Güncelleme Tarihi:
Sosyal haber ve tartışma sitesi Reddit’te ‘thasyojar2013’ adlı kullanıcı hissettiği baskıyı ve bulduğu çözümü kullanıcılarla paylaşıyor:
“Eşim ve ben 6 yıldır evliyiz. Çocuk istiyoruz ama hâlâ çocuğumuz yok. Arkadaşlarımız ve ailelerimiz bebek sahibi olmamız konusunda sürekli stres yaşamamıza neden oluyor. Aptalca olduğunu biliyorum ama bu konunun üstesinden gelmek için 'hamilelik kavanozu' adını verdiğim ilginç bir fikir buldum. Arkadaşlarımla ve ailemle bir araya geldiğimde biri bana ne zaman bebek sahibi olacağımızı sorunca, kavanozumu çıkarıyorum ve o kişiden bu soruyu sorduğu için kavanoza 1 dolar bırakmasını istiyorum. İlk önce çok şaşırıyorlar ama yine de cüzdanlarından 1 dolar çıkarıp kavanozun içine atıyorlar. Tuhaf tuhaf bakanlar olsa da bu yol işe yarıyor çünkü çoğu kişi 4 ay sonra bu soruyu sormayı bıraktı.
Geçen hafta ailemin evinde yemek yedik. Abim bir ay süren bir iş gezisinden dönmüştü. Yemek yerken eşimle bana ne zaman çocuk sahibi olacağımızı sordu. Sorduğu soru için 1 dolar vermesini istedim. Bana baktı ve ‘Komik mi bu?’ diye sordu. Herkes bize bakıyordu ve ortam bir anda gerildi.
Annem daha sonra beni mutfağa çağırdı. Abimi, karısının ve ailesinin önünde utandırdığımı ve bir kavanozla etrafta dolaşıp insanlardan içine para koymalarını istemek gibi çocukça davranışları bırakmam gerektiğini söyledi. Ben de 'O zaman siz de sürekli bu soruyu sormayı bırakın' dedim.
Annemleri o günden beri görmedik.
Hikâyenin kahramanı bunları anlattıktan sonra kullanıcılara “Sizce fazla mı ileri gittim?” diye soruyor. Biz de soralım: Sizce burada kim haklı?
Biz de bu konuda aynı sıkıntıları yaşayıp ailesine, eşine, dostuna, rahatsızlıklarını dile getiren ya da içinde fırtınalar kopsa da acısını dışa vurmayan insanların hikayelerini dinledik.
‘DEDEM BİLE ADET TARİHİMİ TAKİP EDİYORDU’
B. T. / 45 yaşında
22 yaşında evlendim ve eşimle birlikte bir çocuğumuzun olmasını her şeyden çok istiyorduk. Evliliğimizin üzerinden 2-3 ay ancak geçmişti ki annem her telefonda “Çocuk deniyor musunuz?” diye sormaya başladı. Bu soruyu duyduğumda inanılmaz utanıyordum, eşim haricinde kimse ile bu konuda konuşmaktan hoşlanmıyordum ama günler geçtikçe etrafımdaki herkesin tek konuştuğu konu çocuk meselesi olmaya başladı. Bir bayram tatilinde memlekete gittiğimizde kuzenim, kayınvalidem ile annemin her gün "Neden hala çocukları olmuyor?" diye saatlerce telefonda konuştuklarını söylediğinde sinirden küplere bindim ama kimsenin de kalbini kırmak istemiyordum.
Ailelerimiz, bir doktora görünmemiz konusunda ısrarcı olunca henüz evliliğimizin birinci yılı dolmadan kontrole gittik. Doktor, bebek sahibi olmak için hiçbir problemimizin olmadığını söyleyince hep birlikte rahat bir nefes aldık. Aileler de artık sürekli soru sormayı bırakmışlardı. Meğer sadece kısa bir süre ara vermişler.
