İslam, şiir ve şair

GEÇEN hafta yazdığımız yazı üzerine İslam’ın şiire ve şaire bakışıyla ilgili sorular aldım.

Bu haftaki yazımızın konusu da bu olacak. Şiir, dilin doğuşuyla beraber yazıdan önce ortaya çıkmış bir edebiyat türüdür. Kendine ait dili, müzikalitesi, estetik bir etkileme gücü vardır. Eflatun, şiiri tanımlarken "büyülü söz" ifadesini kullanmıştır. Bizde de şiir için "sihr-i helal", yani "helal büyü" tabiri kullanılır. Büyü dinimizde haramdır, ama şiirin büyüsü başkadır. Şiirin öyle bir cazibesi vardır ki, insanın aklını başından alır, başka bir áleme götürür.

Montaigne diyor ki: "Nasıl ki mıknatıs bir iğneyi kendine çekmekle kalmaz; onu da mıknatıslayıp başka iğneleri çekme gücü verir. Tiyatrolarda daha açıkça görülür ki şairi öfkeye, yasa, kine kaptıran, dilediği yerde kendinden geçiren o kutsal ilham gücü şairin aracılığıyla oyuncuya, oyuncudan da bütün bir halka geçer. Birbirine asılan mıknatıslı iğneler dizisi gibi."

* * *

Şiir kelimesi dilimize Arapça’dan geçmiştir. "Şuur" kelimesiyle aynı köktendir. Manası, "fehm-i idrak", yani, "anlama, bilme" demektir. Ölçülü, biçimli ifadeler bütünüdür. Şu halde şiirin, bilgi elde etme vasıtalarından biri olması gerekir. Yani şiir, sezgi vasıtasıyla elde edilen bilgi çeşididir.

Bergson sezgiyi şöyle tarif eder: "Sezgi, bizi bir varlığın, dışımızdaki bir objenin içine sürükleyen zihni sempatidir. Böylece, içimizdeki şuurla dışımızdaki eşya aynılaşmış olur. Sezgi, şuurla eşya arasındaki farkı ortadan kaldırır. Ancak, şuurla eşyanın birleşmesinde eşyanın hususiyetleri ortadan kalkmaz. Benliğimiz bir an için eşyanın karakterine sığınarak onu olduğu gibi tanır. Bu bir nevi mistisizme ulaşmaktır." Nitekim, Necip Fazıl da "Şiir Allah’ı arama sanatıdır" demiştir.

"Şiirde bilgi olmaz, fikir olmaz, mana aranmaz, sadece bir duygudan ibarettir" anlayışı, şiir kelimesinin manasını bilmemek demektir. Bizde genel olarak düşünce geleneğimiz zayıf olduğundan, şiirlerimizde düşünce unsuru azdır. Ancak, dünyadaki büyük şairlerin şiirlerinde düşünce var, felsefe var. Şiirde daima iki unsur önemlidir: His ve fikir. Şiir, düşüncenin duygulaştırılması, duygunun da düşünceleştirilmesi şeklinde kıvama erer.

Kur’an-ı Kerim’in şairlere nasıl baktığına gelince; Şuara Suresi’nde, "Şairlere gelince, onlara da yoldan sapmışlar uyarlar. Onların her vadide şaşkın şaşkın dolaştıklarını ve gerçekte yapmadıkları şeyi söylediklerini görmez misin? Ancak iman edip iyi işler yapanlar, Allah’ı çokça ananlar ve haksızlığa uğratıldıklarında kendilerini savunanlar başkadır. Haksızlık edenler neye, nasıl dönüşeceklerini yakında görecekler (224, 225, 226,227)" denilmektedir.

Müşrikler, Kur’an’ın gayb áleminden verdiği haberleri şeytanların ilhamı, nazmını da şiir olarak telakki ediyor, dolayısıyla Hz. Peygamber’e "káhin" ve "şair" diyorlardı. İşte bu ayetler, onların bu tür asılsız iddialarını reddetmek için inmiştir. Ayette görüldüğü gibi şiir ve şairler, mutlak olarak yerilmemiştir.

Aksine, şiirin iyisine ve güzeline insanları teşvik vardır. Kur’an her vadide dolaşan, iyi-kötü, eğri-doğru her konuya girerek toplumu etkilemeye çalışan ve sözleriyle fiilleri birbirini tutmayan şairleri makbul saymamış, onların peşinden sapkınların gittiğini vurgulamıştır. İman eden, yararlı işler gören, yüce Allah’ı çok anan, zulüm ve haksızlıklar karşısında şiirleriyle mücadele veren, hakkı savunan şairleri ise istisna tutmuştur.

