Güncelleme Tarihi:
ARTIK DARBELERE KARŞI OLMAK DA BİR ORTAK DEĞER
Yıldız Ramazanoğlu - Yazar
Dedelerimiz belki hiç duraksamadan çok daha kolay sıralayabilirdi bizi bir arada tutan değerleri. Fakat biraz düşününce aslında durumun hiç de vahim olmadığı anlaşılıyor. İslam kültürü hâlâ bu ülkedeki en sağlam ortak değerlerden. Müftülükte fetva uzmanı olarak her hafta yüzlerce soru cevaplayan uzmanların çok önemli bir tespiti var; bu ülkede birbirine zıt görünen farklı kesimlerden insanlar gündelik yaşamlarında İslami ölçütlerle oluşan meşruiyet alanını önemsiyor ve kendilerini Müslüman olarak tanımlıyorlar. Daha önce her darbe başkasına yapılmış gibi ötekiler tarafından duyarsızlıkla karşılanırdı ama artık darbelere karşı olmak ortak bir değer ve büyük çoğunluk, halkın iradesine silahla el konulmasına razı değil. Doğru yöntemler kullanıldığında birbirinin hikâyesine eğilme, isteklerini anlama ve dinleme arzusunun varlığı da çözüm süreci boyunca belirginleşen bir ortak değerdi. Eşitlik özgürlük ve hakça paylaşma talebinin her ortamda güçlü bir şekilde var olması önemli bir müşterek.
CANIN BÜYÜĞÜ KÜÇÜĞÜ OLMAZ
Doğan Cüceloğlu- (Psikolog-Yazar)
Annem öldüğünde 10 yaşındaydım. Babam okuması yazması olmayan bir Yörük kadınıyla evlendi ve o kadın sapanla kuşa taş attığımı görünce bana, “Atma yavrum, kuşu vurma!” dedi. Annesini kaybetmiş 10 yaşındaki bir çocuğun öfkesiyle, “Ne var! Bannak gibi güpgüccük kuş!” dedim.“Canın büyüğü küçüğü olur mu? Allah her birine bir can vermiş. Vurma yavrum, günah!” dedi. Taşı atmadım ve yıllar sonra bu okuma yazma bilmeyen köylü kadınının ne dediğini anladım. İyi olan cana saygılı davranmaktır, doğru olan taş atmamaktır, adil olan hem yaşamak hem de yaşatmaktır.Hepimiz için iyi, doğru ve adil olanı bilinçli olarak ailelerimizde ve eğitimizde yaşatmak zorundayız. Değerlerimiz bizim yaşam pusulamızdır.
YALNIZLIĞIMI UNUTTUĞUM O GÜN…
Nebahat Akkoç – (KAMER kurucusu)
2000’li yılların başında erken çocukluk dönemi eğitimi konusunda gözlem yapmak üzere Hollanda’ya gitmiştim. Rotterdam’da getto diyebileceğimiz bir mahallenin çocuk yuvasında o mahallenin sakinleriyle buluştuk. Dünyanın her yerinden insanlar vardı. Mültecilerdi hepsi. Türkiyeliler de çoktu. Hem Hollanda’daki sistemi öğrenmeye hem de bizdeki iyi uygulamaları paylaşmaya çalışıyordum. Türkiyeli dinleyiciler benim Türkiyeli olduğumu öğrenince fısıldaşmak üzere birbirlerine yaklaştılar. Bana bakarken gözleri parlamaya başladı. Sığındıkları bir ülkede kendi dillerinden konuşan bir hemşerileri vardı karşılarında. Ben de onlara bakınca salondaki yalnızlığımı unuttum, yüzüm gülmeye başladı. Toplantı bitince grup olarak bana doğru koştular. Sarmaş dolaş olduk. Öğlen yemeğinde derin sohbetler ettik. Her biri ülkenin başka bir yerinden gelmişti. Her birinin bambaşka alt kimlikleri vardı. Ama bizi birleştiren üst kimliğimiz Türkiyeli olmaktı.
