Paylaş
Eleştirilerden başlayalım. İsminiz açıklandığında sizin için “İzmirli bile değil” dendi. Ne diyeceksiniz?
Soyadımıza baksınlar. Pösteki sayar gibi saymak istemiyorum ama bununla ilgili tereddütü olanların tamamından fazla İzmirliyiz. Kimin İzmir’de dokuz ilçede işyeri var? Kimin İzmir’de bir şirketi var ki, 540 çalışanı var? Kim İzmir’de son yıllarda kurumlar vergisinde sahip olduğu şirketle ilk üçte, beşte yer alan bir performansa sahip? Bunları söylerken olmayanlara karşı bir kinayeli tutum içinde değilim, bizi İzmirli saymayanlar bilsin diye söylüyorum. İzmir, Anadolu’nun dünyaya açılan bir çıkış kapısı… İzmir Anadolu’nun da özeti zaten.
İşyerleriniz, çalışanlarınız var ama ne kadar tanıyorsunuz ki kenti?
Bakanlığım döneminde de Denizli’ye gitmeden önce mutlaka uğradığım yerdir. Şunu söylemek istiyorum: Tek başına İzmir derseniz büyük bir haksızlık olur. İzmir’i sırtını Anadolu’ya döndürüp, kendi içine kapatırsanız da haksızlık olur. Bakanlığım döneminde de İzmir’de çok önemli projelerim oldu. İzmir’i düşünürken tek başına planlamak yetmez, Ege’yi planlamak lazım. Bu coğrafyanın konuşulması lazım İzmir dendiğinde. Ben İzmir’i iyi tanıdığımı düşünüyorum. Çok daha iyi tanıyacağıma inanıyorum.
İpek Özbey - Nihat Zeybekci
- “Mahallenin en güzel kızı, İzmir'i kim istemez” dediniz, cinsiyetçilikle eleştirildiniz…
“İzmir’i istiyor musunuz” diye sorduklarında içimden geldiği gibi, bütün samimiyetimle söyledim. Mahallenin en güzel kızı İzmir, kim ona yakın olmak, kim ona hizmetkâr olmak istemez ki! Bir de İzmir doğuştan çok güzel bir şehir. Özenilerek yaratılmış bir şehir. Doğal güzellikleri, iklimi, imkânları, tarihi, lokasyonuyla… Anadolu’nun en güzel şehri. Bunun gereği yapıldığı ve Anadolu’nun zenginliklerini de üzerine süs olarak taktığınız zaman dünyanın en güzel şehirlerinden biri olma potansiyeline sahip. Kim istemez ki böyle bir şehre hizmetkâr olmak. Kim istemez ki bu şehrin kalbini çalmak? Benim oradaki söylemime bir kadın-erkek ilişkisi bağlamında bakmak bence büyük bir haksızlık, biraz da kısır bir bakış açısı olur. Söylemimiz gayet samimi, doğal. Bizim insanımızın ağzından çok kolaylıkla çıkabilecek bir söylem. Cinsiyetçi demek gerçekten haksızlık…
- “İzmir’i almaya değil, bizden bir şeyler vermeye geliyoruz” diyorsunuz. Ne vereceksiniz?
Almak dersek, ayrımcı bir yaklaşım olur asıl. İzmir başka bir coğrafya mı ki biz onu fethediyoruz? Kendimizi vermeye, adamaya geliyoruz. İnşallah 1 Nisan günü İzmir başka bir sabaha uyanacak.
Nasıl bir sabaha, anlatır mısınız?
