Gül’den Ahmet Türk’e övgü; YÖK kararına öfke...

Bu Umman ya da Oman çok kendine özgü bir ülke. Sakin, telaşsız, düzenli. Türkiye’den insan buraya gelince, ister istemez, sakinliğinden, telaşsızlığından, düzenliliğinden, hiçbir şeye, hiçbir konuya acelesi olmamasından sersemliyor sanki.

Haberin Devamı

Önceki gece Al Alam (El Alem yani Dünya) sarayında muhteşem bir atmosferde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül onuruna Sultan Qabus’un bir yemeği vardı. Yemek salonu 100 metre uzunluğunda olmalı, eni de 25-30 metre. Kafamı kaldırdım, bir minare yüksekliğindeki tavan yer yer altın kaplı 21 küçük, konik kubbe ile süslüydü. Birbirine paralel sarkan 21 de kristal avize. Üzerinde minik bir toz zerresinin derhal fark edileceği pırıl pırıl bir mermer zemin. İnsana “saray işte bu” dedirtiyor.

Aslında Saray’daki temizlik başkent Muscat (Maskat) sokaklarında ve kaldırımların üzerinde de söz konusu. Siyah kayalık tepelerin aralarına yerleşerek dağınık biçimde iki-üç katı aşmayan beyaz evleriyle yayılmış başkent insana çok kez terkedilmiş, metruk bir yer duygusu aşılıyor. Kaldırımlar çok güzel ve tertemiz ama üzerine basan ayaklar yok ki. Umman’da sokak hayatı yok gibi bir şey.

Başbakan Tayyip Erdoğan Washington’da Sarkisyan, ardından Obama görüşmesinde, Türkiye kıpır kıpır, her an yeni bir haber bombası ile ayağa kalkıyor ve bizler, burada Umman’da Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile birlikte sanki bir başka gezegende Türkiye yorgunluğunun “rehabilitasyonu” için vakit öldürüyor gibiyiz.

Nitekim, Abdullah Gül, dün öğleden sonra kaldığımız görkemli Al Bustan otelinde basın söyleşisi yaparken, “Son zamanlarda yaptığım dış geziler içinde en az yorulduğumuz gezi bu oldu” gibisinden bir şeyler söyleyerek, benim ta yazının tepesinden beri aktarmaya çalıştığım izlenimi özetleyivermiş oldu.

* * *

Haberin Devamı


Basın söyleşisinde Cumhurbaşkanı’nın ortam rehavetine uygun bir hal alan ses tonu giderek düşer ve monotonlaşır ve bu arada benim de göz kapaklarım düşmeye başlarken, ortamı canlandıracağından emin olduğum ve üstelik bir gündür aklımda tuttuğum, hem de anlamlı bulduğum soruyu kendisine yönelttim:
“Ahmet Türk’ü aradınız mı?”

Abdullah Gül, tereddüt etmeden tepki verdi, “Dönünce arayacağım” dedi ve saldırı için “çok üzücü, sorumsuzca bir şey” diye ekledi. “Çok üzüldüm, asla tasvip edilemez” diye de devam etti.

Duraladı. Bu konudaki açıklamasını bu kadar ile bırakmak istemiyordu. “Bu tür olaylar orada, yapıldıkları yerde kalmıyorlar. Başka yerlere yansıyorlar. Bunlar alev alacak şeyler.”

Cumhurbaşkanı, Bulanık olayları davasının Muş’tan Samsun’a daha güvenli bir şekilde görülmesi için alındığına dikkat çekerek, Ahmet Türk’e yapılan saldırının hiçbir şekilde kabul edilemezliğini dile getirdikten sonra, ayrıca, “Ahmet Türk’ü olay sonrası konuşmasından ötürü çok takdir ettim. Çok sağduyulu bir açıklama yaptı” dedi ve tekrar etti: “Döner dönmez arayacağım, geçmiş olsun dileyeceğim...”

Türkiye’nin olayları konuşulmaya başlandığında ortam da canlandı. Ali Bulaç, Cumhurbaşkanı Gül’e Kızıltepe ve birkaç Güneydoğu ilçesinde üniversiteye giriş sınavlarının başka yerlere kaydırılması ve o yüzden ailelerin çocuklarını göndermemesiyle ortaya çıkan mağduriyet ve bu uygulama hakkında ne düşündüğünü sordu.

Abdullah Gül, gözleri faltaşı gibi açılmış vaziyette, “İlk defa duyuyorum” dedi, sesi giderek yükseldi, “Böyle şey olur mu?! Doğru olmaması gerekir. Aklıma şu anda geleni söylemeye dilim varmıyor...”

Yanında oturan Tarım Bakanı Mehdi Eker, “Doğru efendim. Maalesef doğru” diye müdahale etti. Bunun üzerine, Gül, konuyu anlamak için soruşturmaya başladı. Çok kişi, ayrıntılı biçimde anlattı ve anlatılanları doğruladı.

O sırada Mehdi Eker, Kızıltepe, Şırnak, Mardin, Silopi, Cizre gibi yerlerde sınavın iptal edilerek Kıbrıs’ta yapıldığını söyleyince, Cumhurbaşkanı “Ne!” diye bir mini-çığlık attı, “Bari Münih’te olsaydı” diye asabi biçimde dalga geçti. “Kıbrıs ayrı bir devlet kardeşim, böyle şey olur mu” diyerek söylenmesini sürdürdü.
Bu “skandal uygulama”ya İlber Ortaylı’nın sözlerinin neden olduğu ve bunun bir YÖK kararı olduğu bildirilince de, Cumhurbaşkanı Gül yatışmadı. “Bunu ilk defa burada duyuyorum. Döner dönmek çağırıp konuşurum herkesle. Bunların zihinlerde bırakacağı tortunun maliyeti çok yüksek olur” değerlendirmesiyle tepkisini dillendirdi.

* * *

Haberin Devamı


Ta Umman’dan Cumhurbaşkanı Gül’ün bu akşam Ankara’ya vardıktan sonra, hafta sonuna kadar Türkiye’de ne yapacağını bilebiliyoruz:

1. Ahmet Türk’ü arayacak. Gül-Türk görüşmesinden, Ahmet Türk’e karşı girişilen çirkin saldırganlığın yol açabileceğinden tam ters yönde hayırlı sonuçlar da çıkabilir.

2. Cumhurbaşkanı, YÖK ile Kızıltepe skandalını görüşecek ve YÖK’ten, Türkiye’nin bir bölgesinde “devletin iflası” anlamına gelen, adeta bunu deklare eden adımın hesabını soracak.

Umarız öyle yapar. Umarız Umman’daki öfkesi Türkiye’ye döndüğünde de “hesap sorma” yönünde sürer.

Aksi halde, Samsun’da Kürt siyasetinin en sağduyulu aktörü Ahmet Türk’e saldırıp burnunu kırmak, eş zamanlı olarak Güneydoğu’daki çocuklara üniversiteye girişte kabulü ve anlatılması mümkün olmayan bir “ayrımcılık” uygulamak sonucunda, Kürt sorunu içinden çıkılmaz mecralara girecek.

“Açılım”ın Samsun’da kirlenmesine, Kızıltepe’de sakatlanmasına yol açıldığı takdirde,  Türkiye’nin Umman’a kadar açılmasının bir hükmü kalmayabilir.

Belki de, Gül’ün Umman ziyaretinin en önemli sonucu, Türkiye’de Kürt halkına yönelik saldırganlık ve ayrımcılığa ilişkin bir duyarlılık ile dönecek olması oldu...

Yazarın Tüm Yazıları