Güncelleme Tarihi:
Türkiye’de infial yaratan “yenidoğan çetesi”ne ilişkin soruşturmayı tamamlayan Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı’nca hazırlanan fezleke, Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı’nca iddianameye dönüştürülmüştü. Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı’nın hazırladığı iddianamede, ölen 10 bebek maktul, 5 kişi müşteki, Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) İstanbul İl Müdürlüğü suçtan zarar gören, 19 hastane ve sağlık şirketi malen sorumlu, 47 kişi de şüpheli olarak yer almıştı.
Hakan Doğukan Taşçı’nın ve avukatının savunmasının ardından mahkeme, duruşmanın ilk celsesinin ikinci oturumunun yarın devam etmesine karar verdi. Duruşma yarın saat 10.00’da devam edecek.
İstanbul'da yenidoğan bebekleri anlaşmalı özel hastanelerin yenidoğan ünitelerine sevk ederek, haksız kazanç sağlayan ve kusurlu davranışlarda bulunarak ölümlerine neden olan Fırat Sarı ve İlker Gönen'in aralarında bulunduğu 22'si tutuklu 47 sanık bugün ilk kez hakim karşısına çıktı. 22'si tutuklu 47 sanığın hakim karşısına çıktığı duruşmada hemşire Hakan Doğukan Taşçı savunma yapmaya başladı.Taşçı savunmasında, "Üzerime atılı suçları kabul etmiyorum" dedi. Taşçı savunmasına devam ediyor.
'HAKKIMDAKİ SUÇLAMALARI KABUL ETMİYORUM'
Sanık Hemşire Hakan Doğukan Taşçı savunmasında, "Savunmamı yapacağım. Öncelikle tutuklandıktan sonra kendimi bizzat yaptığım bir iki işlemi söyledim, kabul ettim. Soruşturmanın başından itibaren tüm dürüstlüğümle cevap verdim. Doktor istemi olmadan ilaç istediğim yönündeki iddia doğru değil, talepleri de kabul etmiyorum. Sağlık meslek lisesi mezunuyum ve 10 yıldır yenidoğan bebek ünitesinde çalışıyorum. Hakkımdaki suçlamaları kabul etmiyorum. Birinci hastanesine başladım. 5-6 ay orada çalıştım sonra Florya Hastanesinde başladım sonra tutuklama oldu. Diğer sanıklardan, hepimiz sağlık sektöründe olduğumuz için çoğumuz birbirimizi tanıyoruz. Whatsapp grubu bile var sağlıkla ilgili. Can Polat yıldırımı Reyap Hastanesinden tanıyorum. Ceylan Çetin'i tanımıyorum. Deniz Korkmaz’ı tanıyorum kendisi arkadaşım olur. Fırat Sarı'yı Reyap Hastanesinden tanıyorum. Evrak üzerinde daha fazla para alınmak için oynamalar yapılıyor. Her sene bu hastaneler denetleniyor. Benim bir kuruş fazla para kazandığım yoktur. Yoğun bakımda gece bilakis doktor durmuyor. Acil müdahale olması gerektiğinde biz müdahale ediyoruz. Etmediğimiz zaman da 'Sen nasıl müdahale etmezsin' diyerek suçlamalar var dosyada" ifadelerini kullandı.
'FIRAT SARI KOMİSYONU KENDİSİ ALIYOR'
Taşçı, "Her hastane sahibi para kazanmak ister. 20 hastadan bahsettikleri, daha fazla para kazanmak istedikleri için Fırat Sarı'dan bahsediyorlar. Sevkiyatı yapılan bebek, sevkiyatı doktor Sarı'nın yaptığını biliyorum. Yoğun bakımdan birimim gelene kadar kayıt açılmayacağını söyledim. Aileden fazla para alınma muhabbeti oldu. Fırat Sarı aileye, total fiyat 30 bin TL demiş hastaneye 20 bin lira ödüyor komisyonu Sarı, kendisine alıyor. Olay duyulduğunda Fırat Sarı, 'Olay üzerime kalmasın, hastane yönetimi duymasın' şeklinde talimat verdi. 'Ölürse başımıza sıkıntı olacak' mesajlaşmalarına karşı şunu söylemek isterim, gelen hasta bebek yabancı uyrukluydu ve doğuştan kalp rahatsızlığı vardı. Bu nedenle, hastanın sevk edilmezse öleceğini belirttim. Mesajlaşmada bu durumdan bahsediyordum. Denetim sırasında kimseden emir ve bir talimat almadım. Orada arkadaşımla sohbet ediyordum olay bu şekilde" dedi.