Hak ettiği sabaha… Yapılan haksızlık ne? Bugüne kadar İzmir söz konusu olduğunda kabiliyetleri, becerileri, zenginlikleri, İzmir’e verebilecekleri, yapabilecekleri fedakârlıkları, performanslarını konuşmak, “İzmir için ne yaptın”, “Hangi hayallerini gerçekleştirdin” diye sormak yerine hemen ideolojik bir kılıfla, “Ama ben şucuyum” söylemi öne çıkarıldı. Ama biz belediyeyi konuşuyoruz, “İzmir’in alt yapısı, üst yapısı, ulaşımı, sorunları, geleceğin planlanması konularında ne yapacaksın” dendiğinde ideolojik kılıflarla karşılaşıyoruz. İnsanlar kendi kabiliyetsizliklerinin, beceriksizliklerinin üstünü ideolojik kılıfla örterek İzmir’e büyük haksızlık yaptı. İzmir’in ihtiyaçları son derece yalındır. Antalya-İzmir hattı önümüzdeki beş yılda yaklaşık olarak 25 milyon turistin ziyaret ettiği bir coğrafya olacak. İzmir’in ilçeleri bundan ne kadar yararlanıyor? Alt yapısı ne kadar hazır hale getiriliyor? Konaklama tesislerinin yatak sayısı ne kadar? Sağlık turizmiyle ilgili ne adımlar atıldı? Ulaşımla ilgili hakikaten kitlenmiş bir yer İzmir. Otoyol ve çevre bağlantıları olmasaydı İzmir’in içinden çıkamazdınız. Alt yapısı bir dünya şehrine uygun mu? Bunlara çok girmek istemiyorum, şunlar yapıldı/yapılmadı diye kimseyi eleştirmek de istemiyorum. Ben ne yapacağımızı anlatacağım.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ile yaptığım röportajda “İzmir sadece CHP’nin değil, demokrasinin, çağdaşlığın, huzurun kalesidir. Bu yüzden bizi seçiyorlar” demişti... İzmirli’nin hayat tarzı endişesini anlıyor musunuz?
Ben şuna inanırım. Çoğunluk yanlışla ittifak etmez. Dolayısıyla çoğunluk “Ben böyle hissediyorum” diyorsa doğrudur. Orada olması gereken şey, samimi, açık, şeffaf, dobra olarak kendimizi anlatmak. İzmir eğer “Endişe hissediyorum” diyorsa, bunu çok ciddiye almak lazım. Bugün 16 yıldan beri iktidar olan bir parti, nerede, hangi hayat tarzı ya da inançla, özgürlükle ilgili negatif bir yaklaşımı olmuştur, bunu çok iyi anlatmamız lazım. Türkiye’de devrimcilik, özgürlük, liberallik, hoşgörü anlamında yaklaşımlara bakacak olursak, gerçek sosyal demokrat, özgürlükçü parti olarak AK Parti’yi rakipsiz görüyorum. Bir noktaya geldiğimizde nasıl tahammülsüz hale gelebildiklerini CHP’nin bazı uygulamalarında görebildim bugüne kadar. Kılıçdaroğlu’nun bu söyleminde bile görüyorsunuz. Kendi kabiliyetsizliklerini siyasi bir sırçayla örtme girişiminden başka bir şey değil bu. Vatandaşımızın “Acaba” diye bir soru işareti varsa, bunu ciddiye almamız lazım, alacağız da…
Daha önce anlatmaya çalıştınız mı?
Anlatma ihtiyacımız olduğunu sanmıyorum. İnsanların yeme-içme alışkanlıklarıyla, kılık-kıyafetleri, eğitim ve söylem, her türlü ibadet özgürlükleriyle ilgili tereddüt oluşturacak bir şey görmüyorum. Bugün İzmir ile ilgili şunları duymuyor değilim: “Rakımıza dokunma”… Eyvallah. Bugün insanların özgürce içkilerini içebildiklerini ben biliyorum. AK Parti’deki arkadaşlarımız bugün içkisini içebilen, namazını da kılabilen, günü geldiğinde orucunu tutabilen bir hoş görü alanına sahiptir. Türkiye’nin bir özeti gibidir AK Parti. Demek ki biz anlatamamışız. İzmir’de bir anlatamama sorunumuz var. Özgürlükler şehridir, ilk hareketlerin başladığı yerdir. Cumhuriyet’in ilk yıllarında kurulan ilk çok partili partinin kurulduğu, mitingini yaptığı yerdir.
Hizmet götürülmese sadece ideolojik nedenlerle üst üste seçim kazanmak mümkün müdür?
Bu bizim de hatamız. Kalkıp da başkasına suç atmamıza gerek yok. Demek ki anlatamadık. Hatalarımızdan biri belki şu: Belki İzmir’i AK Partili yapmaya çalıştık. AK Parti’yi İzmir’li yapmamız lazım. Zaten İzmirli. Bunu anlatmamız lazım. İdeolojik bir duvar örülmeye çalışıldı. Bizim İzmir’de ideolojik duvarın öteki tarafına geçmemiz lazım. Göreceksiniz, bu dönemde bunu mutlaka aşacağız.
Seçmen buna hazır mı? İktidar partisinin 2009 ile 2014 arasında oylarını yüzde 5 oranında arttırmasını bu anlamda nasıl okuyorsunuz?
