Güncelleme Tarihi:
Yönetmen Elmas Arus, Amasya’da sepetçilik yapan bir babanın ve bohçacılık yapan bir annenin kızı. Bölgede Romanlara yönelik ayrımcı söylemler artınca 1500 hanelik Roman nüfusu 1 sene içinde İstanbul ve İzmir’e taşındı. Elmas Arus da henüz 6 yaşındayken ailesi ile birlikte İstanbul Bahçelievler’de yüzlerce barakanın olduğu bölgeye geldi. Elmas Arus o günleri şöyle anlatıyor: “İstanbul’a geldiklerinde ellerinde hiçbir yetenek yok. Bu yüzden herkes atık toplayıcılığına başlıyor. Hiç bilmedikleri bir alanın içerisine giriyorlar. Babamın çok mutsuz olduğunu hatırlıyorum. 5 kardeş ve anne baba hep birlikte bu işe başladık. Tabii hemen alıştık. Bizden önce bu işi yapan Romanların dayanışmasıyla kâğıt nereden toplanır, nereye satılır hepsini öğrendik. Bizde evde yaşayan herhangi birinin çalışmaması gibi bir konu söz konusu değil. Ben de 15 yaşına kadar kâğıt toplayıcılığı yapmaya devam ettim.”
Sülalesinde okula giden kız yokmuş. 4-5 yaşlarındayken babası kendisine okuma yazmayı öğretmiş:
“Babam kültürel olarak kız çocuğunu okula gönderemeyeceğini düşündüğü için ‘Bari kör kalma’ diyerek bana okuma yazmayı öğretti. 6-7 yaşlarındayken evden kaçarak çok yakındaki okula gittim. Müdürün odasında ‘Ben okumak istiyorum’ diye ağlamaya başladım. Babam da arkamdan koşuyormuş. O da odaya girdi. Müdür, ‘Çocuk okumak istiyor yazdırıver’ dedi. Bizim toplumda o dönemler bir kız çocuğunun okula gitmesi uzaya gitmek gibi bir şey. Bir mucize. Babam beni okula yazdırdı. Ailenin ilk okula giden kız çocuğu oldum” dedi.
EVLENDİRECEKLERDİ
İlkokulda bittiğinde ise tehlike çanları Elmas için çalıyordu. Kültürel olarak evlilik yaşı gelmişti. Elmas Arus’un ise tek hayali okumaktı. Arus anlatıyor: “Okula devam etmek rüyalarıma giriyor. Ama başka bir gerçeklik var. Tanımadığım biriyle sözlendim. Ama sözün atılması için aklınıza gelebilecek her türlü cazgırlığı yaptım. Mahallede büyüklerin karar aldığı bir meclis kurdular. Ağabeyim çok temiz, saf bir çocuktu ona kimse kız vermiyordu. Bir aile babama ‘Senin kızı ben alayım bizim kızı da senin oğluna vereyim’ dedi. Babam da kabul etti. Daha 13 yaşındayım. Müstakbel kayınvalidem yanıma geldi. ‘Düğünde nasıl bir altın istiyorsun?’ dedi. Ben de ‘Evlenmeyeceğim ki ben’ dedim. ‘Aykırılık yapma karar alındı’ dedi. Ben de meclise koştum. ‘Ben evlenmek istemiyorum’ dedim. Tabii büyüklerin ortamı buz kesti. Babam sinirden delirdi. Evde kızılca kıyamet. O günden sonra adım ‘Aygırı (aykırı) Elmas’a çıktı. Bir yerden sonra babam toplum kurallarına karşı çıkamıyordu.”
