Güncelleme Tarihi:
İstanbul, Ankara ve İzmir, ülkemizin uyku nedir bilmeyen, her an capcanlı bir hayata sahip büyük şehirleri… Durum böyle olunca da şehirlerin hareketliliğinden, trafiğinden ve stresinden uzaklaşmak isteyenler hafta sonu gelse de şehirden uzaklaşsak diye günleri sayıyor. Peki sonbahara adım attığımız şu günlerde hem pek fazla cep yakmayacak hem de şehre çok uzak olmayacak günübirlik ya da iki günlük tatil için nelere gidilmeli?
Bu soruyu gezgin ve seyahat yazarları Bahar Gündoğdu, Erdoğan Gümüş, Nurgül Büyükkalay, Burcu Gürtürk Kadak ve İpek Evci’ye sordum. Üç büyük şehre yakın birbirinden güzel 12 adresi önerdiler. Üstelik gezilecek yerlerden, konaklama yapılacak alanlara kadar…
İSTANBUL’UN KALABALIĞINDAN UZAK, HUZURA YAKIN
Oksijeni bol: Serindere Kanyonu / Kocaeli
Kocaeli'nin Başiskele ilçesi ve Yuvacık Barajı'nın üst kısmında yer alan Serindere Kanyonu, İstanbul’a oldukça yakın. 1,5-2 saatte kanyona ulaşmanız mümkün. Özellikle güzel bir sonbahar yürüyüş rotası istiyorsanız burası tam size göre…
Gezgin ve seyahat yazarı Bahar Gündoğdu, “Kanyon teknik olmayan kısmı ile herkesin kolayca gidebileceği bir yer” diyor ve kanyonla ilgili şu detayları paylaşıyor:
“Aracınızı demir kapının ardına koyduktan sonra suyun tersine doğru yürüyüp derenin içine inmelisiniz. Sonra yüksek duvarların, suyun ve artık sonbahar renklerine dönmeye başlayan doğanın tadını çıkarabilirsiniz. Yer yer suya komple girmek gerekebiliyor. Ayağınızda kaymayan bir bot olması önemli. Şelaleye kadar gideyim diyorsanız çok geç saatte yola çıkmayın. Ayrıca şu sıralar tam kestane zamanı. Bolca kestane toplayabilirsiniz.”
Serindere Kanyonu çevresinde konaklama yapılacak pek alternatif yok. Burada yapılabilecek tek şey kamp ama orman yangınları sonrası kamp yapmak şimdilik yasak. Bu nedenle günübirlik şekilde listenize almanızda fayda var.
Osmanlı’dan miras: Cumalıkızık Köyü / Bursa
İstanbul’dan yola çıkıp Osmangazi Köprüsü’nden geçerek yaklaşık iki saatte ulaşacağınız Cumalıkızık, dokusu bozulmamış rengârenk evleriyle karşılayacak sizi… Sonrası ise tam anlamıyla zamanda geçmişe doğru yapacağınız bir yolculuk olacak.
2014 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne giren ve Uludağ’ın eteklerinde yer alan Cumalıkızık’ın kuruluşu 1300’lü yıllara dayanıyor. Osmanlı’nın erken döneminin kırsal kesim sivil mimari örneklerine rastlayacağınız köyde, Bursa İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü verilerine göre toplam 270 ev bulunuyor. Bunlardan bir kısmı halen restorasyonu devam eden, bir kısmı ise yaşamın devam ettiği yapılar. Bu yapılardan biri UNESCO Derneği Proje Uygulama Evi olarak hizmet veriyor. Peki Cumalıkızık’ta neler yapılabilir?