Temas, dokunmak, bir araya gelmek… Ben bunu çok gördüm. CHP’li vekillerimizle de bir araya geldiğimizde bir anda dost olmuşuz, yakın arkadaş olmuşuz. “Ya niye biz bir araya gelmiyor, sohbet etmiyoruz” deriz.İzmir gibi şehirlerde rakip siyasi partinin kolaycılığa kaçıp, ideolojik bir savaş alanı ilan etmesi o şehre yapılan en büyük haksızlık olduğunu görüyorum. Evet, siyaset bir rekabettir, tabii ki ideolojik ayrımlar da olacaktır. Ama bunun şehirlere, yerel yönetim alanlarına indirgenmesini doğru bulmuyorum. Bizim kendimize iyi bakmamız, gönüllere girmemiz lazım. Sloganımız şu olacak. Yunus’un dediği gibi “Biz gelmedik dava için, bizim işimiz sevda için, dostun evi gönüllerdir, gönüller yapmaya geldik…” Şu anda mevcut yönetimle ilgili bir kavgamız yok. Her kim bu millete faydalı olmak için yola çıktıysa buna saygı duyulması gerekir. Yapabilir, yapamaz, niyetlenmesi bile kâfidir benim için.
İktidar partisine hiç oy vermemiş bir seçmeni hangi sözle ikna edeceksiniz?
İzmir’e oy ver, kendine oy ver derim. Otur, 30 saniye düşün, benim ve şehrimin menfaati ne diyor, ben ona oy vereceğim dersiniz, vereceğin karar başımız üstüne…
İZMİR KÖRFEZİ İSRAF EDİLMİŞ
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın “İzmir Körfezi kokuyor” eleştirisine belediye başkanı Aziz Kocaoğlu, "İzmir kokuyor diye propaganda yap, 31 Mart akşamı cevabı gör” karşılığını verdi. Kokuyor mu körfez?
Yaz geldiği zaman kokuyor. Bazen dayanılmaz hale geliyor. Kokuyorsa kokuyor, İzmirliler biliyor. Bu tartışma meselesi
değil ama nasıl çözüleceğine bakmak lazım. Çözebilir miyiz? Evet! Kolay mı? Evet… İzmir Körfezi Allah’ın bir hediyesi, İzmir’in geleceğe taşıyacağı en büyük hazinelerden biri. Koru-kullan dengesini oturtmamız lazım. İsraf etmemek lazım. İzmir Körfezi israf edilmiş. Şu yaptı, bu yaptı diye konuşmuyorum, sonuçta Aziz Bey’i de severim. Değer verdiğim bir insandır, onu eleştirmek değil, ne yapacağımı anlatmayı seçiyorum. Çok heyecanlı projelerimiz var. Kavga etmeyeceğiz, sadece yapacağız.
Partinizin Meclis üyesi Fatih Taşkan, Büyükşehir Belediyesi’nin sadece borç faiz ödemesinin yıllık 295 milyon lira olduğu, gelecek üç dönemin şimdiden ipotek altına alındığı iddiasını ortaya koydu. Hesaplar size ne söylüyor?
Tabii ki bir belediye meclis üyemizin yapmış olduğu teknik bir tespit, çok büyük bir borç yapısı olduğunu biz de biliyoruz. Yönetilemeyecek bir süreç değil, mazeret üreten olmayacağız. Yapacağımız şeyleri de gayet iyi biliyoruz. Gelirlerin nasıl arttırılacağını da biliyoruz.
İLK PROJE: ARKEOLOJİ VE MEDENİYETLER MÜZESİ
Biliyorum projelerinizi açıklamak istemiyorsunuz ama birini söyleyin en azından…
İzmir’i projeye boğmayacağız. Basit, sade olacağız. Bir tekini söyleyeyim. Anadolu’nun tamamına baktığınız zaman da insanlık tarihinin en eski yerleşim yeri bu topraktır. Kültür
turizmi anlamında baktığımız zaman İzmir, bu yerleşimin de merkezi. Dünyanın en iddialı, Türkiye’nin en büyük Arkeloji ve Medeniyetler Müzesi’ni kuracağız. Çok kısa zamanda başaracağız.
SORSALAR BİN DEFA BELEDİYE BAŞKANLIĞI DERİM!
