Helal olsun Şükrü Sina Gürel’e







Ayşe ARMAN
Haberin Devamı

Yaşasın ya, yaşasın!

Birileri de, Çiçek suluyordum/ Böcek kovalıyordum/ Sadece fikir alışverişinde bulunuyordum/ Rakiplerim beni yemeğe çalışıyor/ Bu bir komplodur demedi.

Alacağı yaralara, berelere, falçata izlerine, imalı gülümsemelere bakmadı, sonuçlarına aldırmadan...

Geri adım atmadı...

Kıvırtmadı...

Aşkına sahip çıktı.

Sina Şükrü Gürel, bir adım öne çıkıp ‘‘Spartaküs benim’’ dedi.

Resmen umutlandım.

Bu ülke için.

Hepimiz için.

Biz böyle insanlara, adamlara, kadınlara alışık değiliz. Korkağız biz. Siniveririz. En fazla evlilik kurumunun teorisini yapar, platonik aşklardan söz ederiz, daha fazlasına cüretimiz yoktur, ‘‘Oturrr!’’ deyince, oturuveririz.

‘‘Ama...’’ları hep içimizden söyleriz.

Kaderimize razı oluruz...

Adam olmadı!

İdare ederiz.

Adam etmedi!

* * *

Bu hafta bu ülkede cereyan eden en gerçek şeydi.

Tabii ben gazetelerin yalancısıyım.

Eğer hikaye, nakledildiği gibiyse, (bu ülkede paranoyak oluyorsunuz haliyle!), Sina Şükrü Gürel'e helal olsun diyorum.

Neden?

‘‘Öteki kadın’’ Zeliha Sapmaz'a aşık oldu ve bu aşkı taşımayı becerdi diye mi?

Evet.

Peki ya ‘‘esas kadın’’ Fulya Gürel?

Aşktan söz ediyorsak, aşk denilen şey herşeyi mübah hale getiriyorsa ve Fulya Gürel de eşine hala aşıksa, onu hesaba katmamız gerekmiyor mu?

Bu durumda hayır arkadaşlar!

Benzer bir durumla, günün birinde karşı karşıya kalabilme ihtimalim hep olmasına karşın...

Ben hayır diyorum.

Çünkü aşıksanız...

Aşık insanın halinden anlarsınız...

Sevdiğiniz adamı ona buna şikayet etmekten vazgeçip, son bir gayret yeniden kazanmaya çalışırsınız.

Demek istiyorum ki, kocanızı gidip Rahşan Ecevit'e şikayet etmezsiniz.

Allahaşkına aşk bunun neresinde?

Emirle yürür mü bu işler?

Ne diyecekti Rahşan Ecevit, Şükrü Sina Gürel'e?

‘‘Karına döneceksin, o kadınla da ilişkini keseceksin yavrucuğum’’ mu?

Fulya Gürel'in bu tavrını (eğer gazetelerin naklettiği doğruysa) geleceğini garantilemek, statüsünü korumak, onurunu kurtarmak gibi algılıyorum.

Ki...

Aşk bunun hiçbir yerinde!

ENDİŞELİ HAMİŞ: Erkeksi basınımız bu haberi neredeyse bir kadın duyarlılığla verdi. Metres kelimesi geçmedi. Sansasyonal bir ilişkiden değil, temiz bir aşktan söz edildi. Ama nedense benzer bir hikayenin çok farklı bir üslupla verilmesi de hep söz konusu. Ben artık böyle bir kadın oldum, hiçbir şeye inanmıyorum. Herşey duruma, şartlara, çıkarlara göre değişiyor. Sina Şükrü Gürel'in ‘‘Demek ki toplum değişiyor!’’ diye sevinmesi hiç isabetli olmaz yani. Bu dönem öyle gerektirdi. Ama çıkarları çatışan başkaları onun kadar şanslı olamayabilir...

TARTIŞMA

Gazeteci, gazetecinin gözünü oyar mı?