Hazreti Peygamber’in ashabı içerisinde O’nun beğenisini kazanmış, takdirine mazhar olmuş birçok şairler vardı. Bunların başında Hasan Bin Sabit gelmekteydi. Şiirleriyle müşrikleri hicvederdi. Onun hakkında Hz. Peygamber, "Sen şiir irşad ederken bil ki Cebrail de seninle beraberdir" buyurmuştur.

* * *

Şiirin sosyal ve kültürel hayatımızda büyük bir önemi vardır. Şiirde elbette mecaz, kinaye, teşbih olacaktır. Ancak şiir sadece "sanat için sanat" değil, topluma yön verecek, tarihi şuur aşılayacak, haksızlığa karşı direnme gücü oluşturacak mesajları da ihtiva etmelidir. Arif Nihat Asya’nın dediği gibi: "Beytiz, satırız, kinayeyiz, teşbihiz:/Yollarda bu gün şiir, yarın tarihiz/Takip ederiz adım adım kafileyi/Şaşmaz kaderin elinde bir tespihiz."

Şairin bir özgürlük alanı vardır. O alan, insanın içinin, sezgilerinin, deneyimlerinin, hayallerinin ve duygularının alanıdır. Hiçbir şekilde müdahale kabul etmez. Şairler ve ozanlar da içlerinden, duygularından ve hayal güçlerinden fışkıranı yazar, söylerler. İslam, insan aklına ve düşüncesine özgürlük alanı açtığı gibi, şairin dünyasına da sonsuz bir ufuk açmıştır. Yeter ki Kur’an’ın yerdiği türden bir şiir olmasın.

Sonsuzluluğun eseri olan káinat bir şiirse, onu okuyan, yorumlayan zekáların arasından şairi çıkarıp atmak mümkün müdür?

SORALIM ÖĞRENELİM

Abese Suresi’nde muhatap zamiriyle kim kastedilmiştir? Hz. Peygamber mi, Hz. Ebubekir mi?

Necmi KÜÇÜKYAĞCI

Hz. Peygamber, İslam hakkında kendisinden bilgi almaya gelen kibirli bazı müşriklerin ileri gelenleriyle görüşürken, sahabeden gözleri ámá Abdullah b. Ümmi Mektum gelerek, "Ey Allah’ın Resulü bana öğüt ver" demişti. Hz. Peygamber çok meşgul olduğu için yüzünü ekşitip öteye dönmüş, yanındakileri dinlemeye devam etmişti. Bu olay üzerine Abese Suresi inmiştir: "Kendine o ámá geldi diye O yüzünü ekşitti ve öteye (müşriklere) döndü. Ey Muhammed! Ne bilirsin, belki de o arınacak, yahut öğüt alacak da bu öğüt kendisine fayda verecek. Kendini muhtaç hissetmeyene gelince; sen ona (müşriklere) yöneliyorsun. Onun arınmasından sana ne? Allah’a karşı derin bir saygıyla koşarak sana geleni ise bırakıp ona aldırmıyorsun. Hayır, böyle yapma! Çünkü bu Kur’an bir öğüttür. Dileyen ondan öğüt alır." Bu ayetlerden Hz. Peygamber olduğu anlaşılmaktadır.

Yasin Suresi’nin Türkçe mealini nereden bulabilirim?

Sevda S./ALMANYA

Güvenilir Kur’an meallerinden birisini alıp okuyabilirsiniz.

Kuşlara yem vermek sadaka yerine geçer mi?

Yusuf ŞİMŞEK/ALANYA

Evet, yaptığınız davranış hem güzeldir, hem de sadaka yerine geçer. Peygamberimiz bir hadiste buyuruyor ki: "Bir insan ağaç diker, onun gölgesinden ve meyvesinden insanlar ve hayvanlar istifade eder ise o sahibi için bir sadakadır."

Kadınların cuma namazı kılamayacaklarına dair genel bir inanış var. Dinimizde kadınların cuma namazı ile cenaze namazı kılmalarına bir engel var mıdır?

Ali PİŞKİN

Bu konuyu defalarca açıklamıştık. Kadınların cuma ve cenaze namazlarını kılmalarında dinimizce bir engel yoktur. Hatta bunları zaman zaman da teşvik etmekteyiz.
Yazarın Tüm Yazıları