Evliliğimizin üzerinden 2 yıl geçmişti ve hâlâ ailelerimize bir bebek müjdesi verememiştik. Tabii aileler tekrar konuşmaya başladılar. Hem kayınvalidem hem annem adet tarihimi biliyordu artık. Bir ay biri arıyordu öteki ay diğeri. Adet gördüğümü duydukları an yıkılıyorlardı. Hatta bir gün dedem rahatsızlanmıştı. Nasılsın demek için aradığım da “Ben iyiyim ama sana üzülüyorum, bu ay da olmamış değil mi?" dedi. Dedem bile adet tarihimi biliyordu! Bunu duyunca resmen yerin dibine girdim ve telefonu kapattıktan sonra olduğum yerde yığılıp hüngür hüngür ağlamaya başladım.
'SONUNDA PATLADIM'
Yaşadığım duygu patlaması aylardır kibarlıktan açamadığım çenemi sonuna kadar açmama vesile oldu. Annemden başladım, sırası ile bu konuyu gündeminden düşürmeyen tüm akrabalarıma telefon açtım ve bir daha çocuk lafı edenin yüzüne bakmayacağımı söyledim. Bu süreçte eşim de hep benim yanımda oldu, kendi ailesi ile çok sert bir konuşma yaptı ve artık çocuk istemediğimizi, bir daha bu konu açılırsa onlarla bağımızı tamamen koparacağımızı söyledi. Ortam inanılmaz gerilmişti ama en azından biz her gün yaşadığımız gerginlikten kurtulmuştuk.
Bu olaydan sonra gerçekten de ailelerimiz bebek baskısı yapmaktan vazgeçtiler ve bir daha konusunu açmadılar. Tabii aramızda soğuk rüzgarlar esmeye başladı. Sadece bebek konusunda değil her konuda mesafeli davranmaya başladılar. Ama bu konudaki baskının üzerimizden kalkması bizi inanılmaz rahatlatmıştı. Stresimizin azalmasının etkisi var mı bilinmez ama tam 6 ay sonra nihayet 2 pembe çizgiyi görebildik. Bu mutlu haberi vermek için aramızın limoni olduğu ailelerimizle bir arada olacağımız bir akşam yemeği ayarladık. Bebek haberini duyunca tabii ki bir anda aylardır aramızda esen soğuk rüzgâr dindi, aradaki buzlar eridi. Geceye annemin mutluluktan ilk şoku atlatınca yine kendini tutamayıp, “Çok vakit kaybettiniz, ikinci bebek için elinizi çabuk tutun” demesi damga vurdu.
Annemi dinlediğimden değil ama kızımın doğumundan 1,5 yıl sonra oğlumu aldım kucağıma.
ELTİLERİN SAVAŞI: ‘BU AİLENİN İLK TORUNUNU BEN VERECEĞİM’
H.S. / 26
Bizim nişanımız, eşimin abisinin nişanı ile hemen hemen aynı zamanlara denk geldi. Biz nişanlılık süresini çok uzatmadan bir an önce evlenmeye karar verdik ve planladığımız düğün tarihini öne alarak sade bir düğünle evlendik. Eltim ile abimiz ise bizden 1 yıl sonra evlendi. Ben bunun bir problem olacağını hiç düşünmedim ama meğer eltim için bu çok önemliymiş ve bunun öcünü ileride benden alacakmış.
Ne zaman bir araya gelsek konu bir şekilde onlardan daha önce evlenmemize geliyordu. Bizim olmadığımız ortamlarda ortak arkadaşlarımıza da aynı şeyleri söylüyorlarmış: Daha büyük olan ilk önce evlenmeliymiş, bizim önce evlenmemiz saygısızlıkmış. Çocuk doğurma işini ise şansa bırakmayacakmış ve önce o doğuracakmış. Bana böyle kurallar hep çok komik gelmiştir ve hiçbir zaman kendimi bu kurallara uymak zorunda hissetmedim. O yüzden hep güldüm geçtim bu duruma.
Biz eşimle birlikte ilk 2 yıl çocuk yapmama kararı almıştık, kimin önce doğuracağı da umurumda değildi. Ben böyle şeyleri sadece filmlerde olur sanıyordum, meğer "Eltilerin Savaşı" filmi gerçekmiş ve baş kahramanlarından biri benmişim.