Elmas Arus bir yandan kâğıt toplama işini sürdürürken bir yandan da ortaokulu dışarıdan okumak istiyordu. “Babam en sonunda kabul etmek zorunda kaldı. Ortaokulu dışarıdan bitirdim” diyen Arus’un bir sonraki hedefi açıktan liseye gitmek oldu: “Bir yandan lise okumak bir yandan da konfeksiyonda çalışma hayalim vardı. Bizim toplumdan çıkıp konfeksiyon atölyesinde çalışmak büyük bir statü. Seni kabul ediyorlar. Ancak bir baktım açık öğretim lisesi kayıtlarını kaçırmışım. O gün ‘Elmas artık hayatın bitti mecbur evleneceksin’ diye düşündüm. Sonra bir komşum ‘Benim lisede müdür yardımcısı olan bir tanıdığım var belki o seni kabul eder’ dedi. Müdür yardımcısı ‘Tamam gel forman kitapların benden’ dedi. Babamı ‘Ortaokulu bitirdim, liseye yollamazsan devlet ceza yazacakmış” diye korkutunca mecbur kabul etti.”
EVLENMEYECEĞİMİ KABULLENDİLER
Elmas lisede de başarısını sürdürdü: “Sifonlu tuvaleti, ‘lütfen’ demeyi okulda öğrendim. Diğer öğrencilerle aramdaki açığı kapatmak için teneffüslerde bile ders çalışıyordum. Artık ailem onların istediği gibi biriyle evlenmeyeceğimi kabullenmişti, benden memur olmamı bekliyorlardı. Üniversite sınavlarına girdim. Trakya Üniversitesi Radyo ve Televizyonculuk Bölümü’ne girdim. Aslında ben televizyon tamircisi olacağımı sanıyordum. Ama tesadüfen çok sevdiğim bir alan seçmiş oldum. Edirne’yi seçmem de tesadüfen oldu. Orada farklı Roman gruplarla tanıştım.”
Üniversite öğrenimi sırasında yaşadığı hayatı, sorunları, kimliğini tanımlamaya başlayan Arus farklı Roman gruplarının arasındaki kültür farklarını keşfetmiş. Buradan da büyük ses getiren ‘Buçuk’ belgeselinin fikri ortaya çıkmış: “Elimde tek bir güç vardı o da kamera. Bunun için toplumsal bir şeyler yapmak istedim. Tabii ailem benden memur olmamı beklerken ben yönetmen oldum. Babama ‘yönetmen oldum’ dediğimde apartman yöneticisi zannetti.”
‘Buçuk’ belgeseli için uzun yıllar 38 şehir gezen Arus, yeniden üniversite sınavlarına girerek bu kez İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Bölümü’nü kazandı. Hem belgeseli çekiyor hem okuyordu. 2010 yılında belgesel yayınlandıktan sonra Elmas çok güzel tepkiler almaya başladı:
“Bir toplumun görünmeyen yüzünü gösterdi. Bunun ışığında Roman haklarını savunan Sıfır Ayrımcılık Derneği’ni kurduk. Sivil toplum alanına yabancıydık ama gönüllülük esasına dayanarak çok sayıda işler yaptık. Roman açılımında bizim topladığımız verilerden yararlanıldı. Şu anda 34 ilde örgütlüyüz.”
ROMANLAR ARTIK DAHA GÖRÜNÜR
Peki Sıfır Ayrımcılık Derneği kurulduğundan beri Roman hakları alanında neler değişti? Arus anlatıyor: “Politika yapıcıların gündemine Roman meselesini soktuğumuzu düşünüyorum. Artık Romanlar medyada daha görünür. Roman Strateji Eylem Planı yine bizim etkimizle oluştu. Toplum kendi içinde örgütlenmeye, dertlerini konuşmaya başladı. Şu an Türkiye’de toplam 5 milyon Roman yaşıyor. Önemli bir farkındalık oluştu. Şu anda pek çok lise mezunu ve üniversiteye giden kız var bizim ailede. Romanlar açısından önemli ilerlemeler kat ettik. Ancak hâlâ aşılması gereken çok büyük sorunlar var. Roman kadını çoklu kırılganlık yaşıyor. Ben ‘Aygırı Elmas’ olarak o toplumsal baskıyı yıkmaya çalıştım. Eğer Türkiye’de özgürlük anlamında kadınların kollarında prangalar var diye düşünürsek, Roman kadınların hem ellerinde hem ayaklarında prangalar var.”