İnanır mısınız, ben hiç Bodrum’a gitmedim

Geçtiğimiz çarşamba Türkiye’de yaşamayı niye çok sevdiğimi yazmıştım. Hani bazı manzaraları görmeden yaşayamam diye. Yazıyı okuduktan sonra, Türkiye’de yaşamama rağmen çoğu Türk insanının yaptığı bazı şeyleri hiç yapmadığımı fark ettim.

Hatırlarsınız, ilkokula giderken beslenme saatleri vardı, herkes o saatte yiyeceklerini evden ‘beslenme çantası’nın içine koyup okula getirirdi. Hatta, pahalı ve az bulunan yiyeceklerin o çantanın içine konulmaması gerektiği de öğretmenler tarafından kafamıza vurula vurula öğretilirdi. Ama benim hiç beslenme çantam olmadı mesela.



***

Ortaokul ve lise yıllarında 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı törenlerini hatırlamayanınız yoktur sanırım. Benim ortaokul yıllarımda erkekler siyah şort, beyaz atlet, ayaklarına beyaz ‘kes’ denilen spor ayakkabılar giyerler, kızlar da beyaz mini etek, kırmızı tişört ve ayaklarındaki (büyük olasılıkla tören sonunda baş parmaklarının dışarıya çıktığı) ‘pisipisi’lerle gösteri yaparlardı. Hatta bütün bir yıl beden eğitimi derslerinde bu gösteri için çalışılır, kan ter içinde kalınırdı. Hareketleri ezberleyeceksin, hangi hareketten sonra ne geldiğini bileceksin ve ritmi tutturmaya çalışacaksın. Hele bir de herkesin birbirinin sırtına çıkıp, en yukardaki öğrencinin ‘Türk Bayrağı’ çıkardığı ve hepimizin ezbere bilmemize rağmen bayrak çıkar çıkmaz alkışladığı ‘eşli hareketleri’ hepiniz hatırlıyorsunuzdur. Maalesef ben bu 19 Mayıs törenlerine hiç katılamadım. Yeteneksizliğimden dolayı, hep sahanın kenarından, yapılan kuleyi ve atletinin içinden ‘bayrak’ çıkartanları aman şimdi düşecekler diye heyecanla izlemek zorunda kaldım...

Türkiye’nin hiçbir yerindeki herhangi bir betonda, benim adım soyadım ya da ayağımın, elimin izi yoktur mesela. Demek ki hiç yeni atılmış bir beton rastlamamış bana... Çeşitli ağaç gövdelerinde ya da parklardaki banklarda da yazılı değildir adım.

Dedem sabah kahvaltılarında sık sık hatta çoğu zaman çorba içerdi. Ben de o zaman ki aklımla belli bir yaşa geldiğimde kendimin de kahvaltılarda çorba içeceğini düşünürdüm. Ama sabah kahvaltılarında bugüne kadar hiç çorba içmedim.

Açık hava sinemalarında çok Türk filmi seyrettim, ama itiraf etmeliyim ki, Cüneyt Arkın filmin sonunda Bizans Ordusu’na esir düşmüş olan esas kızı kurtarmaya geldiğinde hiç alkışlamadım. Ya da birlikte sinemaya gidip, aynı filmi seyrettiğim arkadaşıma sinemadan çıkınca filmi bir kez de ben anlatmadım.

Arabam olduktan sonra arabamın arka camına ya da tamponuna bir yazı yazdırmak istedim hep. Önce ‘Hereke’li’ yazdırayım diye düşündüm, ama hiç yaratıcı gelmedi. Sonra ‘Rampaların ustasıyım, gözlerinin hastasıyım’ yazayım dedim ancak bunu da beğenmedim vazgeçtim. En son ‘Gönlünde yer yoksa bana güzelim, fark etmez ben ayakta da giderim’ yazmaya karar vermiştim ki, arabamı değiştirdim. Arabamın arkasına hiç yazı da yazamadım.

Mesela her Türk genci hayatının bir döneminde tatil için mutlaka Bodrum’a gider değil mi? Hatta arkadaşlarınıza ‘tatile gidiyorum’ dediğinizde çoğu zaman ‘nereye’ diye sormazlar, çünkü biliyorlardır ki siz tatile Bodrum’a gidiyorsunuzdur zaten. Ama ben hayatımda hiç Bodrum’a gitmedim. Evet yanlış okumadınız ya da ben yanlış yazmadım; ben hiç Bodrum’u görmedim. Niye bilmem, merak da etmedim.



***

Bu yukarıda saydıklarımla belki Türk olma özelliğimi biraz kaybediyorum ama, ben de arkadaşlarımın yaptığı kardan adamları tekme atıp bozdum, kumsalda deve güreşi yaptım, inek bir öğrenci oldum, kar yağdığında hiç yemeyeceğimi bile bile eve yaklaşık 10 ekmek aldım, takım elbise giydiğimde elimi hemen cebime soktum, gazetelerdeki resimlere sakal bıyık ve saç yaptım, tiki olan arkadaşlarımın tikleriyle uğraştım...

Demek ki ne yapılacak, bu yaz tatile Bodrum’a gidilecek, Truva filminde Brad Pitt alkışlanacak, arabanın arkasına ‘Gözlerinin hastasıyım’ yazısı derhal yazdırılacak, sabah kahvaltıda mercimek çorbası içilecek ve herhangi bir televizyon dekorunun görünmeyen bir yerine adımın soyadımın baş harfleri eklenecek.

Eksikler hemen tamamlansın...

NASIL BÜYÜDÜM

Ben büyürken en meşhur Sezen Aksu şarkısı ‘Altın gümüş pırlanta/ zümrüt sedef yakutla/ kim mutlu olmuş dünyada’ idi.
Yazarın Tüm Yazıları