ATATÜRK’TÜR, CUMHURİYET’TİR
Zülfü Livaneli (Müzisyen-yazar-yönetmen)
Ben bu soruyu, “Bizi biz kılan ortak noktalarımıza yeniden nasıl kavuşabiliriz” diye anlıyorum. Çünkü, 90’lı yıllardan beri ‘üç kutuplu Türkiye’ tezini yüzlerce kez yazmış bir insan olarak, şu anda Türkiye’nin müştereklerinin dibe vurmuş olduğunu görüyorum. Dağılan bir imparatorluğun, Balkanlardan, Kafkasya’dan, Ortadoğu’dan gelen ve birbirine hiç benzemeyen insanlardan bir ‘ulus’ yaratmaya çalıştık. Ve bir ara başarır gibi olduk. O dönemde hiç kimsenin aklına Muhammed Mustafa ile Mustafa Kemal’i karşıtlaştırmak gelmezdi. Manevi dünyayla ülke uyum içindeydi. Ama sonra dini, etnik, milliyetçi partiler kuruldu ve Türkiye’yi böldüler.
Şimdi yapılması gereken bu ‘kutuplaştırılmış’ ülkeyi, tekrar derleyip toplamak ise; ortak değerimiz İslam deseniz ‘hangi mezhep, hangi tarikat’ sorusu ortaya çıkacak, kaldı ki her yurttaşın Müslüman olma zorunluluğu da yok! Irk deseniz bu ‘soylar karmaşası ülke’de, bir sürü itiraz yükselecek. O zaman bizi tekrar bütünleştirecek olan değerler; gerçekten laik, gerçekten demokratik, gerçekten hukukun üstünlüğüne sahip, etnik ve dini köken ayırmadan her insana eşit anayasal yurttaşlık hakkı tanıyan bir çağdaş devlet, toplum ve hukuk düzenidir.
İYİ Kİ BU TOPRAĞA AİDİM
Türkan Şoray (Oyuncu-Yönetmen)
Bir Türkiye hatırası fotoğrafı çektirmeye kalksam obje olarak nelerden vazgeçmem diye düşündüğümde aklıma, kalbime ilk gelenler o kadar çok ki…
Birinciliği paylaşanların bolluğu bana iyi geliyor ve “İyi ki bu topraklara aitim” diyorum.
Bizi biz yapan değerlerimizi sade bir Türk kahvesini yudumlarken ve Müzeyyen Senar’ı dinlerken düşünüyorum. Avrupa ile Asya’yı birbirine bağlayan dünyanın bekli de en güzel şehrinin doğasını, mimarisini talan etmemize rağmen yine de İstanbul’u tam bozamadığımız için mutlu oluyorum.
Gün doğumu ile birlikte duyduğumuz ezan sesi ortak değerimiz.
23 Nisandaki o tarifsiz sevinç, gurur. Mustafa Kemal Atatürk, Laik, Demokratik ve bağımsız olmasını dilediğimiz Cumhuriyetimiz en büyük ortak değerimiz.
Yaşar Kemal, Sait Faik, Orhan Veli, Can Yücel, Yahya Kemal, Nazım Hikmet, Zülfü Livaneli, Fazıl Say, Münir Nurettin Selçuk ortak değerimiz.
