Güncelleme Tarihi:
Cumhurbaşkanı Erdoğan, grup toplantısındaki konuşmasında, 6'lı masaya tepki göstererek, "Bunlar gel deyince gelecek git deyince gidecek başkanlara alışmışlar. Seçmenlerin de istedikleri vizyonu, programı, çapı belli olmayan meçhul adaya kim olduğunu bilmeden tıpış tıpış sandığa giderek oy vermeleridir. Bunlar da her hafta bir yenisini sergiledikleri kavgalarıyla milletimize bir çeşit siyasi dejavu yaşatıyor, eskiden bu işlerin nasıl yürüdüğünü hatırlatıyorlar." ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasının devamında şu ifadeleri kullandı:
"'6'lı masadaki birilerini masaya Erdoğan mı gönderdi?' diyorlar. İşim gücüm yok bunlarla mı uğraşacağım. Buradan milli iradenin en yüksek makamı olan Meclis'imizden meydan okuyorum; ne yaparsanız yapın yine başaramayacaksınız. Benim milletim artık tüm oyunlarınızı çözdü. Bu ülkenin cumhurbaşkanı olarak karşınızdayım. Bakın bölgesinde ve dünyada sorun çözen bir siyasetçi olarak karşınızdayım. Gündemi Türkiye Yüzyılı vizyonu olan bir yönetim olarak karşınızdayız. İnşallah 2023 seçimlerinden sonra da Türkiye Yüzyılı'nın mimarı olarak milletimizin görevlendirmesiyle yine karşınızda olacağız. Biz Allah'ın yardımıyla, milletimizin desteğiyle gençlerimizin umutlarıyla ayağa kalktık, bugünlere geldik, yarınlara yürüyoruz. Tek dertleri karınlarında gezen 40 tilkinin kuyruğunu birbirine dolaştırmamak olanların aksine biz milletimize hizmet ediyoruz. Bu davayı tümsekte bırakmamaya yeminliyiz.
"ÇAMUR SİYASETİ YÜRÜTMELERİNİ ESEFLE TAKİP EDİYORUZ"
Bu konuda en büyük sorumluluk da sizlere, değerli arkadaşlarıma düşüyor. İsimlerinizi tarihimizin sayfalarına şanla, gururla yazdırmaya davet ediyorum. Partimizi kurduğumuzdan beri bizim gündemimizde hep ülkemize kazandırdığımız eserler vardı. Bugün de biz eserlerimizle konuşuyoruz. Şu acı gerçeği de hatırlatmayı sorumluluğumuzun bir gereği olarak görüyoruz. Burada meşru siyasi rekabetin tabi sonucu olan bir durumdan bahsetmiyorum. Şikayetimiz, attığımız her adıma çelme takan habis zihniyetedir. Şikayetimiz ülkeye ve millete kazandırdığımız her hizmeti hayrına, şerrine bakmadan engellemeye çalışan zihniyetedir. Maalesef her seferinde hatta daha da beter bir şekilde aynı yerde durduklarını görüyoruz. 6'lı masa işi çıktığından beri kanserli hücrenin tüm bünyeyi sarması gibi oraya bulaşanların çamur siyaseti yürütmesini esefle takip ediyoruz. Dünya küresel krizi konuşuyor, bunlar masa kriziyle meşgul.
Halbuki milletimiz ülkesinin bu krizden en az zararla nasıl çıkacağının işaretini bekliyor. Biz vizyonumuzla milletimizi hayallerine kavuşturmanın peşindeyiz. Biz köprü, yol, havalimanı, baraj, fabrika inşa eden, sondajlarla petrol, doğal gaz ararken yatırımcılara ülkeye gelmeyin çağrısı yapanları iyi hatırlıyoruz. Savunma sanayimiz ise bu hedefler arasındaki özel yerini daima korumuştur. Bizim bildiğimiz bir ülkenin ordusuna ve savunma sanayiine ancak bunları kendine tehdit olarak görenler saldırır. Mesela Yunanistan'ın bu konudaki feveranlarını yersiz bulmakla birlikte anlayabiliyoruz. Yine ülkemizin askeri alandaki gücünü kendine tehdit olarak görenlerin sızlanmalarını normal karşılıyoruz. Anlamakta zorlandığımız husus, bu ülkenin bir partisinin ordumuza ve savunma sanayimize karşı sergilediği hazımsızlıktır. Kendi milletine silah doğrultanlara övgüler dizip silahını düşmanlara çevirenleri yerden yere vuranları görünce bu işte bir terslik var demekten alıkoyamıyoruz.
BABACAN'A İHA / SİHA TEPKİSİ
Aslında BAYKAR'ın nezdinde tüm şirketleri, ürünleriyle savunma sanayimizin tamamı hedef alınıyor. Bizimle olan akrabalık ilişkileri üzerinden BAYKAR'ı hedef alabileceklerini düşünüyorlar. Bu alçak saldırıya da hak ettiği cevabı vermek sorumluluğumuzun gereğidir. Önce Türkiye'nin hedef alınan savunma sanayi nereden nereye gelmiştir. Kısaca hatırlayalım.
