Herkes en fazlası için asılıyor

BÜRGENSTOCK

CONFEDERAZIONE HELVETICA, yani İsviçre Konfederasyonu'nun temelinin atıldığı Nidwalden'deki Bürgenstock tesislerini seçmeleri belki bir tesadüf, ama zenginden alıp fakire veren Guillaume Tell'in hikayesinin geçtiği bu tepelerde, tarihin en sancılı ‘‘al-ver’’ destanlarından birinin daha gerçekleştiği kesin.

Kıbrıs görüşmelerinde Türkiye ve Yunanistan'ın da katılımıyla yolun sonu yaklaştıkça pazarlıklar keskinleşiyor. Bir şeyler verirken, herkes biraz daha fazla almak için asılıyor.

Bu arada, New York'taki haber karartması burada da sürüyor. Ama bu kez kara değil ak. Her yer bembeyaz kar altında. Gerçeklerle biz medyaya ulaştırılan haberler arasında kardan bir duvar var. Güneş çıktığında, bir hafta sonra eriyecek ama şimdi her şey bembeyaz bir örtünün altına gizlenmiş durumda. Önümüzde uzayıp giden harika göl manzarası bile. Haberler sürekli yalanlanıyor, değişiyor. Sabah dörtlü görüşme diyoruz, akşama yemek yemişler diye yazıyoruz. Her taraf kendi açısından anlatıyor gerçeği. Ama kimse yalan söylemiyor bundan eminim.

Bu, BM'nin bu süreçte izlediği özel bir taktik. Adı bile var: ‘‘Yapıcı belirsizlik’’. Böylece kimseyi küstürmeden ya da herkesi küstürerek ama süreci kurtararak yürümek.

Dörtlü görüşme meselesi de böyle bir şey oldu. Bizim taraf bunu, resmi görüşmeler olarak algıladı, Yunanistan ve Rumlar, ‘‘Ana vatanlar gerektiğinde devreye girecek Türk-Yunan ve Kıbrıs meselelerinin birlikte ele alınacağı bir dörtlü görüşme olmayacak’’ diye kamuoylarına sattılar.

Öyle ya da böyle sonunda, BM herkesi Bürgenstock'a topladı. Ve De Soto'nun dün bize dediği gibi, ‘‘Hiç karşılaşma olanağı olmayan insanlar, ayak üstü bile olsa bir şeyler konuşup, birbirini dinlemeye başladı.’’

* * *

DÜN De Soto'nun açıklamalarından da anlaşıldğı kadarıyla BM de AB'nin derogasyonlar konusunda daha aktif ve destekçi davranmasından yana.

Derogasyonlar meselesi. Kısaca ve basitleştirerek özetlemek çok zor ama işin esası. Annan Planı'na göre varılacak anlaşmanın devamlılığını sağlayabilmek için Avrupa Birliği'nin hukuki güvencesini arıyor Türk tarafı.

Yani yarın öbür gün, biri kalkıp da uluslararası insan hakları mahkemesine başvurup, ‘‘Ben kuzeydeki evime gitmek istiyorum. Ülkemdeki hukuk yollarını da tükettim ve istediğimi alamadım. Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti kurucu anlaşması benim hakkımı ihlal ediyor’’ derse ne olacak? Anlaşma insan hakları mahkemesi eliyle delinebilir. Endişe burada.

Ya da bir üçüncü ülke, rekabet kurallarına uymadığı gerekçesiyle serbest dolaşım kotalarının Avrupa müktesebatına ve Avrupa hukukuna uymadığını söyleyerek AB Adalet Divanı'na başvurursa, anlaşmanın rafa kaldırılmasını kim engelleyecek? Türk tarafı, anlaşmanın ve eklerinin AB'nin değiştirilmez hukuku haline gelmesini istiyor. Bunun için Kıbrıs katılım anlaşmasının yeniden açılması ve üye ülkelerin parlamentolarının onayına sunulması gerekiyor. AB bu soruna çözüm için harıl harıl çalışıyor.

* * *

TÜRK tarafının iki aşamalı bir önerisi olduğunu öğrendik burada. Deniyor ki, ‘‘Siz, 1960 anlaşmasına göre kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti'ni aldınız. Oysa biz şimdi yeni bir devlet kuruyoruz. Haziran'daki AB Zirvesi'nde, Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti'ni üyeliğe aldığınızı ve bir yıl sonra kuzey Kıbrıs'ın da AB'ye katılacağını belirten bir karar alınız.’’ Bu Başkanlar Konseyi kararı olur ve Türk tarafı da girdiğinde üye ülkelerin parlamentolarında onaylanarak yeni cumhuriyetin, anlaşma temeline hazırlanan anayasası ve yasaları AB hukuku ile çelişse bile değiştirilemez hale gelir.

Şimdi bu öneri masada, buna AB'nin yaklaşımı ne olabilir? İlk işaretleri bu akşama doğru Brüksel'den gelir.
Yazarın Tüm Yazıları