Gezgin Burcu Gürtürk Kadak, köyün kahvaltısının çok meşhur olduğunu, sırf bunun için hafta sonunda yakın çevreden çok sayıda turist buraya geliyor diyor ve ekliyor:
“Kahvaltı sonrasında, köyü keşfe çıkabilir, taş döşemeli dar sokaklarını arşınlayabilir, bol bol fotoğraf çekebilirsiniz. Köy meydanında yer alan ve Selçuklu mimarisi izlerini taşıyan Cumalıkızık Camii ile onun hemen bitişiğindeki Cumalıkızık Hamamı görülebilecek yerlerin başında geliyor. Dönemin yaşam tarzını gelenek ve göreneklerini öğrenmek isterseniz Cumalıkızık Müzesi’ni de ziyaret edebilirsiniz. Ayrıca köy merkezindeki yöresel pazara da uğramayı ihmal etmeyin. Burada yöre insanın ellerinden çıkan reçel, erişte, gözleme gibi ürünlerin yanı sıra, mevsimine göre dalından taze taze toplanan ahududu, böğürtlen, kiraz gibi meyveleri de bulmak mümkün.”
Gezgin İpek Evci, “Şehrin hemen içinde ama sanki kilometrelerce uzaktaymış hissi veren bu küçük köy, içinde barındırdığı değerlerle sizi çok şaşırtacak” diyor ve gezilecek yerleri şu şekilde açıklıyor:
“Yakın zamanda açılan Edebiyat Müzesi’nde Nazım Hikmet, Yaşar Kemal, Fazıl Hüsnü Dağlarca gibi bir çok önemli yazarın el yazmaları ve kişisel eşyaları sergileniyor. Ayrıca köyde oldukça büyük bir Çocuk Kütüphanesi de bulunuyor. Çocuklar için özel olarak organize edilen bu kütüphanede büyükler için de ayrı bir alan oluşturulmuş. Köyde ayrıca Mysia Fotoğraf Müzesi de yer alıyor. Hatta köyde 2011 yılında açılan Etnografya Evi de meraklıları için ziyaretçilerini bekliyor.”
Misi Köyü Çocuk Kütüphanesi / Fotoğraf: İpek Evci
Köyde dere kenarında kahvaltı ya da piknik yapılabilecek alanların olduğunu söyleyen İpek Evci, “Her ne kadar yaz aylarında dere kenarında yapılacak piknik kulağa hoş gelse de, sonbahar aylarında dökülen yaprakları taşıyan dere kenarında sıcak çayınızı yudumlamak ayrı bir keyif olacaktır.” diyor.
Eğer konaklama yapmayı düşünüyorsanız biraz daha merkeze inmeniz gerekecek. Oldukça güzel oteller bulunuyor. Gecelik fiyatları ise 300 liradan başlayıp 700 liraya kadar çıkıyor.
Aktivitelerle dolu: Sapanca / Sakarya
İstanbul’dan yaklaşık 2,5 saatte ulaşacağınız Sapanca’da çok fazla sayıda kafe, restoran ve konaklama tesisi bulunuyor. Hafta sonları buraya akın eden yerli ve yabancı turistler çoğunlukla bu mekânlarda vakit geçirmeyi tercih etseler de Sapanca’nın doğasının tadını çıkaracağınız aktivitelerle dolu bir hafta sonu geçirerek ilçeyi keşfetmek en güzeli.
Gezgin Burcu Gürtürk Kadak, “Sapanca’ya geldiğinizde zamanı verimli kullanın” diyor ve yapılması gereken pek çok aktivitelerle ilgili şu bilgileri veriyor:
Sonbaharda bile denize girmek mümkün: Gökçeada / Çanakkale
Burası tarihteki adıyla ‘İmroz’ olan, çorak topraklardaki Bereket Tanrısı Imbrasos'un bolluk diyarı Gökçeada… Biraz olsun İstanbul’un yorucu hareketliliğinden sıyrılmak istiyorsanız en güzel yerlerden biri… Fakat yol biraz uzun sürecek… 5-6 saatlik bir macera sizi bekliyor ama inanın buna fazlasıyla değer…
Gezgin Bahar Gündoğdu, “Çanakkale’ye gelip Kabatepe’den kalkan feribota bindiğinizde, adaya kadar süren o yolculuk bile size tüm yorgunluğunuzu unutturacak” diyor ve listeye eklenmesi gereken yerleri şu şekilde açıklıyor:
“Gökçeada sonbaharda ayrı bir güzel olur. Şu sıralar bile denize girilebilir. Türkiye’deki tek sualtı milli parkı adanın kuzeyinde Yıldız Koy’da bulunuyor. Kayalık bir yapısı olan koyun plaj kısmından kolayca denize girilebiliyorsunuz. Kefalos kumluk Gizli Liman ise minik taşlı denize sahip. Eğer spora ilginiz varsa Gökçeada kitesurf yapmayı öğrenebileceğiniz okulları da barındırıyor. İstanbul’a en yakın Kite burada diyebilirim. Türkiye’nin en güzel gün batımına sahip olan Kaleköy’de günü batırmadan, Kaleköy’ün Yunanistan’ı aratmayan tavernalarında bir şeyler yemeden, Tuz Gölü’nde çamura bulanmadan, oğlak eti yemeden ve en önemlisi Zeytinköy’de dibek kahvesi içmeden sakın dönmeyin.”