“Bütün belediye başkanlarına bakanlığım sırasında şunu derdim: Bir gün gelir de size, “Sayın Başkan artık siz belediye başkanlığında oldunuz, siz artık milletvekili, bakan olmalısınız” derlerse sakın bu gaza gelmeyin… Belediye başkanlığı hakikaten büyük bir fırsat. Allah herkese nasip etmez. Milyonlarca insana hizmet edip de, “Allah razı olsun” sözünü direk alabilmek var ya hiçbir şeye değişilmez. Sokakta, okulda, iş yerlerinde her yerde insanlarla bire bir konuşuyorsunuz ve sorunları direk çözebilme kabiliyetine sahipsiniz. Hakikaten belediye başkanlığı şehrin kendi içinde bir başkanlık sistemi aslında. Hayal ediyorsunuz, projeye dönüştürüyor, gerçekleştiriyor, bitiriyor ve karşısına geçip bakıyorsunuz. Bu daireyi tek başınıza tamamlayabiliyorsunuz. Başbakanlıkta bile yok bu. Tekrar tekrar sorsalar bin defa belediye başkanlığı derim.”
SAHİL İYİ PLANLANIRSA VENEDİK OLUR
İzmir’e başkan adayı olacağınızı ne zamandan beri biliyorsunuz?
15 gün oldu.
Sizi en çok zorlayan yerlerin başında geliyor, “eyvah” dediniz mi?
Hayır demedim. Zaten kolay olsa bana gelmezdi. (Gülüyor)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ne dedi sizi arayıp, “Git ve İzmir’i al” mı dedi?
“Al” yok. (Gülüyor) İzmir’in gönlüne girmek var. Aradığında telefonda “İzmir adayı sen olacaksın” dedikten sonra cümlenin sonunda ne düşündüğümü sordu. “Efendim, sorduğunuz sorunun bir önceki cümlesine göre başım üstüne derim. Ama olmayı düşünür müsünüz, ne deseydiniz, başka görüş beyan edebilirdim” dedim. Etmemeyi tercih ettim. İsmimi açıklamadan bir hafta önce yüz yüze görüştük. Siyasi terbiye gereği bildiğim anda açıklamadım.
Niçin sizi seçtiler, sordunuz mu?
Hayır sormadım. Cumhurbaşkanımızın hissiyatlarının müthiş olduğuna inanırım. İsabetli karar vericidir, geldiğimiz nokta da bunu gösteriyor zaten. İzmirli hemşerilerimizin İzmir’in siyasete, ideolojiye bu kadar alet edilmesinden de, iş yerine laf üretilmesinden de rahatsız olduklarını biliyoruz. Ben de az konuşan, çok iş yapan bir insanım. İzmir’de en ihtiyacımız olan şey gerçek olmak. İzmirli buna teslim olmak istiyor.
Nereden biliyorsunuz?
Ben İzmir’i, İzmirli’yi çok iyi bilirim. İş dünyasını çok iyi bilirim. Bütün sektörlerle tanışırım. Onlarla İzmir’i çok dertleşiyorum yıllardan beri… 20 yıldan bu yana İzmir’le derinlemesine bir ilişkim var. Şehrin nabzını tutabilen bütün STK’larla müthiş bir iletişimim var.
Aileniz burada yaşamak istiyor mu?
İzmirliyiz zaten. Burada işimiz gücümüz var. Her hafta bakanlık bittikten sonra iki-üç günüm burada. Bir İzmir hevesimiz var zaten. Ankara son derece bürokratik, maskeli ilişkilerin olduğu bir yer. İstanbul çok vahşi bir şehir, karmakarışık. İzmir’e gelince mahalleme gelmiş gibi hissediyorum. Vatandaşın arasına indiğinizde çok samimi olduklarını görüyorsunuz zaten. Eğer yapabilirsem yaya olarak bütün İzmir’i dolaşmak istiyorum. Sevgiliye sevgimizi göstermeye geldik.
İzmir’i dünyada nereye benzetirsiniz?
Hangi şehirler İzmir’e benziyor, onu söyleyeyim… Zenginlik olarak Akdeniz, Güney Avrupa şehirlerine benziyor. Belki İtalya, Fransa’nın Marsilya’sına benziyor. İzmir’in ilk birinci sahili çok iyi planlanırsa çok güzel bir Venedik havası oluşur. Arkaya doğru gittiğinizde bir Roma çıkar. Modern şehircilik anlamında baktığınızda bir Barcelona çıkar. Kültür ve kongre turizmine bakarsanız Frankfurt çıkar. Bu saydığım şehirlerin bütün özelliklerine sahip bir zenginlik İzmir. Bir eğitim merkezi, lojistik merkezi… Doğuştan özellikleri olabilecek şeyler…
SON 24 SAATTE YAŞANANLAR
Paylaş