'İLAÇLAR DOLAPTA BİRİKİYORDU HASTAYA VERİLMİYORDU'
Taşçı savunmasında "Buradan kafamıza göre bir hasta listesi belirledik, 'Bu çocuk nasıl birşey' mesajı üzerine, basamak listesi hasta şablonu ve kötü hasta şablonu var bizden yazılı istemiyorlardı bunlar gerçeğe aykırıydı. Biz sadece çarşaf liste yapıyorduk. SGK'ya bildirmiyorduk. Hasta 5 günlük entübeyken 10 günlük gösterilmiş. Hasta 3 günlük entübe ise SGK daha fazla para öder. O yüzden SGK’dan para almak için daha fazla entübe yazıyorduk. Bebeklerin kullandığı bir ilaç. Akciğer gelişimi sağlamak için kullanması gerekiyor. Bu ilaçların fazlalığı oluyordu. Bu ilaçları hastaya vermemek gibi birşey olmuyordu. Bu ilaçlar için SGK 9 bin 500 lira ödeme yapıyor. Toplu alınca daha fazla para kazanıyor hastane. Bu ilaçlar dolapta birikiyordu, hastaya verilmiyordu. İlaçların çöpe gideceğine satılması konusunda Fırat Sarı ile konuştuk. Hasan, hastaneden paraları topluyordu biz de satışları yapıyorduk. Reyap Hastanesi, TRG Hastanesinden alındığını söyleyebilirim ama özellikle şu kişiden alınıyordu diyemem. SGK’yı dolandırmak gibi bir amacım yok" cümlelerini de kullandı.Şablonlar varsa ben hemşireye sadece çarşaf listesi yazarım. Aile, doktor ya da muhatap bulamayınca, aileye kendimizi doktor olarak tanıtıyorduk bilgi veriyorduk." ifadelerine yer verdi.
‘BORÇ YÜZÜNDEN ÖLEN ÇOCUĞUN NAAŞI VERİLMEDİ’
Mahkeme başkanının '14 hastam var. Biraz hasta mı beklesek diye konuşmuşsun' sözü üzerine, Taşçı, “Bekleyen kişi ben değilim. Birim sorumlusu olduğum için söylüyorum. Yoğun bakıma bir hasta geldiğinde, aileye doktor olmadan bilgi veriyordum. Aile de bana doktor diye hitap ediyordu. Ben de doktor değilim demiyordum. Türkmen hastaydı. 500 bin lira ameliyat parası vardı. Aile, para olmadığı için ameliyatı kabul etmedi. Bir hafta yaşardı, ama şans eseri 1 haftadan fazla yaşadı. Hastanın kullandığı ilaçlar ve hastane yönetimiyle Fırat Sarı, ‘Bu çocuk zaten ölecek, bu kadar ilaç kullanmaya ne gerek var?’ dedi. Ancak 44 gün yaşadı. Çocuk öldükten sonra, çocuğun babaannesi aradı, ‘Bebeğin naaşını vermediler’ dedi. İçeride ödeme olduğunu, ödenmedikçe naaşını vermeyeceklerini söylediler. Ben de şok oldum, hastane yönetimiyle konuştum ve onlara yardımcı oldum. Çocuğun naaşını verdiler." dedi.
