Güncelleme Tarihi:
Türkiye, Türk düşünce ve edebiyatı önemli isimlerinden birini kaybetti. Rasim Özdenören, gerek düşünce yazılarıyla gerekse öyküleriyle edebiyatımızı, kültürümüzü etkilemiş yazarlardan biriydi. Rasim Özdenören edebiyat ve düşünce dünyasında, Cahit Zarifoğlu, Alaeddin Özdenören, Erdem Bayazıt ve Akif İnan ile birlikte anılır. Bunlara Ali Kutlay ve Nuri Pakdil’i de eklersek güncel tanımlama ile ‘yedi güzel adam’ ortaya çıkar. Rasim Özdenören’in edebiyat ve düşünce çizgisi Büyük Doğu, Diriliş, Edebiyat ve Mavera dergileri ile şekillenir, yol alır, biçimlenir. Bütün bu yazarların buluşma noktaları ise Maraş’tır.
BAŞLANGICI MARAŞ
1940 yılında Maraş’ta doğan Rasim Özdenören, edebiyat hayatına burada başlar. Maraş’ta şiirle, öyküyle, genel olarak edebiyatla meşgul olan Cahit Zarifoğlu, Erdem Bayazıt ve ikizi Alaeddin Özdenören ile birliktedir. Daha sonra aralarına Akif İnan da katılır. Bu arada Cahit Zarifoğlu ile Rasim Özdenören aynı sınıftadır. Birlikte yeni yazarlar keşfeder, edebiyat dolu bir arkadaşlık kurarlar. Bir taraftan da bu arkadaş grubu mahalli gazetelerde sanat-edebiyat sayfaları düzenlemektedir. Nuri Pakdil ile de bir gün yolları kesişecektir. Rasim Özdenören Maraş’ta böyle bir arkadaş, dost ve edebiyat ortamında edebiyat hayatına başlar.
Rasim Özdenören, öykücü kimliği ile tanınan bir yazardır. Modern öykünün yoğunluk, biçim sıklığı, akışkanlık özelliklerini bilinçle uygulayan Rasim Özdenören dünya görüşü farklı olmasına karşın, 1950 Kuşağı’nın yenilikçi çıkışıyla paralel bir öykü anlayışını benimser. Öykülerinde dili simgesel, soyut bir kullanım alanında değerlendirirken, çağrışıma, metaforlara yaslanan bir anlatımı tercih eder. Yabancılaşmayı, ailedeki çözülmeyi öykülerinde ana izlek olarak işleyen Özdenören, 1950 Kuşağı’nın bunalım ve çıkışsızlık temasını, yabancılaşma ve kutsaldan kopuş olarak yorumlayarak öyküsünü bu tematik vurgu üzerine kurgular. Dolayısıyla biçimsel anlamda yaklaştığı bu kuşakla farkını ‘içeriksel’ boyutta oluşturur. Geleneksel tutum örtüşmesi bağlamında Sezai Karakoç’un modern şiirde yaptıklarını, Özdenören öyküde gerçekleştirme peşinde olur.
YALNIZLAŞMAYI ANLATIR
Özdenören, düşünce ağırlıklı bir öykü evreni kurmakla birlikte, slogana ve kolaycılığa kaçmadan, gerçeğin/hakikatin hem bireysel hem de psikolojik yönlerini incelikle işlemiştir. Ruhsal çözümlemelerindeki kuşatıcı gerçekçiliği dikkat çekicidir. Özellikle içsel yaşantıların, bilinçaltı anlatımın başat olduğu öykülerde, dış görünümler, dolayısıyla tasvir iç dünyaların yansıtılmasının bir parçası olur. Eşya, nesne bir durumu, bir ‘duygu’yu temsil için kullanılır.
Rasim Özdenören öykülerinde ağırlıklı olarak, eskiyle bağlarını koparmış, yeniyle de uyum sağlayamamış, boşluktaki bireyin toplumsal yapıda yalnızlaşmasını ve bir çöküşe doğru yol alışını anlatır. Bu, bir anlamda uygarlığına yabancılaştırılmış toplum bireylerinin kaçınılmaz yazgısıdır. Toplumu, aileyi ayakta tutan iç dinamikler, moral unsurları insani ilişkilerden çekilmiş, yerine ikame edilen şeyler de bu boşlukları dolduramamıştır. Böylece toplumsal yapıda hiçbir şeyi yerli yerinde bulamayan birey, hastalıklı bir halde ‘ortalıkta dönenip durmaktadır’...
‘AYRINTI’NIN ÖNEMİNE HÂKİM
Diriliş, Edebiyat, Mavera çizgisinde bir edebiyat ve hayat görüşünü savunan Özdenören, geleneğe bağlı bir kimlik içinde, slogana, mesajcılığa ve kolaya kaçmadan, insanın evrensel yanlarını, kültürel, tarihsel birikimlerimizden de beslenerek kabullenilebilir bir paydayla öyküleştirmiştir. Öyküde bireyin iç dünyasını, iç zenginliklerini öyküleştirirken, insanlık durumlarını olayların önüne koyarak, öykü sanatının ulaştığı imkânları değerlendirmiştir. Tasvir olayına geleneksel anlamları yanında, değişik işlevler de yükleyen Özdenören, ‘ayrıntı’nın önemini kavrayan öykücülerimizdendir. Öykü sanatının öncülerini tanıyan, onlardan çok şey öğrenen ama bütün bunların üzerine kendi öykü dünyasını kuran bir yazardır.