Gürültü kirliliği, ezanın yozlaşmasıyla başladı

Çok uzun zamandan beri yazmayı düşündüğüm gürültü kirliliği konusunu, bu kirliliğin Ahmet Ertegün'ü de kaçırdığını gazetelerden öğrendikten sonra işlemeye karar verdim.

Bizim ülkede sokaktan siyasete kadar pek çok kirlilikler dizisi sıralanır. Gürültü kirliliği de bunlardan birisidir.

Gürültü kirliliğinin öncüsü camilerimizdeki bir uygulamadır ve bu iş eskiden minarelere çıkan müezzinin güzel sesi ve makamı ile okuduğu, ilahi bir çağrı olan, hayata renk ve huşu katan ezanın yozlaşması ile başlamıştır. Her nedense minarelere çıkmaya üşenen ve aşağıdan hoparlörler sayesinde okuyan bet sesli imamların yaydığı ezanı duyunca adeta dinden soğursunuz.

Diyanet İşleri ne diye Kani Karaca'nın güzel sesiyle ve makamıyla ezanı kasetlere doldurtup, bu kasetleri camilere dağıtmak gibi basit bir işi yapamaz, anlayamam. Muhteşem camilerimizin bulunduğu Haliç'te bir ezan vakti bulunmanızı tavsiye ederim. Her bir camiden ayrı bir ses gelir, tam bir kakafoni yaratılır ve tam huşu içinde olmanız gereken bir zamanda ‘‘Aman yarabbi’’ diyerek kulaklarınızı tıkarsınız.

BURALARA TANTAN GEREKİYOR

Hele hele Boğaz'da oturuyorsanız, yaz aylarındaki gürültü kirliliğini anlatamam. Deniz kenarında oturanların hastalanmaya, uyumaya veya çocuk sahibi olmaya hakları yoktur. Zira denizden, evlere yakın geçen motorların gürültüleri bir tarafa, megafonlarla turistlere bangır bangır bağırarak izahat veren rehberler veya eğlenmek için yozlaşmış Türk müziğini çalan ve hoparlörlerini sonuna kadar açarak seyreden takalar veya tekneler de geçer. Üstelik oralarda ikamet eden insanlara hiç hürmet göstermezler.

Şikáyet etmeye kalktığınız zaman, tam bir Türkiye misali her kurum topu başka bir kuruma atar, sizin bu konuda mesul mercilere ulaşmanız engellenir veya bu işlerden mesul bir kurum bulunamaz. Vallahi, buralara Sadettin Tantan gibi bir siyasetçi gerekiyor.

Düğünlere, dernek toplantılarına gittiğiniz vakit sizi bir masaya oturturlar. Davet sahibi bilgili ise, yemekte hafif bir müzik çalar, yanınızdaki ve karşınızdaki insanlarla biraz sohbet edersiniz, yemek biter bitmez volümü sonuna kadar açılan bir dans müziği başlar ve artık konuşmanıza imkán yoktur. Hele bir de benim gibi dans eden bir tip değilseniz mecburen salonu terk edersiniz ve davet sahibine ayıp ederek erken gitmiş olursunuz. Böyle bir yerden eve döndüğümde gürültüden kafam şişmiş olur, sükunet ihtiyacı hissederim.

AÇIK HAVADA EĞLENME LÜKSÜ

Diskotekler ise ayrı bir fenomendir. Esasında biz Türkler müthiş bir lüks yaşamaktayız. Çünkü yazın açık havada eğlenebilmek büyük bir lükstür. Tabii şayet eğleniliyorsa, bundan da şüpheliyim. Zira diskoteklere gelen gençler herhalde yüksek frekanslı müzik yüzünden konuşamazlar ve mutlaka müthiş bir diyalog eksikliği vardır. Buralarda dans da edilmez, sadece durdukları yerde sallanırlar. Birbirlerine aşık iseler göz göze bakıyorlardır herhalde, ama aşık değillerse ne yaptıklarını çok merak etmekteyim.

Bir kere, dünyanın hiçbir yerinde ikametgáhların arasında eğlence yeri bulunmaz. Haydi diyelim şehir eskidir ve bazen bu durum kaçınılmaz olarak meydana gelir, o zaman da diskotekler kapalı mekánlara kurulur. Şimdiye kadar açık mekánda tek bir diskotek gördüm, o da Monte Karlo'daki Sporting Club'dı. Bu diskotek yaşam yerlerinden uzaktaydı, at nalı şeklinde yapılmıştı, nalın bir ucu denize doğru açıktaydı, kara tarafındaki kısım at nalının yuvarlağını andırıyordu, yan duvarları ve tavanı kapalıydı. Dans pisti kapalı olan nalın içindeydi ve müzik bu kapalı sahada çalınmaktaydı. Sohbet etmek isteyenler ise açık mekánlara doğru oturup müziği uzaktan dinlemekteydiler.

ANLAYAN VARSA ANLATSIN

Diskotek sahiplerinin ve gençlerin eğlencesine mani olmak istemiyorum ama örneğin Hammam denilen eğlence yeri ikametgáhlardan uzakta olduğu için eminim kimseyi rahatsız etmiyordur. İşte değerlendirilmesi gereken yerler, böyleleridir.

Rahatsız edici derecede yüksek sesle müzik dinlemenin mantalitesini anlayamamaktayım. Anlayanlar varsa, bana anlatsınlar. Gürültü yapmak, her işi gürültülü yapmak galiba Orta Şark'taki memleketlere ait bir özellik.

Mani olamadığı gürültü yüzünden kendi evini terk edip uzaklara kaçan Ahmet Ertegün, yerden göğe kadar haklıdır.
Yazarın Tüm Yazıları