Ülkemizde milli mücadelenin de etkisiyle Cumhuriyetimiz kurulduktan hemen sonra başlayan bir savunma sanayi hamlesi vardı. Bu kardeşiniz Başbakanlık makamını da gördü, Cumhurbaşkanlığı makamını da gördü. Bütün adımlar atılırken düşünün öyle bir yerden öyle bir yere geldik ki, doğru dürüst helikopterin yok... Berlusconi ile yaptığım görüşme neticesinde ATAK helikopterlerini hallettik. Şu anda ATAK helikopterleri Türkiye'nin kendi ürünleri olarak üretiliyor. Buna da birileri çelme takmaya çalışıyor. Bu bizi bir yere doğru da itiyor. Biz Gök-Bey helikopterini üretmenin adımlarını atıyoruz.
"HUKUK KARŞISINDA DA HESABINI VERECEKLER"
Bütün bunlarla beraber biz İHA'ya, SİHA'ya, AKINCI'ya, hepsinden öte Kızılötesi denilen adımı nasıl attık, şu anda bir de onun çalışmaları yapılıyor. Bush'a dedik ki bize İHA verecektiniz ama vermediniz. Ve sözümüz var, hala siz bunları vermediniz, süratle vereceksiniz dedi. Biz bunlardan İHA'yı aldık ama İHA'yı bize 2 günlüğüne verdiler. Bu 2 günlük bir iş değil dedik, bizim terörle mücadelemiz yoğun şekilde devam ediyor. Bu ziyaretimin ardından Özdemir Bey hemen çocuklarıyla beraber bu adımı attı ve süratle İHA'yı onlar ürettiler. Ardından SİHA'yı da ürettiler ve çocuklar AKINCI'yı da ürettiler. Savaş uçağı noktasında da çalışmalarını sürdürüyorlar. Olay sadece savaş aracı değil, bunun ürünlerini de üreteceksin. Ülkemiz bu mühimmatı da üretmeye başladı. Biz Türkiye'deki maalesef bu muhalefetle çok uğraştığımız için adım atmakta zorlanıyoruz.
En son Arifiye'deki olay... Arifiye'deki olaydan hemen sonra, biz ne yaptık Arifiye'de. Fırtına obüslerinin teslim törenine gittik, komutanlarımız ve milletvekillerimizle... Düşünebiliyor musunuz, muhalefetin başındaki adam; düşünün siz diyor siyasetçi değilsiniz. Tamam da neyi alkışlıyorlar, neden alkışlıyorlar. Alkışladıkları şey dünyayı titreten fırtına obüslerinin teslim töreni. Bay Kemal, konuşan anayasamızın hükmüne göre başkomutan konuşuyor. Ve sen ne Savunma Bakanımıza ve kuvvet komutanlarımıza hakaret edecek çapta değilsin, önce haddini bil. Bu bir cibiliyet meselesidir. Karakter zaafı olan bir insan olarak bizim ordumuzun komutanlarına saldırmak herkesin karı değildir. Bunlarla ilgili işin hukuki boyutu devam ediyor, edecek. Hukuk karşısında da hesabını verecekler.
Şu anda Bayraktar İHA'larını yetiştiremiyor. 3-4-5 sene sonraya gün veriyorlar. Mühimmat yetiştiremiyorlar. Türkiye artık büyüdükçe, güçlendikçe birileri rahatsız oluyor. Onlar rahatsız oldukça biz yolumuza devam ediyoruz. Geçtiğimiz 20 yılda savunma sanayimizdeki proje sayısını 750'ye, bütçesini 75 milyar dolara çıkardık. Böylece sektördeki firma sayısı 56'dan 2700'ün üzerine, ürün ihracatı 4.5 milyar doların üzerine çıktı. Sektördeki yerlilik oranını yüzde 80'lere çıkarmayı başarmakla da gurur duyuyoruz. Kimi dışarıdan kimi içeriden sayısız sabotaj teşebbüsüne rağmen savunma sanayimizi büyüttük. Öyle yüzde 10, 20 değil yüzde bin karlarla Türkiye'nin nasıl soyulduğunu, kimlerin resmen ülkesini sattığını bizzat gördük.
"SENİN İŞİN DEĞİL BU"
Bay Kemal sen tanımazsın ama sana ben edebi alemde olan Özdemir Bey'i bir tanıtayım. Biz tahsisleri yaparken biliyorsunuz onlara bu tahsisi yaptıkları üretime göre yaparız. Nedir bu tahsis? Bugüne kadar nice firmalara bu verildi fakat Özdemir Bey öyle bir insan ki; 'Hayır almam' Yahu hadi ben sana bir lütufta bulunmuyorum, bu devletin aldığı bir karar. Bu kararla firmalara bunu veriyoruz, bu bir hak. 'Hayır almam, ben paramı veririm, paramla satın alırım' Böyle bir insan. Bu ahlaksız çıkmış hala 'Geleceklermiş de geldikleri zaman bunlara hesabını soracaklarmış...' Yahu sen rekabet nedir bilir misin ya sen git çocuk bezi satmaya devam et. Senin işin değil bu. Üzgünüm, 15 sene yanımda bulundu ama demek ki benden bir şey alamadı. Yanında bir tanesi daha var aynen o da öyle. Bizden üniversite istediler, bunların vakfına üniversite tahsisi yaptık. Kendisi ne zaman ki başbakanlık koltuğuna oturdu, o tahsis yapılan yeri vakfına mülk edindi. Türkiye'de bunun başka bir örneği yok. O vakıftaki yöneticiler acaba bunu nasıl izah edeceksiniz?