Gazetelerde bir tartışma bitiyor, diğeri başlıyor. Erol Eskasnak olayında, bir şey Murat Belge'nin özellikle dikkatini çekmiş. Röportaja gittiğimde söyledi. Nasıl olsa yarın yerim olmayacağı için, başka yere taşıyacağımdan, buraya alayım dedim. Konu başlıkta yazıyor: Gazeteci gazetecinin gözünü oyar mı? Murat Belge, meslektaşların birbirlerini kırmamalarının önemli olduğunu düşünüyor:

‘‘Bir şeyi yazarken, başkalarını kırmamak önemlidir. Bugünlerde bunlara hiç dikkat edilmiyor. Şu son tartışmalarda Özkasnak, Milliyet'e telefon edip bir şeyler anlatıyor, bu konuşmalarda Sedat Ergin'in de ismi geçiyor. O bizim meslektaşımız, beğenin, beğenmeyin, ki ben beğenirim, adam haliyle alınıyor, çünkü konuşmada ‘yardakçı' gibi sevimsiz laflar geçiyor. Ona hiçbir şey sormadan bu açıklamayı kullanıyorlar. Ve bunu yapanlar onun meslektaşları. Ertesi gün anlıyoruz ki, Sedat Ergin yazılanlardan incinmiş. Haklı incinmekte. Muhatabı başkalarıyken, herşey onun üzerine kalıyor.’’

Çifte standartını sevdiğimin basını...

Neden Hülya Avşar-Adnan Çoker tartışmasında, basının büyük bir çoğunluğu Hülya Avşar’ı destekledi de, Deniz Akkaya'nın gazeteci olmak için çaba harcamasında (ya da olayı böyle sunmasında) anında bir infaz gerçekleştirdi?

Mesele, sizce de biraz ‘‘alanlar’’la ilgili değil mi?

Dışarıdan birilerinin ‘‘alanlar’’ımıza girmesi hiç hoş karşılanmıyor.

Birinci olayda, Hülya Avşar'a ‘‘Kadının el atmadığı bir sanat kalmıştı’’ denildi. ‘‘Ne haddine!’’ diye infial edildi. Çünkü herşeye el atan bir kadının en azından sanat alanından uzak durması gerektiği düşünülüyordu. Peki ne oldu? ‘‘Basıncı arkadaşlar’’ın büyük bir çoğunluğu ‘‘sanatçı arkadaşlar’’a karşı çıktı ve bu tartışmada Hülya Avşar'dan yana tavır aldı.

* * *

İyi ama aynı arkadaşlar, kendi alanları söz konusu olunca, birden bire farklı bir tutum alıyorlar. Atılan ellerden, hakimiyet alanına giren ayaklardan pek bir rahatsız oluyorlar.

Özellikle de söz konusu kişi Deniz Akkaya'ysa...

Neden?

Biraz bekleyelim bakalım, bir şeyler yapsın, belki iyi bir gazeteci olacak: Türk basınında ünlü gazetecilerin hepsi mi mektepli? Alaydan yetişmişi yok mu? Bu insanları, yirmili yaşlarında ilk defa gazetecilik yapmaya başlarken kimse sorgulamıyor da, Deniz Akkaya neden sorgulanıyor?

Güzel diye mi?

Meşhur diye mi?

Böyle olması onun suçu değil ki.

* * *

Tamam, bir insan güzel diye iyi gazeteci olması gerekmiyor ama bir insan güzel diye kötü bir gazeteci de olması gerekmiyor. ‘‘Hayır, olamazzzz!’’ diye infial edenleri, ki aralarında tecrübelerine çok inandığım insanlar da var, şaşırarak izliyorum. Çünkü onların kendilerine güvenlerinin tam olması gerekiyor. Yeni başlayan bir insanı da bu kadar ciddiye almalarını, ben ciddiye alamıyorum. Deniz Akkaya bir basın yayın mezunu olarak onların eline gelseydi, ‘‘Sen gazeteci olamazsın!’’ mı diyeceklerdi? ‘‘Sen git mankenlik yap’’ diye mi ekleyeceklerdi?

Ayrıca merak etmeyin, ben Deniz Akkaya'nın bu işte ısrar edeceğini zannetmiyorum. Beceremeyeceğinden değil. Bu iş meşakkatli iş. Bu iş zor iş. Uzun vadeli bir iş. Bitmeyen bir maraton. Suyu dök, fasülye çıksın filan olmuyor. Öyle çok sevmek, öyle çok emek vermek gerekiyor ki...

Fakat kız, keçi gibi bir şey, siz ‘‘Bu işleri bırak!’’ diye inat ettiğiniz müddetçe, o devam edecek.

Halinizi gördükçe, eminim kendi kendine çok eğleniyordur!

‘‘Bunlar deli midir nedir, beni amma da ciddiye alıyorlar’’ diyordur...

Ne diyeyim, kız haklı!

Yazarın Tüm Yazıları