'FIRAT SARI 'HASTA YOK DOLDUR' DİYORDU'
Taşçı, "Yoğun bakım ne kadar doluysa hastane o kadar para kazanıyor, tabii ki bu yüzden hastaneleri doldurmamızı istiyorlar. Bu durumu da usulsüz sevk ya da fazladan yatışla yapıyorduk. SGK’dan biraz daha para kazanmak için. Mert ile sık sık iptal edilen taburcularla ilgili tartışıyorduk. Fırat Sarı'ya 'Doğukan hırsızlık yaptı' dedim. İlaç kaybolmuştu, Fırat Sarı bana söyledi. Bebek ilaçları kayıptı, ama öyle bir durum olmadı. Fırat Sarı ile konuşurken 'Mert’i şikayet edeceğim' dedim şikayette ettim, 112’ye şikayet ettim, usulsüz bebek sevkiyatlarıyla ilgili, mesela Kaya Bebek, ihmali olan bebeklerle ilgili. Doktor olmayan yerde kanıta da ihtiyaç yok. Elimdeki videoyu zaten sundum. Birinci hastanesinin sürekli akciğer filmi bozuluyordu. Hastayı takip ederken filmini çekemiyorduk, bu kötü birşey. Fırat Sarı sana 'Hasta yok, doldur' diyordu. Fırat Sarı, bir günde doldurmanı istiyor. Ne kadar çok hasta, o kadar para demek. 112 hasta geliyor, sürekli öyle para kazanılıyor, hastalar dolduruluyor" dedi.
'ÇEK FİŞİ GİTSİN DENİLDİ'
Taşçı, "Doktor Şehmuz Çelik adını bazen doktor Şehmuz Çelik adıyla hasta kabul ediyorum. Kaya Bebek ile ilgili, 'Çocuk gözümün önünde öldü' sözlerimin üzerine, gece 3 civarı Batuhan Çelik aradı, arkadaşım, ellerinde bebek olduğunu ve doktora ulaşamadığını, doktorun 'Çek fişi gitsin' dediğini söyledi. Rıza Hocaymış doktor, ama tanımıyorum, çocuk doktoru olarak biliyorum. Hasta kötüydü, ben de telefondan yardımcı olmaya çalıştım. O bebek öldü. Aileye böyle bir durum olmadı gibi gösterdiler. Batuhan hemşire yardımcısıydı, arkadaşımdı. Doktorun müdahale etmesi gerekiyordu" şeklinde konuştu.
'ÖRGÜT İÇİNDE BULUNMADIM'
Taşçı son savunmalarını yaparken, "10 yıldır sağlık sektöründe çalışıyorum. Hiçbir şekilde bir çocuğun zarar görmesini isteyecek ya da bir harekette bulunmadım. Hiçbir şekilde örgüt içinde bulunma, bilip de yardım etme konusunda bulunmadım. Aksi halde şikayetimi de yaptım belgeledim de, maddi sıkıntı içinde olduğum sürede 2-3 kez ilaç satımında bulundum. Çoğu şeye iddianamede yer verildiğini düşünmüyorum. Oysa ki bu hastaneler nasıl denetimden geçiyor, polis gittiğinde nasıl birşey olmuyor, bu işten maddi bir menfatimiz yok neden tutuklamalar bizim tarafımızdan oluyor. Sadece bir telefon kaydı üzerinden bilirkişi raporu yapılıyor. Ben nitelikli dolandırıcılık suçundan 7 aydır tutukluyum. Nasıl olur örgüt yönetici benden 7 ay sonra tutuklanır. Ben resmim 'Bebek katili' olarak paylaşılıyor. Benim ailem var dışarıda. Hiçkimse bebek ölsün istemez" ifadeleri kullandı.
İstanbul’da bebekleri kendilerinin anlaşmalı olduğu hastanelere sevk ederek haksız kazanç sağlayan ve ihmali davranışlarda bulunarak ölmelerine neden olan Yenidoğan Çetesi hakkında yürütülen soruşturma tamamlanarak fezleke hazırlanmıştı. Fezleke değerlendirme yapılması için Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmişti. İddianame Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanarak Bakırköy 22. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilmişti.
