Uzun yıllar önce Sayın Hıncal Uluç’un köşe yazılarından birinde kolesterol yüksekliği sorunu olduğunu, özel bir beslenme planı uyguladığını okuduğumda; "koroner riski yüksek olmalı" demiş, sağlık riskini iyi yönetiyor, diye düşünmüştüm.
Yanılmışım! Hıncal Bey de sağlığı konusunda "tedbirsiz" davranmış. Boyun ve sırt ağrıları nedeniyle planlanan bir tedavi için doktor zoru ile yaptırdığı koroner anjiyografide, ana koroner damarını %90’a varan oranda daraltan bir problem saptanmış.
Birçok konuda olduğu gibi sağlıkta da bir risk planlaması yapmak ve koruyucu önlemler almak çok yararlı sonuçlar veriyor. Bu özellikle koroner arter hastalığında daha iyi gözlemleniyor. Eğer koroner riski yüksek biriyseniz, yaşamanızda yapacağınız küçük bazı değişimler olayı o noktada durdurmanızı, hatta geriletmenizi sağlayabiliyor. Fazla kiloların verilmesi, kolesterolün (ilaç ve/veya beslenme ile) dengelenmesi, tokluk şekeri ve kan basıncının iyi izlenmesi yanında, uykuya, stres yönetimine ve düzenli bedensel aktiviteye dikkat edilmesi yetiyor. Hıncal Bey "tedbirsizlik" derken önerileri ciddiye almadığını, en azından sorunun yeteri kadar üzerinde durmadığını ve düzenli sağlık kontrollerini yaptırmadığını söylüyor. Neyse ki başka bir sağlık sorununun planlanması esnasında, kalp doktorunun yerinde ısrarları ile koroner arter hastalığı herhangi bir soruna yol açmadan ortaya çıkarılmış. Yani testi kırılmadan kurtarılmış. İnşallah bundan sonrası problemsiz sürecektir.
Bu hatayı yalnızca Hıncal Bey yapmıyor. Çoğumuzun durumu aynı. En değerli varlığımız sağlığımıza gereken özeni göstermiyoruz. Belirli aralıklarla yapılması gereken zorunlu sağlık taramalarını geciktiriyor ya da unutuyoruz. Yaptırsak bile önümüze konulan önerileri ya hiç ciddiye almıyor ya da kısa bir süre sonra terk ediyoruz. Hıncal Bey’e geçmiş olsun diyor ve Doktor Filiz hanımın önerilerinden bir daha çıkmamasını tavsiye ediyorum. Unutmayın! Söz konusu sağlık olunca sonucu sadece kader belirlemiyor. Şans, kader, kısacası "ilahi takdir hakkı" her zaman var, olacak ama hayatınız biraz da sizin elinizde.
Doymuş yağlar kalp hastalığı riskini artırır mı?
Beslenmenizde doymuş yağ miktarı ne kadar fazlaysa kalp damar hastalıklarına yakalanma riskiniz o oranda artar. Yıllar önce yapılan 7 ülke çalışmasında bu durum açıkça ortaya çıktı: Giritlilerden daha az yağ tüketmelerine rağmen daha çok doymuş yağ tercih eden Finlandiya halkında kalp damar hastalığı neredeyse 10 kat daha fazla. Eğer kalp hastalıkları bakımından riskli bir aileden geliyorsanız, kolesterol probleminiz, şekeriniz, hipertansiyonunuz varsa ve özellikle geçmişinizde koroner kalp hastalığı ile ilişkili bir sabıkaya sahipseniz, her sabah yağda yumurta, sucuk, üzerine bol tereyağı sürülmüş kızarmış ekmek, her gün bol yağlı pirzola, kebap, biftek yiyerek sağlığınızı tehlikeye atmayın.
Kalsiyum skorlama testi ne işe yarıyor?
