İlk öyküden bugüne Ferit Edgü

KUŞAĞIMIN yazarlarına karşı özel bir edebi bağlılığım/bağımlılığım vardır.

Ferit Edgü de bu adlardan biridir.

İlk öyküsünden bu yana, günün geçici ve yüzeysel modalarına yüz vermemiş, çok okunma uğruna kalite fedakárlığında bulunmamıştır.

1950 Kuşağı, yani benim kuşağım, edebiyatın onurunu korumayı, yazarın birinci görevi saymıştır. Ferit Edgü'nün İlk Öyküler'i yayınlandı: Kaçkınlar-Bozgun-Devam.

Onun gibi çok titiz, her şeyi, başta kendini eleştiren bir edebiyatçının ilk öykülerini yayınlamadan önce, yaşadığı tereddüdü yazmaya gerek var mı!

‘‘Kaçkınlar, ilk kitabım 1959'da yayımlandı. Üzerinde ne kadar Can Yayınları sözcükleri yer alıyorsa da, yazarın parasıyla yayımlanmış bir kitaptı.

Kaçkınlar, ben yurtdışındayken Yeni Ufuklar'da ilk öykülerimi, yazılarımı yayımlayan Vedat Günyol'un 'himmetiyle' gün ışığına çıkmıştı.

İki yıl sonra onu izleyen Bozgun da öyle. Kaçkınlar'ın ikinci basımı, yirmi sekiz yıl sonra gerçekleşti. Bozgun'un ise kırk yıldır ikinci basımını istemedim.

Şimdi, 1957-64 yılları arasında yayımlanmış öykülerim, bu kitapta bir araya gelirken, o günden bu yana pek çok da değişmediğimi düşünüyorum. Daha doğrusu, Sartre'ın deyişiyle, 'değişmeyende değiştim.'

Kaçkınlar ve 1950'lerin sonunda yayımlanan, kuşağımın birçok yazarının ilk yapıtlarındaki boğuntunun, bunaltının, bunalımın, başkaldırının, birey olma çabasının, toplumun değerlerine karşı direnmenin, yalnız özgür düşünce ve aydınlar üzerindeki baskıyı gün geçtikçe artıran siyasal iktidar tarafından değil, sözüm ona ilerici bağnaz çevrelerce de 'mahkûm' edildiğini gördüm, yaşadım.’’

Edgü
'nün, günün siyasal, toplumsal ortamına koyduğu teşhis doğrudur.

Baskının sadece siyasal iktidardan değil, ilerici bağnaz çevrelerce de yapıldığını yaşadık.

Kaçkın'da; dışardaki mahpuslukla içerdeki mahpusluk arasında bir fark görmeyen, iki duyguyu, iki mekánı aynı anda yaşayan, işkence gören biri anlatılır.

Edgü, işkence ve bunalımın fiziksel değil benliğimizdeki tahribatını önemser.

Yalnızlık, insanı arayışlara götürür ama çözümlere değil... Sık sık yalnızlık kavramının kıyılarında, denizle kara arasındaki ara hatta yaşar:

‘‘...Yalnızım o kadar yalnızım ki...camları kıracak kadar...’’

Odada;
bir fare ile savaşın öyküsüdür üstten okunduğunda, oysa bana göre karabasanların fare simgesinde odaklanışıdır.

Hepimizin bir faresi vardır ve onu yok etmek için savaşırız.

Odada'ki bir cümle, onun edebiyat anlayışının bir açıklamasıdır:

‘‘Benim de yaşamım bu işte: düşler ve sözcükler.’’

İlk öykülerinden başlayıp, sırayla Ders Notları'nı, İnsanlık Halleri'ni okuduğunuzda, onun ilk öyküsünden beri yalın bir üslubu benimsediğini fark edersiniz. Söz sanatlarına iltifat etmeyen, okuru baştan çıkarmaya yönelik edebi dolgu malzemesinden kaçınan bir kalite severlik. Bu açıdan baktığımızda, minimalizm'in tohumları onda boy atmayı bekliyordu. ‘‘İnsan tünelinden geçtim,’’ demesi bir ipucudur.

Gerçekten, insanlar arasında ama hep ilişkisiz bir kişidir öykü kahramanları.

Kuşağından ve diğer öykücülerden onu ayıran da bu özelliğidir. Hem birine benzetebilirsiniz, birini çağrıştırırsınız hem de hiç kimseyi.

Çünkü yarattığı tip/kahraman, gerçek olan birçok özelliği içinde barındırır ama o öyküde yaratılmıştır, hayatın içinden alınıp konulmamıştır oraya. Yarattığı kaos inandırıcıdır, çünkü benliğimizin bir parçasıdır. Kaçarız, bozguna uğrarız.

Yalnızlık, korku, bu insanoğlunun bence en gerçek yanı:

‘‘Bu boşluk saplantısı bende çocukluğumdan beri var. Dün parktayken bunu daha iyi duydum.’’

Bir Cinayetin İki Öyküsü
'nü mutlaka okumalısınız, Edgü'nün öykü tekniğini, öykü kavramına bakışını örneklediğinden.

İyi öykülerin yazarı Ferit Edgü. Okuduğunuza değecek.

FERİT EDGÜ'NÜN MİNİMALİZMİ

MİNİMALİZM tehlikelidir. Aza ve öze indirgeme işlemini öyle iyi kullanacaksınız ki, anlamın ayrıntısı dışarda kalmayacak, ayıklarken esas güme gitmeyecek. Ferit Edgü, bunu başarmış. İnsanlık Halleri-Aforizmalar'ı okurken, bu yargıya vardım. Sanırım birçoğumuzun gerek düşünme, gerek yazılma açısından zor yaratılan kısalık diye tanımlayacağımız minimal aforizmalardan bir bölümünü buraya aktaracağım:

‘‘Sonsuza dek süren yalnız yaşamdır, diye ekledim.

O bile, eklene eklene.’’

......

‘‘Herkese hayatını anlatma.

Bazı parçalarını çalan olur.’’

........

‘‘Yaşam, ne tek yönlüdür, ne çift yönlü.

Yaşam çok, pek çok yönlüdür.

Bu nedenle yolunu şaşırır insanlar.’’

Aforizma türünü sevenlere, minimal üslubu tercih edenlere salık verilir.


DOĞAN HIZLAN'IN SEÇTİKLERİ


Denizin Çağrısı Kemal Bilbaşar Can

Yürümeye Övgü David le Breton Sel

Sayıların Büyüsü Clifford A. Pickover Gendaş

Yoldaşımız At K. Emiroğlu-A. Yüksel YKY

Kukla Ahmet Ümit Doğan
Yazarın Tüm Yazıları