Bakırköy 22. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilen iddianame kapsamında 22’si tutuklu toplam 47 sanığın yargılanmasına başlandı.
Konferans Salonunda görülen duruşmada cumhuriyet savcısı tarafından baroların ve siyasi partilerin katılma taleplerinin reddedilmesi talep edildi. Söz verilen sanıklardan Fırat Sarı “Söyleyecek bir şeyim yok” dedi. Mahkeme, tüm katılma taleplerinin reddine karar verdi.
“YAPILAN YANLIŞLIKLAR USÜLSÜZLÜKLER VAR”
Savunma için söz verilen hemşire sanık Hakan Doğukan Taşçı “Bazı konularda üzerime atılı suçlamaların hiçbirini kabul etmiyorum. Sadece telefon tapeleri üzerinden bir bilirkişi raporu hazırlanmış. Yaklaşık 10 yıldır hemşire olarak görev yapıyorum. Dönem dönem farklı hastanelerde çalıştım. Sanıkların çoğu arkadaşımdı. Hepimiz sağlık sektöründeyiz zaten. Fırat Sarı’yı Reyap Hastanesi’nden tanıyorum. Bazı sistemlerde yapılan yanlışlıklar usülsüzlükler var. Ben 10 senedir çalışıyorum evrak üzerinde oynamalar hep yapılıyordu daha fazla para almak için. Sistemde detaylı bakıldığında binlerce şikayet göreceksiniz. Bu hastanelerin hepsi yıllar boyunca senede belki 10 defa denetlendi. Bu kurumlar nasıl denetimlerden geçiyor da bizi yargılanıyoruz ? Ben 1 kuruş fazladan para kazanmadım. Şu an İstanbul’da özel hastanelerin yüzde 80-90’ınında bebek yoğun bakımda doktor durmuyor. Sistem bu şekilde. Bizim neden müdahale ettiğimiz söyleniyor. Müdahale etmezsek yine suçluyuz. Benim hiçbir şekilde aileler ile para alışverişim olmadı. Eşzamanlı denetim yapıldı. Denetim sırasında kimseden emir almadım. İyi hasta kötü hasta şeklinde şablonlarımız vardı. Bunlar gerçeğe aykırı mıydı diye sorarsanız evet gerçeğe aykırıydı. Ama SGK sistemine geçmiyorduk bunları” dedi.
Hemşire olarak görev yapan sanık Hakan Doğukan Taşçı savunmasında, "Öncelikle tutuklandıktan sonra kendimi bizzat yaptığım bir iki işlemi söyledim kabul ettim. Soruşturmanın başından itibaren tüm dürüstlüğümle cevap verdim. Üstüme atılı suçları kabul etmiyorum." ifadelerini kullandı. Savunmaların alınmasına devam ediliyor.
İSİMLERİ YER ALMAYAN AİLELERİN DAVAYA KATILMA TALEPLERİNE RET
Mahkeme başkanı, baroların davaya doğrudan katılma taleplerini reddetti. İddianamede isimleri yer almayan mağdur ailelerin davaya katılma talepleri de reddedildi.
Yenidoğan çetesi davasının ilk duruşması bugün görülmeye başlanırken adliye önüne gelen mağdur aile Bağcılar Şafak Hastanesi'nde dünyaya gelen çocuklarının çektiği acılı süreci anlattı.
Baba Adem Açıkyürek, “Bize, ‘bu çocuğun hiçbir şeyi yok, içeriden cenaze almaya geliyorsunuz, yavaş gelin' diyorlardı" ifadelerini kullanırken, anne Ahsen Açıkyürek ise, "Çocuğumun kollarını morartmışlar bant yapıştıra yapıştıra çocuğumun kolları durmuyor diye. Ayaklarından kanı yanlış almışlar, mosmor olmuş çocuğun ayakları, ölüme terk etmişler. Oranın başhekimi Semiha Yavuz'du. Hamile insanların çocuklarını alıp, bebeklerin canına kıymak için iş birliği yapıyor." dedi.