Evliliğimizin ikinci yılı dolmadan 3-4 ay önce bebek denemeye başlamıştık. Kayınvalidem bizim bebek istediğimizi ve denediğimizi bir sohbet esnasında eltime söylemiş. Bunu duyduktan kısa bir süre sonra, ortak arkadaşlarımızdan birine “Önce ben evlenemedim ama ailenin ilk torununu ben vereceğim” demiş eltim. Kısa bir süre sonra da hamile olduğu haberini aldık. Onun adına çok mutlu oldum ve hemen tebrik etmek için aradım çünkü ben onunla aynı yarışın içinde değildim.
Eltim 6 aylık hamile iken biz de yaklaşık bir yıldır bebek deniyorduk ama hiç doktora gitmemiştik. Kontrole gittiğimizde normal yollarla bebek sahibi olamayacağımızı öğrendik. Ben eltimin hamileliği için gerçekten çok sevinmiştim ama o benim normal yollarla çocuk sahibi olamayacağıma resmen sevinmişti. Bayram tatilinde kayınvalideme gittiğimizde sürekli karnını tutup bebeğini seviyor onunla konuşuyordu. İşte o gün bir bebeğim olmayacak diye korkmaya başladım. Bu kıskançlık değildi, gerçekten bir bebek sahibi olmayı çok istiyordum. Anneme yaşadığım durumu anlattım. Annem birden aslan kesildi ve o günden sonra hemen tüp bebek yapmam için baskı yapmaya başladı.
Annem benim üzülmeme dayanamamıştı ama tüp bebek sürecinde o da beni çok bunalttı ve üzdü. Bu süreç psikolojik olarak zaten çok yıpratıcı, üstüne bir de annemin sürece dahil olması vaziyeti benim için daha da kötüleştirdi. Neyse ki bir yıl sonra tüp bebek yöntemi ile oğlumu kucağıma alabildim. Ama buradan tüm anne babalara sesleniyorum: Bu dönemde en son ihtiyacımız olan şey aile baskısı, lütfen kimse çocuğuna bunu yapmasın.
‘ÇOCUK YAPMAYACAKSAN NİYE EVLENDİN’
B.M. / 42 yaşında
35 yaşında evlendiğim için yıllarca "Ne zaman evleneceksin?" sorusuna maruz kaldım. Ailem için bu yaş çok geçti çünkü çocuk sahibi olmak için kısıtlı zamanım vardı. Yani geç evlenerek her şeye geç kalmıştım. Ben illa çocuğum olsun düşüncesinde değildim ama evlendikten bir müddet sonra çocuk sahibi olabilirim diye düşünüyordum.
Evlendikten sonra hemen "Hadi çocuk yap" baskısının gelmesi tabii ki hiç gecikmedi. Benim ailem zaten baskı yapıyordu ama eşimin annesi de oğluna sürekli sormaya başlamıştı. Ben kendi annem ile uğraşıyordum, eşim de kendi ailesine sürekli açıklama yapıyordu. "Biz ortak karar aldık, şimdilik düşünmüyoruz ama ileride düşünebiliriz" diyorduk. “Zaten yaşımız çok gençmiş gibi ileride düşünmek ne demekmiş? Şimdi denesek bile kim bilir ne zaman çocuğumuz olacakmış, hiç torun yüzü görmeden mi öleceklermiş?” Bunun gibi sözlerle sürekli duygu sömürüsü yapıyorlardı.
Bu konu açıldığında her seferinde inanılmaz geriliyor ve sürekli ailelerimizle kavga ediyorduk. Bir gün annem yine “Yok mu bir şey?” dediğinde “Çocuk sahibi olmak istemiyorum” dedim. Bunun üzerine annem “Madem çocuk düşünmüyordun, niye evlendin o zaman?” dedi.
Annemle bu konuşmamızın üzerinden birkaç gün geçmişti ki bir çocukluk arkadaşımdan sosyal medya üzerinden bir mesaj aldım. Tüp bebek sürecinde yapılması gerekenler ile ilgili bir video linki göndermişti. Yıllardır görüşmediğim bu arkadaşıma bana neden bu videoyu gönderdiğini sorduğumda ufak çaplı bir kriz geçirdim.
