Günümüzde çocukların büyük çoğunluğu birden fazla dil öğrenerek büyümekte. Bir ülkeden diğerine göç, turizm, yurtdışında eğitim, farklı uluslardan gelen insanların evliliği gibi çeşitli nedenler, iki veya çokdillilik durumunu yaygınlaştıran başlıca etkenler.
Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de anne-babalar iki veya çok dilliliğin bireylere sağladığı olanaklar nedeniyle çocuklarının anadillerinin dışında en az bir yabancı dil öğrenmelerini arzu etmektedirler. Bütün bebekler dünyaya farklı dilleri öğrenmeye hazır olarak gelirler. Bunun nedeni farklı sesleri ayırt edebilme becerisine sahip olarak doğmalarıdır. Üstelik, bebeklerin ayırt edebildikleri sesler mutlaka ana dillerinde var olan sesler değildir. Örneğin, çok küçük bir bebek ana dilinde var olmasa da u-ü veya d-b gibi sesleri ayrıştırabilir.
Fakat, bir süre sonra bebekler ana dillerinin repertuvarında bulunmayan sesleri ayırt edebilme becerilerini kaybederler. Bu değişim dünya üzerinde değişik dillerin konuşulduğu bölgelerde doğmuş çocukların ilk başlarda benzer sesler çıkarıp bir süre sonra çevrelerinden duymadıkları sesleri kullanmayı bırakmalarıyla da göze çarpar. İki (bilingualizm) veya çokdillilik başlıca iki farklı durumda meydana gelir. Bunlardan birincisi farklı milletlerden gelen anne-babaların evlenmesi veya çocukla farklı milletten bir bakıcının ilgilenmesi gibi durumlarda, çocuğun doğumundan itibaren iki farklı dili eş zamanlı öğrenmesidir. İki dili de eşzamanlı öğrenecek çocuğun herhangi bir gelişimsel dil bozukluğunun olmaması, ebeveynlerin göz önünde bulundurmaları gereken ilk noktadır.
İki farklı dilin konuşulduğu bir ailede, her iki dili de öğretmenin yolu doğumdan itibaren anne/baba ve çocuk arasındaki günlük iletişimden geçer. Evde kullanılan dillerin "annenin dili" veya "babanın dili" şeklinde ayırt edilmesi hem çocuğu kiminle hangi dili konuşacağı konusunda aydınlatır, hem anne-babaya çocuklarıyla kendi anadillerinde daha rahat iletişim kurma imkanı verir, hem de çocuğun her iki dili kullanıp yetkinlik kazanmasını sağlar. Bu durumdaki anne-babalar çocuklarıyla iletişim kurarken tutarlı bir tutum takınmalı ve onlarla hep aynı dili konuşmaya özen göstermelidirler.
Bu tutum iki dil konuşulan evlerde büyüyen çocukların her iki dili de öğrenip aynı yetkinlikte kullanabilmelerine yardımcı olur. Fakat bu koşullarda dahi, çocuğun dil ile ilgili sıkıntıları ortaya çıkmaktaysa, tek bir dilin tercih edilmesi ve evde anne-babanın çocukla bu dil üzerinden iletişim kurmaları gerekir.
Çocuklarını iki dille yetiştirmek isteyen anne-babaların göz önünde bulundurmaları gereken en önemli nokta, çocuklarıyla iletişim kurarken kendilerini en iyi ifade edebildikleri dili (birçok insan için kendi anadili) kullanmalarıdır.
En ideal dönem 1-5 yaş arası
İki veya çokdilliliğin ortaya çıktığı ikinci durum ise kişilerin anadillerinden sonra çocukluk veya ileriki dönemlerde yeni bir dil öğrenmeleridir. Bu kişilerin çok az bir kısmı (eş zamanlı olarak iki dili de öğrenmiş kişiler gibi) her iki dili de sözlü veya yazılı olarak eşit yeterlilikte kullanabilirler. Yaş, ikinci dilin ana dile yakın yeterlilikte öğrenilmesinde en önemli etkenlerden biridir.
Çocukların dil gelişimine biyolojik olarak en hazırlıklı oldukları dönem, erken çocukluk dönemidir. Buna bağlı olarak ikinci dili en hızlı öğrenebilecekleri zaman da bu dönemdir. Özellikle 1-5 yaş arası (istisnai olarak üst yaş sınırı 14’tür) ikinci dili anadilinin aksanını yansıtmadan kusursuz öğrenmek için ideal dönem olarak belirlenmiştir.
Beynimizdeki bütün bilişsel işlevler yaşımız ilerledikçe zayıflar. Yaşlandıkça öğrenmek için daha fazla nörona (sinir hücresi) ihtiyaç duyarız. Dolayısıyla çocuklar ikinci dili öğrenirken erişkinlerden daha avantajlıdırlar. Çünkü, yaş ilerledikçe ikinci dili aksansız ve kusursuz olarak öğrenmek ve akıcı bir şekilde kullanmak zorlaşır. Yeni bir dili daha ileri yaşlarda öğrenen çocuklar, özellikle dilbilgisi kurallarını uygulamakta, anadillerinde yer almayan sesleri çıkarmakta, kelimeleri doğru telaffuz etmekte ve vurgulamakta güçlük çekebilirler.