Baba Adem Açıkyürek, 'Eşimin doğumu olduğu sırada, 10 tane daha aynı şekilde kuvöze çocuk alındı. Çocuğu sevk ettireceğimiz o gün ikizlerden bir tanesi ölmüştü. Annesi yalvardı Kolan Hastanesine çocuğunun bir tanesini götürmek için bana ‘ne olur bu çocuğu buradan al' dedi. Ben o gün çocuğu oradan aldım. Zaten alacaktım ama devlet hastaneleri dolu, özele sevk ediyorlardı. Bağcılar Belediyesi personeliyim, Belediye Başkanımız yardımcı oldular. Çocuğumun sağlık durumu şu anda iyi.
Herhangi bir sıkıntısı yok. Bu olay 27 Ocak'ta meydana geldi” şeklinde konuştu.' şeklinde konuştu.
Mağdur ailelerden Ahsen Açıkyürek, CNN TÜRK Muhabiri Ümit Uzun'a yaptığı açıklamada çarpıcı bilgiler paylaştı. Açıkyürek, konuşmasında şu ifadeleri kullandı:
Her gittiğimde sütümü götürüyordum. Sonradan sütü alamadı, midesi bulanıyor dedi. Bizden pahalı mamalar, bezler istediler. Biz onları aldık hiçbir şekilde bebeğin kafasını bile yıkamamışlar, bebeğimin kollarında ayaklarında morluklar meydana geldi. Hiçbir cevap alamadım ben. Neden ayaklarında morluk var dedim. Bizi çok azarladılar.
Sahipsiz gibi onca çocuk sahipsiz gibiydi.Her gitmemde karşımdaki Semra Yavuz gülüyordu, senin bebeğin ölecek diyordu.Çocuğumu ölüme terk etmişler. Yetişkinlerin kullandığı ilaçlarla takviye vermişler. Bunu inkar ediyorlar. Tüm bunlar yaşanırken benim çocuğumun sağlık durumu iyiydi.O kadar vicdansızlar. Sürekli çocuğun ölecek diyordu. Başhekime çıktık. Semiha Yavuz’a ben çocuğumu aldıracağım deyince Semiha Yavuz’un eli ayağı titredi.Öte yandan mağdur anne bebeğinin 1 ay boyunca işkence gördüğünü belirtti.
CNN TÜRK Muhabiri Merve Tokaz duruşmadan şu bilgileri aktardı:
Yağız Karan bebeğin babası da davaya katılmak istediğini belirtirken, ‘Benim oğlum sapasağlam doğdu. Ardından hastanede çocuğumuzun kalbi bile durdu. Çocuğumuz yüzde 90 engelli kaldı, davaya katılmak istiyoruz.’ dedi.
Sanıkların başlarını hiç kaldırmadığı görülüyor. Herkes sanıklara tiksinerek bakıyor. Sanık savunmalarına geçilebilmiş değil. Davaya yoğun katılım var. Türkiye’nin dört bir tarafından gelen baro başkanları davaya katılmak istedi. Mahkeme başkanı sözlü olarak taleplerini yinelemelerini istedi. Kamuoyundaki haberleri izleyip mağdur olduğunu belirten aileler de var onlar da davaya dahil olmak istedi.
Saat 12.00 sıralarında gecikmeli olarak başlayan duruşmaya savunmalar alınmaya başlamadan önce mahkeme başkanı tarafından ara verildi. Duruşma 45 dakikalık aranın ardından yeniden başladı.
Duruşmaya Ses ve Görüntülü Sistemi (SEGBİS) sisteminde yaşanan teknik bir aksaklık nedeniyle 45 dakika ara verildi.
Kimlik tespitleri esnasında sanık kürsüsüne çıkan örgüt lideri Fırat Sarı aylık gelirinin 400 bin TL olduğunu söyledi.