Gökçeada Baraj Gölü / Fotoğraf: İsmail Sarı
Gökçeada'da birbirinden güzel oteller bulunuyor. Gecelik konaklama fiyatları 600 ile 1000 lira arasında değişiyor.
ANKARA’DAN SONBAHARA KAÇIŞ ADRESLERİ
Küçük ama kocaman bir açık hava müzesi: Akçakoca/ Düzce
Karadeniz'de doğa manzarası hayal edin; derin vadiler, şelaleler, berrak akan dereler, alabildiğince yeşillik ve fındık bahçeleri... Tüm bunların harmanlandığı yer Akçakoca. Batı Karadeniz’de Düzce’ye bağlı, küçük ama kocaman bir açık hava müzesi.
Ankara’ya yaklaşık üç saatlik mesafede bulunan Düzce’nin Karadeniz kıyısındaki bu şirin ilçe, özellikle ağustos ve eylül ayının başlarında denize girmek için günübirlik ziyaretçilerin sıkça tercih ettikleri yerlerden… Oysaki Akçakoca sadece günübirlik değil, her mevsim yakın çevresinde bulunan birbirinden güzel ve etkileyici tarihi, turistik ve doğal değerleriyle kısa konaklamalı tatiller için de doğru bir adres.
“İlçeye 11 kilometre mesafedeki Aktaş ve Tahirli şelalelerini görmeden asla dönmemek gerekiyor. Eğer doğada keşfe çıkmak istiyorsanız Kurugöl Kanyonu mutlaka listenizde olmalı… İçindeki galeriler, sarkıt ve dikitleriyle Fakıllı Mağarası da oldukça büyüleyici. Ahşap minaresiyle dikkat çeken Hemşin köyündeki cami de mutlaka görülmeli.”
Erdoğan Gümüş ayrıca Akçakoca’nın sahil yolu ve balıkçı lokantalarını da sakin es geçmeyin diye uyarıyor: “Aşırı kalabalıktan uzak sahil yolunda yürüyüşler yapıp, doyumsuz manzara eşliğinde taze balığın ve deniz ürünlerinin tadına bakmalısınız.”
Konaklama yönünden de oldukça seçeneği bol Akçakoca’nın. Günlüğü 150 liradan başlayan ekonomik apart ve pansiyonlar olduğu gibi, günlüğü kişi başı 200-500 lira arasında değişen oteller de bir hayli fazla…
Biraz tarih biraz kültür: Göynük / Bolu
Ankara’ya 220 kilometre uzaklıktaki Göynük sessiz, sakin ve huzur dolu bir ortamda tatil yapmak isteyenler için çok ideal… 2016 yılında uluslararası Citta Slow Birliği’ne dâhil olan ve ‘sakin şehir’ unvanına sahip olan Bolu’nun bu şirin ilçesi, kahverengi kiremitli çatıları ve beyaz badanalı evleriyle, panoramik ve tam da kartpostallık bir görüntü oluşturuyor. Tarihi, kültürel ve doğal güzelliklerinin korunmuş olması ve özellikle kent dokusunun bozulmamış olması, Göynük’ün tüm yerleşim alanı olarak ‘kentsel sit alanı’ ilan edilmesini sağlamış.
Göynük’ün özellikle inanç ve kültür turizmi açısından da yoğun ziyaretçi akınına uğradığını vurgulayan gezgin Erdoğan Gümüş, bu anlamda görülecek çok yer olduğunun altını çiziyor.