Hacı Bektaşi Veli, Yunus Emre, Mevlana, Pir Sultan Abdal…
Göbeklitepe, Efes antik şehrimiz, Knidos, Hasankeyf, Ayasofya, Selimiye, Sultanahmet…
Vazgeçilmez değerlerimiz…
‘FARKLI’YA TAHAMMÜL EDERSEN SAYGI GÖRÜRSÜN
Doğan Hızlan- Hürriyet Gazetesi yazarı
Böyle bir tespit yaptığımızda bazı hasletlerimizin kaybolduğunu zannederiz. Oysa bu değerler çağa uygun bir değişim geçirmişlerdir.Bu yazı davetini çok gerekli buldum. Çünkü ulusların hayatında zaman zaman hatırlatmalara ihtiyaç duyarız.İmparatorluktan kalan Cumhuriyet ile Batı’nın da ilkelerini içeren bir hoşgörüyü sürdürmeliyiz.Eğer biz farklı düşüncelere tahammül edersek, karşımızdaki bizim farklı düşüncemize saygı gösterir.Farklılığın en derin yaşandığı ülke Türkiye’dir. Batı ve Doğu bir arada bize çeşitli bir kültür sunmuştur.Bayram; hatırlatma, bağışlama hareketinin en gerçeğidir. Değerlerimizin, müştereklerimizin tartışılması olağandır ama kınayan, küçümseyen bir tavırla değil. Tatlı dil üzerine ne çok atasözümüz vardır. Bunların içinde Yunus Emre’nin söylediği pırlanta değerindedir: “Bu cihan cehennemini sekiz uçmağ (cennet) ede bir söz”, “ Söz ola kese savaşı” der. Biz acıyı da, mutluluğu da paylaşmasını biliriz. Bu açıdan Batı’nın bencilliği ruhlarımıza sızmamıştır.
ORTAK DEĞERLERİMİZİN KÖKENİ: ANADOLU
Hüsamettin Koçan (Ressam ve Baksı Müzesi Kurucusu)
Bir gün yolunuz Anadolu’da uzak bir köye düşerse, oradaki insanların geleceğinizi önceden bildiğini zannedersiniz. Çünkü ‘ev sahipleriniz’ tarihten gelen paylaşma ve değer verme duygularıyla, sizi son derece candan bir şekilde karşılar. Çünkü hepsi, ortak değerlerimizin sağlam birer temsilcisidir ve bu ‘karşılama’ bize gerçek bir ortak değer hafızasının kapılarını aralar.
Elbette hayatımızı çeşitli kaynaklar etkiliyor, hepimiz farklı amaçlar ve ihtiyaçlarla yaşıyoruz. Birey olarak birer tüketiciyiz günümüz koşullarında. Öte yandan siyaset, mutluluk beklentisi içinde olan bireyi ‘seçmen’ olarak algılayıp sınıflandırarak yönlendirmeye çalışıyor. Bu savrulma ortamında doğal olarak temsil sorunu da bir kargaşaya dönüşüyor. Neyse ki, maddi karşılığı olmayan şeylerin kendilerini korudukları bir dünyadan hâlâ söz edebiliyoruz…
1950’LERDE ‘ARKADAŞ’TIK ‘KOMŞU’YDUK ‘BERABER’DİK
Prof. Dr. Vamık D. Volkan- Psikanalist
1950-1956 yılları boyunca, Ankara Üniversitesi’nde tıp eğitimindeydim. Türkiye’nin birçok bölgesinden gelen arkadaşlarım olmuştu. Türkçeyi konuşma şivemden dolayı arkadaşlarım, Kıbrıslı bir Türk olduğumu hemen fark ederlerdi. “Sen Alevi misin? Sen Kürt müsün? Sen Hemşinli misin? Cuma günleri camiye gider misin?” gibi sorularla bir meşguliyetimizyoktu. Sınıfımdaki öğrencilerin üçte birinden fazlası genç kızlardan oluşmaktaydı. Onların başları kapalı değildi. Bu kız öğrencilerinden hiçbirinin aklına saçlarını kapatma konusu gelmiyordu. O zamanlar Ankara yaşamımda, bizi biz yapan müştereklerimizin en önemlisi, ayrımcılık yapmadan, arkadaşlık, komşuluk yapmak ve beraber çalışmaktı. Kişiselözgürlüğe hürmet, günlük yaşamın bir parçasıydı.
PROJENİN SOSYAL MEDYA HESAPLARI:
Facebook: Ortak Değerler Hareketi
Twitter: Ortak_Degerler
email: ortakdegerlerimiz@doganholding.com