BAŞKA ŞİKAYETÇİNİN OLDUĞU ORTAYA ÇIKTI
Duruşmada mağdur olduğunu belirterek dilekçe sunan başka vatandaşların olduğu da belirtildi. Gelen yeni dilekçelerin savcılık makamı tarafından değerlendirileceği öğrenildi. Duruşma dosyaya gelen evrakların okunması ile devam ediyor.
Mahkeme başkanı, salon şartlarının yetersiz olması sebebiyle TBB Başkanı Sağkan'ın müşteki avukatlarının bulunduğu sıradan kalkarak izleyiciler kısmına geçmesini istedi.
Bu talebe tepki gösteren avukatlar ile mahkeme başkanı arasında tartışma yaşandı.
Tartışmanın büyümesi üzerine heyet salondan ayrıldı.
Bir süre sonra heyetin salona dönmesiyle duruşma başladı.
Mahkeme başkanı, duruşmaya katılan bir avukata, ‘Siz seyircisiniz, ya oturun ya da duruşma salonundan çıkın taraf avukatı değilsiniz’ diyerek uyarıda bulundu. Avukatlarla mahkeme başkanı arasında kısa süreli gerginlik yaşandı.
Yoğun bakımdaki ihmal sonrası çocukları Asilhan’ın serebral palsi hastası olduğunu belirten Orhan Dağlı yaşadıkları kâbus dolu süreci CNN TÜRK’te anlattı.
Baba Dağlı, ‘Ağlamayarak doğdu. Ondan sonra küvöze alındığı sırada beyin kanaması geçirdi, onların aktardığı bu. Eşime bebeğin gayet sağlıklı doğduğu ancak ciğerleri gelişmediği için orada tutulacağını 2 hafta sonra çıkacağını söylediler. Fırat Sarı ile sürekli iletişim halindeydik. Çocuğunuz iyi doğmadı, benden ne istiyorsunuz diye beni tersledi hemşire. 35 gün kaldık hastanede.
‘HEMŞİRELER DOKTORCULUK OYNAMIŞ’
Anne Sevil Dağlı hastanede hemşirelerin doktorculuk oynadığını belirtirken şöyle konuştu:
Çocuğumu yoğun bakımda beslememişler. Hemşirelerin rahatlığı, film sesleri, kahkaha sesleri… Çocuğunuz çok kötü yaşasa bile 6,7 ay dediler.'SÜTÜ TEZGAHA FIRLATTILAR'
Hastaneye süt götürdüğümde hemşireler alıp tezgaha attı ve süt yığını vardı. Hemşireler hep birlikte doktorculuk oynamış. Çocuğumu almak istediğimde; ‘Çocuğunuzu aman almayın, kıpırdatırsanız ölür.’ dediler.
AİLESİ ASİLHAN BEBEĞİ BÖYLE KURTARMIŞ
Diğer hastaneye gittiğimde şu kadar gram aldılar dediler. Hemşirelere benim çocuğum yemiyor dediğimde olur mu biberonla besledik dediler. Ben çocuğumu farkında olmadan ölümden kurtardım. Çocuğumu almasam o gördüğünüz bebek ve ölüm ya da daha doğrusu öldürülme cinayet her neyse adı benim de oğlumun adı olacaktı.
Acaba metrobüste doldursam evladım engelli kalmaz mıydı benim.
Yenidoğan çetesi duruşmasında, salondaki oturma düzeni...
CNN TÜRK Muhabiri Ümit Uzun Yenidoğan çetesi davasından şu detayları aktardı:
Duruşma hareketli başladı, tansiyon yüksek. Büyük konferans salonunda yapılıyor. Zaman zaman gerilimler yükseliyor. Avukatların kimlik beyanları alındı. Mahkemede yer tartışması var. Kapıda bir yığılma var. Tutuksuz sanıklar mahkemede yerini aldı. İçeride bir tartışma da yaşanıyor. Salona dev ekran kuruldu.