“Fatih Sultan Mehmet’in hocası, İstanbul’un manevi fatihi olarak değerlendirilen Akşemseddin burada vefat etmiş. Hocasını çok seven Fatih, buraya bir türbe yaptırmış. Türbe ve hemen yanı başında 1335 yılında yapılmış olan Süleyman Paşa Camisi, Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nde ‘Latif ve havası hoş!’ olarak nitelendirdiği tarihi hamam, Bıçakçı Dede (Emir Sıkkîn) Türbesi görülecek eserler arasında. Osmanlı sivil mimari eserlerinin en güzel örnekleri olarak Müderrisoğlu Konağı, Türksoylar Konağı, Akşemseddinoğlu Konağı, Caferler Konağı görülmesi ve gezilmesi gereken konaklardan da bazıları.”
Göynük konakları
Ayrıca Erdoğan Gümüş ilçede “Telaşsız, sakin ve yorulmadan neredeyse her yeri yürüyerek dolaşmanız mümkün” diyor ve ekliyor: “Göknük’ün tarih kokan dar ve taş döşeli sokaklarında dolaşırken, ruhunuzun dinlendiğini hissedersiniz. Osmanlı mimarisinin sadeliği ve tipik özelliğini görürsünüz dolaştığınız sokak aralarında ve evlerde…”
İlçede restore edilen konakların bazılarında butik tarzı konaklama yapılıyor. İki kişilik konaklama gecelik oda kahvaltı dâhil 300-600 lira arasında değişiyor.
Benzersiz bir dünya mirası: Safranbolu / Karabük
Ankara’ya 230 kilometre mesafedeki Safranbolu, sonbaharın tadını çıkarmak için ideal bir rota… UNESCO Dünya Miras Listesi’nde de yer alan Safranbolu ‘En iyi korunan kentler’ arasında gösteriliyor. Kent dokusunun bozulmamış hali, konakların birbirine yakın çatı örtüleri ve birbirinin güneşini kesmeyen cumbalı evler iç ısıtan bir görüntü sunuyor.
Gezgin Erdoğan Gümüş, “Safranbolu’yu yakından tanımanın en doğru yöntemlerinden biri dar ve dik inen sokaklarında doyasıya dolaşmak” diyor ve ilk adres olarak Hıdırlık Tepesini söylüyor.
Biraz adrenalin isterseniz de Erdoğan Gümüş, Bulak Mağarası, Tokatlı Kanyonu ve seyir terasını öneriyor ve sonrasında Yörük Köyü’ne uğrayın diye de uyarıyor.
“Yörük Köyü tam bir açık hava müzesi. Köy meydanında Yörük usulü yapılan gözleme ve ev baklavasını, demli bir çay ya da Yörük ayranını tatmadan dönmemelisiniz.”
Safranbolu’da birbirinden güzel butik oteller bulunuyor. Fiyatlar iki kişi oda kahvaltı 500 liradan başlıyor.
Kuş cenneti: Nallıhan / Ankara
Ankara şehir merkezine 160 kilometre uzaklıkta yer alan Nallıhan, İpek Yolu’nun önemli duraklarından biri olduğu için çok sayıda tarihi yapıya ev sahipliği yapmış bir ilçe… Aynı zamanda doğal güzellikleriyle de oldukça zengin bir yer. Peki Nallıhan’da neler yapılabilir?
Gezgin Bahar Gündoğdu, gezilecek yerlerin başında Nallıhan Kuş Cenneti geliyor diyor ve sonraki rotaları sırasıyla şöyle açıklıyor:
“Kuş Cenneti gerçekten mükemmel bir yer. Nallıhan’ın rengârenk dağlarını buradan görebilmek için çok geç saate kalmayın. Işık ters dönünce renkler çok net gözükmüyor. Eğer vaktiniz varsa Nallıhan’ın uzaydan bir yer gibi gözüken tepelerine trekking yapabilirsiniz. Çok yakınlarındaki Gürleyik Şelalesi’ne gitmeden, oradaki deredeki doğal havuzları görmeden, hele ki oraya giderken geçeceğiniz muhteşem manzaralı yolu fotoğraflamadan asla dönmeyin.”