Meğer annem benim çocuk istemediğime inanmayıp çocuğumun olmadığını düşünüyormuş.
Bunu öğrenince annemle hayatımın en şiddetli tartışmasını yaşadık. Benim özelime bu kadar müdahale etmeye annem de olsa hakkı yoktu. Bana saygı duymadığı ve söylediğime inanmadığı için çok sinirliydim. “Ne zaman ne istediğime ben karar vereceğim, sen değil!” diyerek kapattım telefonu.
Bu tartışmalar uzun yıllar ara ara devam etti ama kendimi 4 yıl sonra çocuk sahibi olmaya hazır hissettim. Çocuk denemeye başladığım ilk ayda hamile kaldım ve 40 yaşımda oğlumu dünyaya getirdim. Şu anda 44 yaşındayım. Bu sefer annem değil ama oğlum bir kardeşi olsun istiyor. İkinci defa bir bebek sahibi daha olmayı istedim ama maalesef ikinci hamileliğim düşük ile sonuçlandı. Annem duymasın ama oğlum, “Anneciğim karnındaki kardeşim nerede?” diye sorduğunda keşke annemin baskılarına boyun eğip daha erken çocuk sahibi olsaydım diyorum.
Yukarıda da dediğimiz gibi, "Çocuk yapın" baskısı sadece bizim ülkemize özgü bir mesele değil. Geçtiğimiz günlerde ajanslara yansıyan bir habere göre, Hindistan'da bir anne-baba, 6 yıldır evli olmasına rağmen halen çocuk yapmayan oğullarına tazminat davası açtı. Sanjeev ve Sadhana Prasad çifti, oğullarına, "Seni okuttuk, meslek sahibi ettik. Üstüne de anlı şanlı düğün yaptık. Ya bize bir torun verirsin ya da bu masraflarımızın karşılığını ödersin" diyerek mahkemenin yolunu tuttu. Çift tazminat kapsamında 50 milyon rupi (646 bin dolar) istiyor. Bu meblağın içinde 5 yıldızlı bir otelde yapılan düğün, 80 bin dolar değerinde lüks bir otomobil ve yurt dışında yapılan balayı tatili masraflarının yanı sıra şu an çalışmayan oğullarının ABD'deki pilotluk eğitimi için harcadıkları 65 bin dolar da bulunuyor. Çift bunca masrafın kendilerinde hem maddi hem manevi yıpranmaya yol açtığını belirtiyor. Dava 17 Mayıs'ta görülecek...
‘NASILSA EVDESİNİZ, ÇOCUK YAPIN ARADAN ÇIKSIN’
D.Y. / 28 yaşında
Pandemi gelinlerinden biriyim. Ben evlendikten bir hafta sonra karantina ilan edildi, sokağa çıkma yasakları başladı. Yani anlayacağınız evliliğimin ilk dönemleri ve hatta uzun bir zamanı yasaklarla evde geçti. Eşim ile "Evlendikten sonra yapacağız" dediğimiz hiçbir hayalimizi gerçekleştirememişken, zorlu bir dönemde evlenmek zorunda kalmışken bir de hiç beklemediğim bir sorun yaşamaya başladım. İnsanlar, “Nasılsa evdesiniz, çocuk yapın çıksın aradan” demeye başladı.
Çevremde çocuk baskısı konusunu çok duyan ve her zaman tepki veren biri olarak, bir gün benim de başıma aynı şeyin geleceğini hiç düşünmemiştim. Bir söylendi, iki söylendi, güldüm geçtim. Fakat özellikle eşimin ailesinden birkaç aile büyüğü her konuştuğumuzda bu konuyu açtığı için sinirlenmeye başladım. Bir gün yine “Hadi artık yapın şu çocuğu” diyen aile büyüğüne, “Sürekli söylüyorsun ama hiç düşünmüyor musun, belki bizim çocuğumuz olmuyor? Biz yapana kadar sakın bir daha bu konuyu açma!” dedim. O an tam anlamıyla şoke oldu. Çünkü bu gerçekten benim en hassas olduğum konudur.
