Irak ile anlaşma ve köpürtme politikaları

PKK’ya karşı mücadelede ABD’yi muhatap almakla başlayan süreç ve bu süreçteki ısrar, ne anlama geldiği hiç de açık olmayan bir kağıdı da ortaya çıkardı.

Bu süreçte varılan aşama bu. Umuyorum bu son olur. Çünkü korkum, ısrar sürdükçe işlerin daha abuk sabuk hale gelmesi.

Süreç şöyle başladı. Anımsatmak için kısaca özetlemek istiyorum.

PKK’nın kuzey Irak’tan saldırıları tırmandıkça Türkiye ABD’yi muhatap aldı. PKK, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın terör listesinde uzun yıllardan beri yer alıyordu, öyleyse terörizme karşı küresel savaşın hedeflerinden biri haline gelmeliydi. Washington, Türkiye’nin mücadelesine, Türkiye’nin ona destek olduğu gibi, omuz vermeli, yardım etmeliydi.

Bu mantık üzerine kurulu politika devreye girdiğinde, PKK’nın Kuzey Irak’ta çıkartılması için Amerikan Yönetimi’nin hemen harekete geçeceği, Irak Kürdistan bölgesel yönetimini Türkiye ile işbirliğine mecbur edeceği sanıldı.

Geldiğimiz nokta bu politikanın işe yaramadığının en açık göstergesi.

Her şeyden önce, Irak ile imzalanan terörizme karşı işbirliği anlaşması, Irak’ın gerçeklerine uygun değil.

* * *

BİZ
anlaşma ile uğraşırken bakın neler oldu. Amerikan Senatosu, Bush Yönetimi’ni Irak’ı bir arada tutmak için vakit kaybetmekle suçlayan Senatör Biden’in Irak’ın yumuşak bölünmesi önerisini kabul etti. Kürdistan Yönetimi bunu sevinçle karşılarken, Başbakan Maliki sert bir şekilde karşı çıktı. "Bu Irak’ı parçalamak anlamına gelir iç işlerimize karışmayın" dedi.

Ama Senatör Biden’in iç işlerine karışmasından son derece memnun olan Kürdistan Yerel Yönetimi ve Bağdat’taki Kürt Bloku temsilcileri, Türkiye ile yapılan anlaşmanın Irak Meclis’ine getirilmemesini "egemenlik haklarına saldırı" olarak nitelediler. "Gelirse de biz kabul etmiyoruz. Çünkü bize danışılmadı, biz muhatap alınmadık" dediler.

* * *

KUZEY
Irak’a askeri müdahalenin bir çözüm olmayacağını düşünüyorum. Ama, anlaşmayı bağımsız bir gözle okuyup amacına ulaşıp ulaşmadığına baktığımda büyük boşluklar görüyorum. Anlaşmada olmayan, sadece Türkiye’nin önemli üzerinde durduğu sıcak takip maddesi değil, sınır ötesi sınırlı operasyonlar da yok.

Daha önce Saddam ile yapılan anlaşma dikkate alındığında bu, sanki bir feragat sözleşmesi gibi olmuş.

PKK’nın terör örgütü olarak kabul edilmesine rağmen, teröristlerin iadesi konusu muğlak.

Anlaşmada şöyle bir şey var. Tarafların teröristler hakkında ilan ya da Interpol bülteniyle çıkartılan uluslararası tutuklama emirlerini birbirlerine iletmeleri öngörülmüş. Bu konuyla ilgilenmek üzere de birbirlerinin diplomatik temsilciliklerine birer irtibat noktası atanması kararlaştırılmış.

O zaman, Türkiye’nin ABD Dışişleri Bakanlığı’na, sonra da Bağdat hükümetine verdiği ve yıllardan beri elden ele sürünen 100 kişilik, 20 kişilik isim listeleri ne olacak?

Önce bu anlaşma resmileşecek. Sonra temsilciliklere atamalar yapılacak, onlar gidip yerleşecek sonra yeniden listeler hazırlanıp, yeniden ulaştırılacak.

Ya sonra? Orası net değil. Daha doğrusu çok net.

Bölgesel Kürt Yönetimi ikna olmadıkça hiçbir şey değişmeyecek.

* * *

PKK
terörüyle mücadele önce askere, sonra ABD’ye şimdi de son derece zayıf olan Maliki Hükümeti’ne devrederek yapılamaz. Terörü bir dış mesele haline getirmek, onun çözüm bekleyen bir iç sorun olduğu gerçeğini görmezden gelmenin en kolay yolu.

ABD’yi, Irak’ı, Kürt Yönetimi’ni suçlayıp durmak siyasi açıdan prim bile yapabilir. "Ne cesur liderimiz var. Nasıl da posta koyuyor" dedirtebilir insanlara.

Hatta, Türkiye’nin itibarının nasıl sarsıldığını bile örtbas edebilir bu köpürtmeler. Ama nereye kadar?
Yazarın Tüm Yazıları