Avukat Kadriye Güçlü Sakarya: Sanık avukatlarını tek tek içeri aldılar. Bütün sanık avukatlarının teker teker kimlik kontrollerinin yapıldığını görüyoruz. İçeriye henüz mağdur aileler alınmadı. Kapıdaki yığılmadan dolayı güvenlik kontrolü sağlamaya çalışıyor. Bu sebeple duruşma henüz başladı.
İddianame, yargılamayı yapacak olan Bakırköy 22’nci Ağır Ceza Mahkemesince kabul edilmişti. İddianamenin kabul edilmesi ile haklarında dava açılmış olan çoğu sağlık çalışanı 47 sanık yarın, Bakırköy 22’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nde hâkim karşısına çıkacak.
5 gün sürecek duruşmada, iddianamenin okunmasının ardından sanıkların savunması alınacak.Soruşturma kapsamında, çetenin anlaşmalı olduğu birçok hastanenin faaliyeti durdurulmuş ve tabelaları sökülmüştü.
İDDİANAMEDE Sağlık Bakanlığı tarafından hazırlanan müfettiş raporu da yer almıştı. Raporda bir bebeğin yeterli beslenmediği için öldüğü, kalbi duran bir bebek için ise hemşirenin telefonla arayıp çağırdığı doktorun, “Canlandırmaya gerek yok” dediği anlatılmıştı. Raporun genel kanaat kısmında ise, “Teorikte çocuk hekiminin, pratikte ise hemşirenin izlemine bırakılan yüzde 90 yenidoğan bebeğin hayat hakları ellerinden alınmıştır. Değişiklik yapılmadan bu olayların tekrar ve tekrar yaşanacağı kanaatindeyiz” denilmişti.
Devlet hastanesinde doğan Ayaz K. isimli bebeğin, kalp yetmezliği nedeniyle özel hastaneye sevk edildiği ancak yoğun bakımın yetersiz olması nedeniyle burada hayatını kaybettiği belirtilmişti. Hasta yönetimini doktor yerine hemşireye bıraktığı ve solunum cihazını temin etmediği için özel hastanenin yöneticilerinin de bebeğin ölümünden sorumlu olduklarını öne sürülmüştü.Yine erken doğan Kaya bebeğin ise öldüğü gece hastanede yeni doğan hemşiresi bile olmadığı, sadece bir hemşire yardımcısının olduğuna dikkat çekilmişti.
Doğduktan 4 gün sonra hayatını kaybeden Havvanur bebeğin ölüm raporunun bilerek yanlış yazıldığı, aslında yetersiz beslenme nedeniyle öldüğü kayıtlara geçmişti.
Rapora göre Kerem bebeğin ise yoğun bakımda kalbi durdu. Uygun şekil ve sürede canlandırma yapılmadı. Hemşirenin telefonda konuştuğu doktor İlker (Hastane dışında) hastaya canlandırma uygulamasına gerek olmadığını, dosyada 20 dakika canlandırma uygulanmış gibi gösterilmesinin yeterli olacağını ifade etti. Sahte dosya düzenlenmesini istedi. Hastaya pasif ötanazi uygulanmış oldu.
İDDİANAMEDE sanıkların daha fazla para kazanmak üzerine kurdukları ve bebeklerin ölümüyle sonuçlanan sistem şöyle anlatılmıştı:
“Dr. Fırat Sarı, anlaşmalı olduğu hastanelerin yenidoğan yoğun bakım ünitesinin işletmesini alarak, buralara devlet hastaneleri ve özel hastanelerden bebek hastaların sevklerini yapıp, sürekli dolu olmalarını sağladı. Bu şekilde SGK’dan yüksek miktarda ödemeler alınarak, hastanelerin gelirini artırmaya yönelik çalışmalar yaptı. Bunun karşılığında da ‘hak ediş’ adı altında ödemeler aldı.