İnsanlar anne baba olmak istemeyebilir, çok isteyip olamayabilirler ya da bebekleri olacağını öğrenip kaybetmiş dahi olabilirler. Ayrıca birileri istiyor diye çocuk yapmak zorunda mıyız? Evli insanları lütfen rahat bırakın, herkes çocuk yapmak ya da en azından sizin istediğiniz zamanda yapmak zorunda değil!
ANNEANNE VE DEDELER TORUN İSTİYOR DİYE ÇOCUK SAHİBİ OLMAK ÇOK SAÇMA
Ö.K. / 31 yaşında
Evleneli iki buçuk yıl oldu ve son bir yıldır, aile ve arkadaş ortamlarında sürekli aynı soruyla karşılaşıyorum: “Ne zaman çocuk yapmayı düşünüyorsunuz?” Hiç üşenmeden ve büyük bir zevkle hepsine “Sana ne”, “Size ne”, “Çok istiyorsanız siz yapabilirsiniz” gibi cevaplar versem de bu sefer sorunun şekli değişiyor: “Hiç yapmayı düşünmüyor musunuz?”
“Düşünmüyoruz!” desen bir başka soru, “Düşünüyoruz ama şu an zamanı değil” desen yine bir başka soru… Cevaplarım hep aynı olsa da sorular bir türlü bitmiyor.
Ne yazık ki toplumumuz o kadar başkalarının hayatına müdahaleci ve yönlendirici ki insanlar çocuksuz evli çift gördükleri zaman bu tarz soruları sormayı kendilerine görev ediniyorlar. Halbuki çok hassas bir durum bu… Öncelikle bir sağlık sorunu olabilir ya da çift hiç çocuk istemeyebilir, evliliklerde çocuk olmalı diye bir kural var mı? Çocuk çok büyük bir sorumluluk ve çiftlerin buna hazır olması gerekiyor. Anneanne ve dedeler torun istiyor diye çocuk sahibi olmak bana saçma geliyor.
Peki çiftleri bu kadar üzen, strese sokan bu soru karşısında gerek aile üyeleri gerekse arkadaşları kırmadan, gücendirmeden nasıl davranmak gerekir?
Çiftlere sorulan “Ne zaman çocuk yapacaksınız?” sorusunun onların hem çift hem de bireysel sınırlarının içine girilmesi anlamına geldiğini söyleyen Uzman Klinik Psikolog Aile Danışmanı M. Berk Karaoğlu, “Çiftler planlarını farklı yapmış olabilir, maddi manevi hazır olmayabilir, birkaç yıl çocuk sahibi olmayı düşünmüyor olabilirler. Belki de bazı nedenlerden dolayı çocukları olmuyor da olabilir yani çocuk yapma konusu çiftin birçok değişkenine ve kendi kontrol odaklarına göre şekillenmesi gereken bir süreçtir” diyor.
Karaoğlu, bu soruya yanıt olarak aslında kimin ne amaçla ve ne sıklıkla sorduğuna göre cevapların etkinliğinin değişeceğini, eğer aile üyeleri tarafından sıklıkla soruluyor ise çiftlerin hissettikleri olumsuz duyguları aile üyeleri ile çekinmeden paylaşması gerektiğini vurguluyor ve ekliyor:
"Çiftler 'Anne-baba, sizin/senin torun isteğini anlıyorum ancak bu bizim çift olarak detaylı düşünerek ve şartlar olgunlaştığında karar verebileceğimiz bir durum' gibi cümlelerle hem karşı tarafı anladığını hem de kendi sınırları ve kontrollerinde olduğunu belirtebilirler.”
Bu çok özel sorunun çiftleri kaygıya sokabileceğini ve dışarıdan hissedilen bu baskının çiftlerin kendi içlerinde de çatışmaya yol açabileceğini hatırlatıyor.
Karaoğlu, maalesef son zamanlarda sırf bu sorunun baskısı yüzünden çocuk yapmayı bir hırs, sonuç, mantık meselesi haline getirip duygusal, cinsel paylaşım problemleri yaşayan çiftlerin olduğunu, özellikle doğal olarak gelişmesi gereken cinselliğin zorundalık haline gelerek özellikle erkeklerde performans kaygısı nedeniyle cinsel isteksizlik problemine neden olduğunu ifade ediyor.