetişiyor. Cafer Tayyar Paşa kurtuluyor ama, dedem ve arkadaşları esir düşüyor.

Milos Adası'na götürülüyorlar. Haşim İşcan ile ikisi yılanlı bir mağaraya kapatılıyorlar:

- Ahmet Ağa, o adaya iki kere esir götürüldü, öldürmeyen Allah öldürmüyor.

* * *

Üsküp ve Kofçaz kasabalarını Yunan'dan kurtaran Jandarma Subayı Tayyar İnanlı'yı rahmetle andık.

Babam, Yunan askeri çekilirken koyun sürülerini, sığır sürülerini, hatta kümeslerdeki tavukları bile ganimet alıp götürdüklerini anlattı:

- Sığırları götürdüler ama, bizim iki boğa kaçıp koruya saklanmış. Yunan askerinden sonra Türk askeri geldi. Şu evin hemen yanındaki meydana geldiler. Aç, susuz... Köylerde ekmek yapacak un yok. Bizim iki boğa, akşam çıkıp geldiler. Büyükannem, iki boğayı ipe bağlayıp beni de alarak askerlerin yanına götürdü.

Babam adeta o günleri yaşıyordu. Gözlerinden yaşlar damlıyordu:

- Zeynep Ninem, oradaki subaya ‘Hiçbir şeyimiz kalmadı. Bu boğalar da kaçıp kurtulmuş. Kesin, askerinize yedirin’ dedi. Subayın, Zeynep Ninem'in elini nasıl öptüğünü hálá unutamıyorum.

* * *

Atatürk'ün Kırklareli'ye gelişini de hatırlıyor:

- Ben 13-14 yaşlarındaydım. Paşa geldi, Türkocağı'na çıktı. Babam, ikinci başkandı. Atatürk masaya oturdu, ben iki adım yanındaydım. Pencereden Büyük Cami'ye baktı. ‘Bu minareyi yabancı askerler mi yıktı, kendiliğinden mi oldu’ diye sordu. Birisi, ‘Gávur yıktı’ deyince, bugünkü gibi kulağımda, ‘Bunu hemen tamir edin. Bir gün yabancılar sorarsa, biz bu topraklarda kendimizi bu eserlerle ispat edeceğiz’ dedi.

Mehmet Dedeoğlu, acı acı gülümsedi:

- Gel de şu ülkedeki ihanet şebekelerine bu tarihi gerçekleri anlat.

‘‘Anlamazlar ki... Onlar, Lozan'ı değil, Sevr'i tanıyor’’ dedim.

Cumhuriyete buradan geldik. Yaşasın cumhuriyet!

Yazarın Tüm Yazıları