Güncelleme Tarihi:
Adı “Sanasaryan Hanı” ama hep Sansaryan Han diye bilindi. Kayıtlara göre Ermeni tüccar Mıgırdiç Sanasaryan, bu hanı 1889’da satın aldı ve gelirini de Erzurum ve diğer bazı şehirlerde kurduğu Ermeni okullarına tahsis etti. Han, İstanbul’un işgalinde İngiliz karargâhlarından biri oldu. 1922’de ‘Emvâli Metruke’ kapsamında vakıflara geçti. Önce emniyet müdürlüğü sonra da mahkeme oldu. Mülkiyetiyle ilgili dava ve tartışmalar son yıllara kadar devam etti. Asıl kötü şöhreti ise emniyet müdürlüğü olduğu 1940’lardan kaldı. Ressam Nuri İyem’den Nihal Atsız’a, Alparslan Türkeş’ten Aziz Nesin ve Mihri Belli’ye kadar sağdan ve soldan birçok ünlü isim burada dayak ve işkencelerle dolu günler geçirdi. “Tabutluk” denen hücreleri yıllarca konuşulmaya devam etti.
‘THE LUXURY COLLECTION’
Vakıfların mülkiyetindeki Sansaryan Han yıllardır boştu. Ardından özel bir şirkete kiralandı ve şimdi lüks bir otele çevrildi. Eski zamanlarını hatıralardan bolca okuduğum bu oteli dolaştım. O kötü şöhretli zamanlarından bir iz kalmamış. Üç katlı otelde 12’si süit 62 oda var. Girişindeki demir kapı 1895’teki haliyle duruyor. Kapıdaki iki sütun da ilk zamanlardan kalma. Girişteki nişler Erzurum’daki okuldan mezun öğrencilerin sertifika ve kitaplarının replikalarına ayrılmış. Bir zamanlar polislerin dolaştığı katlarda şimdi lüks odalar var. Duvarları ise hususen hazırlanmış sanat eserleri ve İstanbul fotoğrafları süslüyor. Lobinin hemen yanında sahaflardan seçilmiş özel kitapların olduğu bir kütüphane de var. Çatı katındaki düzenlemeler ise devam ediyor. Otel ocak ayında açılacak.
SAĞCISINDAN SOLCUSUNA BİRÇOK İSMİN YOLU GEÇTİ
İŞKENCENİN ADRESİYDİ
- Hem turancı/milliyetçiler hem de Marksist/Leninist solcular Sansaryan’daki “tabutluk” denen gözaltı hücrelerinde çok zor günler geçirdi. 1940’ların İstanbul Emniyet Müdürü Ahmet Demir her iki kesim için de işkence ve kötü muamele demekti. Dönemin hatıratlara yansıyan bazı bölümleri şöyle:
Reha Oğuz Türkkan: “İnsan boyu kadar deliğe ite kaka soktular. İki halka bileklerime geçirildi, zincir gerilerek ayaklarım yerden kesildi ve tepemde muazzam bir ışık parladı, kapı kapandı. Mahut tabutlukla teşerrüf etmiştim.”
Alparslan Türkeş: “İşkence odasına aldılar. Polislerden biri aniden parmağıma saldırdı. Acımasızca tırnağımı çekti. Aslında ben o görevliye acıyordum. Yönetim bizi faşistlikle suçluyor ama tüm faşizan yöntemleri kendisi kullanıyordu.”
PARMAKSIZ HAMDİ
Aziz Nesin: “Kümes kapısı gibi bir kapıyı açıp beni içeri ittiler. Kapkaranlık bir yerdi. Elimle etrafı yokladım, iki adım eni, üç adım kadar da boyu vardı. Tam 17 gün bu ve daha ağır koşullar altında kaldım.”
Hayk Açıkgöz: “Dayak faslı ne kadar sürdü bilmiyorum, bana çok uzun, adım adım ölüme yaklaşan bir ömür kadar uzun geldi.”
Müntakim Ökmen: “İşkence faslı oldu. Ahmet Demir denen adam bir cellattı. Birinci Şube’nin başındaki Parmaksız Hamdi bir canavardı.”
Osman Yüksel Serdengeçti: “Aylarca güneş yüzü, polisten başka insan yüzü, yemek yüzü görmemiştik. Genç yaşta pırıl pırıl ateş gibi gözlerimiz, hücremizin duvarlarındaki hamam böceklerinden başka bir şey görmüyordu. Dış âlem bize yasaktı.”
‘CELLAT’LA KARŞILAŞMA
Ruhi Su: “Tabutluk mu? Bir insanın çömelerek sığabileceği kadar küçük bir sandık sanki. Ne kolun uzanır ne kafan kalkar. Bir vakit sonra dayanılmaz ağrılar ve uyuşmalar…”
Gazeteci İzzet Sedes: (Dönemin ‘cellat’ lakaplı Emniyet Müdürü Ahmet Demir ile yıllar sonra karşılaşmasını anlatıyor) “1950’lerin başında Cağaloğlu’ndaki CHP İstanbul İl Merkezi’nde tanışmıştık. ‘Bu tabutlukları nasıl yaptınız, insanlara nasıl işkence ettiniz?’ diye sormuştum. Gayet sakin bana ‘O dönem öyle gerektiriyordu’ demişti ve çok şaşırmıştım.”
NİHAL ATSIZ DA SORGULANDI SABAHATTİN ALİ DE
Davalı olduğu Nihal Atsız gibi Sabahattin Ali de Sansaryan’da sorguya alınanlardandı. Hatta Sabahattin Ali’yi öldüren Ali Ertekin de orada sorgulanacaktı.
36 ÖLÜM HÜCRESİ
Mihri Belli ve “İlerici Gençler Birliği” üyesi arkadaşlarının İstanbul 1. Sıkıyönetim Mahkemesi’ne verdikleri dilekçede “tabutluk” şöyle anlatılıyor: “36 hücre var. 19 ve 20 numaralı hücrelere ‘tabutluk’ denir. Eni 60 cm, derinliği 40 cm, yüksekliği 1.80 metredir. Tabutluktakilere ekmek ve su verilmez. Uykudan mahrum, aç ve susuz kalırlar. Tavanda sızan lağım künkleri vardır. Hepimiz aylardır bu hücre ve tabutlukların sakinleri olduk. Bu felaketten kurtulup da asabı ve sıhhati bozulmayan yok gibidir. Türkiye’nin en güzide ressamlarından Nuri İyem ciddi sinir buhranları geçirmiştir.”
SUYUN KÜFLENDİĞİ YER
Nâzım Hikmet’in şiirlerinde geçen Sansaryan’dan Attilâ İlhan da bir şiirinde şöyle bahsediyor:
“Daktilolar camları bulutlu sorgu odalarında
didiklemez mi özgürlüğünü Sansaryan Hanı’nda
küflenir suyun bir bakır çalığı birikir ağzında
kendini öldürmeyi belki bin kere tasarlarsın da
bir kere aklından geçmez bitirmeden ölmek şarkıyı…”