Koroner kalp hastalığı olup olmadığından kuşkulananlarda teşhis için uygulaması kolay, uygulama süresi kısa, komplikasyon olasılığı hemen hemen hiç olmayan bir test arzu edildiğinde ilk akla gelenlerden biri "CT koroner anjiyografi" oluyor. Genel olarak koroner kalsiyum skorlama diye bilinen bu test, özellikle girişimsel koroner anjiyografi gibi yöntemleri istemeyen hastalar tarafından tercih ediliyor. Bu testin koroner anjiyografinin yerini alması ise bugün için mümkün değil. Belki ileride daha yüksek teknolojiler (örneğin 256 kesit yapabilen aletler gibi) üretildiğinde mümkün olabilecek. Kolay uygulanabilen bir test olsa da yüksek maliyeti nedeniyle bu testi mutlaka bir doktorun istemesi ve yorumlaması gerekiyor. Koroner riski çok düşük veya hiç olmayanların yaptırması önerilmiyor. Ayrıca belirgin koroner risk grubu içinde yer alan hastalara da bu test önerilmiyor, doğrudan klasik anjiyografi yapılması tercih ediliyor. Testi bir tarama yöntemi olarak kullanmak da mümkün. Kalp riski taramalarının içine eklenebiliyor. Daha az oranda kalp hastalığı tanısı konan hastaların takibinde, bypass ya da balon stend uygulanan hastaların operasyon öncesi ve sonrası kontrollerinde, tedavi başarısının değerlendirilmesinde tercih edilebiliyor. Radyoloji uzmanlarının çoğu bu teste hala pek sıcak bakmıyor. Genel kanaat bu testin koroner anjiyografinin yerini asla tutmadığı yönünde. Test şimdilik bir tarama testi olma özelliğini muhafaza ediyor.
Alzheimer’ın kilo ile ilişkisi var mı?
Ne yazık ki var! Önemli dergilerde yayınlanan birçok araştırmanın sonucu bu görüşü destekliyor. Örneğin A.O. Internal Medicine dergisinde yayınlanan bir çalışma, yetmiş yaşından sonra kilo sorunu yaşayan kadınlarda Alzheimer hastalığına yakalanma riskinin yükseldiğini ortaya koymuş. İyi haber; kilo sorunundan kurtulanların, özellikle bu işi yaparken bedensel aktiviteyi ön planda tutanların işi kolaylaşıyor.
Yanlış diyet safra kesesi hastalığı yapabilir mi?
Araştırmalar herhangi bir diyet uygulamasında kilo kaybının haftada 1,5 kiloyu (ya da vücut ağırlığının yaklaşık %1,5’unu) geçmesi halinde bazı sağlık riskleri yaratabileceğini (saç dökülmesi, hormonal dengesizlik, yorgunluk, bağışıklık zayıflaması) gösteriyor. Özellikle üzerinde durulan bir risk var ki o çok önemli. Yukarıda belirtilenden daha hızlı kilo vermek safra kesesi hastalığı geliştirmede yüksek riske sebep olabiliyor. Bu riskin fazla kilolu veya obez kalma sonucu oluşan safra kesesi hastalığı geliştirme riskinden daha yüksek olduğuna inanılıyor. Eğer tıbbi bir zorunluluk yoksa örneğin sağlığı tehdit edici bir kilo problemi ile karşı karşıya kalınmazsa- hızlı kilo vermek tehlikeli. Hızlı kilo vermenin söz konusu olduğu durumlarda kişilerin ilerlemelerini bir doktora takip ettirmeleri gerekiyor. Biz kural olarak, şişman değil sadece fazla kilolu biriyseniz, ister sağlık amacıyla, ister kozmetik nedenlerle mevcut ağırlığınızın %5’ini geçen bir kaybı amaçladığınızda, sorunun çözümüne mutlaka doktorların katılması gerektiğini; doktor, diyet uzmanı, psikolog ve aktivite uzmanından oluşan bir ekip çalışmasının zorunlu olduğunu düşünüyoruz.