Hocam böyle soru sorma

“KURULAN ilk Türk-İslam Devleti hangisidir?”

Olabilir, bir tarih sınavında sorulabilecek sorulardan biri bu olabilir.

Haberin Devamı

“Orta Çağ ne zaman başlıyor, ne zaman bitiyor?”
Ya da “Göktürkleri kim kurdu”, “Osmanlının toprak kaybettiği ilk anlaşma hangisidir” gibi sorular.
Bu bir tarih sınavı, her türlü tarih sorusu sorulabilir. Kasıt aramak yanlış.
Bu sorular geçenlerde Kars’ta Kafkas Üniversitesi yüksek lisans sınavında, üniversitelerin tarih bölümünü bitirmiş, tarih öğretmeni olmaya hak kazanmış öğretmen adaylarına soruluyor. Bir yandan atanmayı bekliyorlar, bir yandan yüksek lisansa başvuruyorlar.
Yazılıyı kazanan adaylar sözlü sınava alınıyor.
TÜRK MÜSÜN KÜRT MÜSÜN
Kafkas Üniversitesi’ndeki yüksek lisans hakkı için yazılıyı altı aday kazanıyor, Sözlüye altı aday giriyor.
Jürideki üç hoca tarih kürsüsünden.
Sözlüde, yukarda aktardığım normal tarih soruları sorulurken, adaylardan birine, hocalardan biri soruyor:
-  Sen Türk müsün, Kürt müsün?
-  Ben Kürdüm hocam.
Soruyu soran hoca da, jürideki diğer hocalar da, bu yanıt üzerinde durmuyor, diğer sorulara geçiliyor.
Sınav sonuçları açıklanıyor, Kürt müsün, Türk müsün, sorusuna muhatap olan aday sınavı kazanamıyor.
ÖTEKİYİ DEPREŞTİRMEK
Hocalar Kürt adayı gerçekten yetersiz bulmuş olabilir. Diğer adaylar daha iyi olabilir. Ve durum muhtemelen öyledir. O soruya bağlı olarak, herhangi bir önyargı olmayabilir.
Ancak, böyle bir soru sonrasında, adayın elenmesi, adayda, ailesinde, çevresinde farklı yorumlara yol açıyor. “Ben Kürdüm, tabii beni almazlar” gibi.
Kürtlerden bu duygunun silinmesi çabaları sürerken, Kars’ta sınavda, Ankara’da ev kiralamada, Adana’da iş bulmada, bilmem nerede, bilmem ne konusunda Kürtlerde öteki olmak algısını depreştirmenin anlamı yok.
Kime ne hocam, Kürt ya da Türk.  
O aday ve ailesi kendilerini şimdi öteki olarak hissediyor, sınavda elenmesini kesinlikle “Kürt müsün, Türk müsün” sorusuna ve Kürt olmasına bağlıyor.
O adayla konuşuyorum, “benim şimdi öğretmen olarak atamamı da yapmazlar” diyor.
Yok, artık.

Haberin Devamı

Aklımda önce 88 meslektaşımın bayramı var

CEZAEVLERİNDE 48 gazeteci bulunuyor. Tutuklu gazetecilerin 42’si hakkında açılmış davalar halen devam ediyor.
Türkiye’deki son moda, tutuklu yargılama uygulaması, fiilen cezaya dönüşmüş durumda.
Bunun dışında, 19 gazeteci gözaltına alındıktan ya da bir süre tutuklu kaldıktan sonra serbest bırakılıyor, ama haklarında açılan davalar devam ediyor.
Bir başka gurup gazeteci daha var. 21 gazeteci hakkında mahkemelerce hapis ve para cezası verilmiş olmakla birlikte, cezanın ya infazı erteleniyor ya da dosya Yargıtay’da, incelemesi sürüyor.
Sırası gelince, Başbakan Erdoğan düşünce ve ifade özgürlüğüne toz kondurmuyor, günü gelince “yazılar ve kitaplar serbesttir” diyor, ama işte rakamlar ortada, gerçekler onu doğrulamıyor. Sadece nutuklarında andığı demokrasilerin hangisinde bu var?
Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın (TGS) yaptığı kısa bir araştırma toplam 88 gazetecinin yazılarından dolayı başlarına ne geldiğini anlatıyor.
TGS bu durumu dikkat alarak, Gazetecilere Özgürlük kampanyası başlatıyor. Kampanyaya diğer basın kuruluşları da katılıyor, bu tersliğin düzeltilmesi için, AKP iktidarını gerekli yasal değişiklikler yapmaya çağırıyor. Ne var ki, çağrıya kulak veren şimdilik yok.
Bugün bayram. Yazılarından ve düşüncelerinden dolayı hapiste bulunan 48 meslektaşım ile, mahkemelerde sürünen 40 meslektaşımı düşünüyorum.
Onlara bugün ne kadar bayram?

Yazarın Tüm Yazıları