Örgüt yöneticisi olduğu iddia edilen 112 ambulans şoförü Gıyasettin Mert Özdemir, İstanbul içerisinde 112 acil hastane sevk işlemlerini yapan örgüt üyesi Renas Kılıç ve Fehmi Alperen, il dışında hastane sevk işlemelerini yapan örgüt üyesi Serdar Yüksel, devlet ya da özel hastanelere sevk olması gereken bebek hastaları öğrenerek, örgüt lideri Dr. Fırat Sarı ve örgüt yöneticisi Dr. İlker Gönen’e haber verdiler. Anlaşmalı oldukları hastanelere sevk etmek istedikleri yönünde talimat aldılar. O hastaneye gerekli sevki yapabilmek için kurallara aykırı olacak şekilde hareket ederek, bebek hastanın ailesini ikna ettikten sonra bebek hasta için tedavi ret denilen işlemi yaptılar.
Daha sonra örgüt yöneticisi Gıyasettin Mert Özdemir, 112 Acil Çağrı Merkezi’nden provizyon numarası almadan sanki hasta hiç başka hastaneye gitmemiş gibi göstererek, örgütün anlaşmalı olduğu hastanelerin birine acilden giriş yapılmasını sağlayıp maddi menfaat temin ettiler.”
Çete, olayı soruşturan savcıyı da tehdit ederken bebek ölümlerine ilişkin vicdansız telefon konuşmaları da iddianameye girdi.
İddianamede, Medisense Sağlık Hizmetleri Şirketi sahibi, örgüt lideri Dr. Fırat Sarı ile örgüt yöneticisi Dr. İlker Gönen’in birlikte hareket ederek, hastanelerin uygun koşullarda tedavi verebilecek durumda olup olmadığına bakmaksızın, bebek hastaların hayatı pahasına, anlaşmalı olduğu hastanelere usulsüz yöntemlerle sevk ettirdikleri öne sürülmüştü.
Çetenin bebek hastaların uzun süreli yatış işlemlerinin yapılmasını sağlayarak SGK’dan yüksek miktarda gelir elde ettikleri iddia edilmişti. Yabancı uyruklu bebek hasta yakınlarının mağduriyetinden ve düşkünlüğünden faydalanıp, örgüt üyesi hemşireler aracılığı ile hasta yakınlarından piyasa fiyatının üstünde tedavi masrafları alıp, kamu kurumunu aracı kılmak suretiyle dolandırıcılık yaptıkları ileri sürülmüştü.
Solunum tedavisinde kullanılan ilaçları bebek hastalar üzerinden kullanılmış gösterip, ilaçların üçüncü kişilere satılmasını sağladıkları belirtilmişti.
İddianamede, Fırat Sarı ve İlker Gönen’in 10 kez “kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi”, “nitelikli dolandırıcılık”, “suç işlemek amacıyla örgüt kurma” ve 11 kez uygulanmak üzere “resmi belgede sahtecilik” suçlarından toplamda 177 yıl 6 aydan 582 yıl 9’ar aya kadar hapisle cezalandırılmaları talep edilmişti.
Gıyasettin Mert Özdemir’in ise “ihmali davranışla kasten öldürme”, “kişisel verilerin hukuka aykırı ele geçirilmesi”, “kamu kurum ve kuruluşlarının zararına dolandırıcılık”, “suç işlemek amacıyla örgüt kurma” ve “resmi belgede sahtecilik” suçlarından 180 yıldan 589 yıl 9 aya kadar hapsi istenmişti. Diğer sanıklar hakkında da benzer suçlardan hapis cezaları talep edilmişti.
İddianamede, ayrıca, malen sorumlu olarak belirtilen hastaneler ve hastanelerin bağlı olduğu şirketler lehine ‘dolandırıcılık’ suçu işlenerek maddi menfaat temin edildiğinden, tüzel kişilere özgü güvenlik tedbiri uygulanması, hastanelerin ve şirketlerin kapatılıp, mal varlıklarına el konulması talep edilmişti.