‘GÜZEL İZMİR’İN HAVALI SONBAHAR ADRESLERİ
Antik kentin gölgesindeki güzel: Bergama / İzmir
Küçük lokantaları, halıcıları, terzileri, kahvehaneleriyle çoğu şeyin bozulmadan hayat bulmaya devam ettiği bir güzel Bergama… İzmir merkeze ise sadece 1,5 saat uzaklıkta bulunuyor. Gezgin ve seyahat yazarı Nurgül Büyükkalay, “Bergama denince sadece antik kent akla gelse de gezilip görülecek birçok yer var” diyor ve ekliyor:
“Bergama, UNESCO Dünya Miras Listesi’nde yer alan antik kenti, şirin mahalleleri ve harika lezzetleriyle kesinlikle görülmeye değer bir yer. Gerçek adı Pergamon olan antik kent Akropol, Asklepion, tiyatro, tapınak gibi eserleriyle gerçekten hayranlık uyandırıcı. MÖ 1. yüzyılda yaşamış filozof Pilinius Secundus, Pergamon’u “Asya’nın en ünlü ve muhteşem şehri” olarak tanımlamış. Pergamon’un en büyük antik yapısı olan Kızıl Avlu’yu da şehir merkezinde göreceksiniz.”
Pergamon
Ayrıca Büyükkalay Bergama’da gezerken eski Bergama evlerinin altında halı dükkanlarına da uğramayı ihmal etmeyin diye uyarıyor.
“Renkleri, desenleri ve kendine özgü ilmek tekniğiyle Bergama halıları dünyaca meşhur. Dükkanlarda harika fotoğraflar çekebilirsiniz. Bu arada Bergama’nın salaş köftecilerinde de köftenin tadına bakmadan sakın dönmeyin.”
Bergama merkezdeki otellerde oda fiyatları gecelik ortalama 300 liradan başlıyor.
Adı gibi şirin: Şirince / İzmir
Şirince İzmir’in Selçuk ilçesine bağlı bir dağ köyü. Atmosferi, tarihi, mimarisiyle Türkiye’nin en güzel köylerinden biri. Adeta her yeri film seti gibi… Köyün tarihi Efes’in terk edilmesine kadar dayanıyor. Adı dönemden döneme hep değişmiş. Sokak sokak gezmeyi seviyorsanız doğru adrestesiniz.
Nurgül Büyükkalay, “Gezmeye Şirince’nin Rum evleri ve ağaçlarla süslü sokaklarından başlayabilirsiniz” diyor ve Matematik Köyü ile Tiyatro Medresesi’ni de görmeden dönmeyin diye ekliyor.
Oteller genelde Şirince köy meydanı çevresindeki sokak aralarında yer alıyor. Ayrıca köyü tepeden gören harika butik oteller de var. Butik otellerde konaklama fiyatları gecelik 250 liradan başlıyor.
Hafta sonu çok hareketli: Urla / İzmir
Urla, İzmir’in en popüler ve en güzel tatil beldelerinden biri. Tarihi antik çağlara kadar uzanıyor. Hem İzmir merkeze hem de Alaçatı’ya yakın olması nedeniyle özellikle hafta sonları şehirden kaçışlar çok ideal. Peki Urla’da gezilecek-görülecek listesine nereleri eklemeli? Gezgin ve seyahat yazarı Nurgül Büyükkalay anlattı.
“El emeği ürünlerin satıldığı bir sokak olan Sanat Sokağı gezilecek ilk duraklardan biri. Urla’nın çoğu mekânı ve butikleri de bu sokakta. Urla merkezin sahil kısmı olan iskele, sahil boyunca dizili balık restoranlarıyla hep canlı. En meşhur köylerinden biri olan Barbaros Köyü ve Türkiye’nin ilk köy tiyatrosunun kurulduğu yer olan Bademler Köyü’ne de mutlaka yolunuzu düşürün. Urla, aynı zamanda harika bir gastronomi rotası. Gurme restoranlarında yemek deneyimi yaşamadan dönmemelisiniz.”
Urla merkezdeki butik otel ya da pansiyonlarda kalabileceğiniz gibi, çiftliklerinde veya bağ evlerinde konaklama deneyimi yaşayabilirsiniz. İki kişilik odalarda fiyatlar gecelik 600 liradan başlıyor.