H1N1 virüsünün bildik grip virüslerinden daha hızlı yayılıp, daha çabuk bulaştığı doğru ama ben sorunun henüz “salgın hastalık” boyutlarına geldiği kanaatinde değilim ve çoğu arkadaşım gibi tehlikenin önemli ama fazla abartıldığını düşünüyorum.
Eldeki bilimsel veriler sorunun ciddi olduğunu, koruyucu önlemlerin eksiksiz uygulanması gerektiğini gösteriyor ama problemin korku boyutlarına vardırmanın da anlamı yok. Yoksa insanlar hastane kapılarında birikmeye, doktorlara, eczanelere hücum etmeye devam edecek. Ortalık daha da karışacak... Bir nokta daha var... “Bir musibet bin nasihatten iyidir” sözünün ne kadar haklı olduğu bir kez daha anlaşılıyor. Çünkü bu kötü sürprizin bazı iyi yanları oldu. Mesela yıllardır üzerinde hassasiyetle durduğumuz temizlik ve kişisel bakım önlemlerinin (bunların tümü kısaca “HıJYEN” olarak adlandırılıyor) ne kadar önemli şeyler olduğu nihayet anlaşıldı. Bu önemli tehdit sayesinde milletçe el, yüz ve ağız temizliğinin, öksürüp aksırırken ağzı burnu kapamanın ve beden temizliğine özen göstermenin ne kadar etkili olduğunu öğrenmiş olduk!
NELERE DİKKAT EDECEĞİZ?
Mikrobik hastalıklardan bulaşmayı önleme ve bunların yayılmasını sınırlamada, hijyenin özellikle kişisel temizlik ve bakımın çok büyük bir önemi var. Her gün düzenli duş almak, dişleri sık sık fırçalamak, ağız, boğaz temizlemek, yemeklerden önce ve sonra elleri yıkamak, şüpheli biriyle temas halinde bu yıkamayı bol suyla ve 20-30 saniyeye varan ciddi bir temizlik haline getirmek, domuz gribinin yayılmasını önlemede çok etkili önlemler.
Ayrıca olur olmaz yerlere burnunu temizlememek, tükürmemek, ağız ve burunu temizlerken tek kullanımlık mendillerden istifade etmek de son derece önemli noktalar. Antiseptik solüsyonlardan faydalanmak da tabii ki faydalı. Ama bu solüsyonlar oldukça pahalı ve ciddi bir “sabun-su temizliğine” çok fazla bir ilave kazanç getirmiyor. Krizin farkına varmadan yaptırdığı bazı yanlışlar da var. Mesela stoklama alışkanlığımız bu krizde de hemen kendini gösterdi. Başkalarının ihtiyacı olabileceğini düşünmeden evlerinde antigribal ilaç hatta tamiflu stoklayanlar oldu.
Anlatılanlara göre eczane ve marketlerde antiseptik mendiller bile güç bulunuyormuş. Birçok insan “bağışıklığımı güçlendireyim” diye lüzumsuz yere vitamin mineral ve bitkisel destek kullanmaya başlamış. Aktarların önünde “tarçın, zencefil, karahindiba kuyrukları” oluşmuş. Bunların hastalıkla mücadelede herhangi bir faydası yok. Domuz gribine karşı doğrudan koruduğu gösteren herhangi bir vitamin mineral bitkisel destek de mevcut değil.
KEFİR VE YOĞURTTAN FAYDALANIN
Domuz gribinden korunmak istiyorsanız, kişisel temizliğinize ve genel hijyen kurallarına dikkat etmelisiniz. Beslenmenize, istirahatınıza özen göstermeli, ota çöpe vitamine minerale harcayacağınız paraları taze sebze ve meyvelere, süte, yoğurda, kefire, yumurtaya harcamalısınız. Ben diyet uzmanlarını dinledikten sonra kefir konusuna fena halde takmış durumdayım. Kefirin yararlarını, kliniğimizin baş diyetisyeni Nilüfer Bayram çok güzel özetlemiş. Nilüfer Hanım’ın yazısını dikkatle okumanızı, hijyen kurallarından ayrılmamanızı ve kendinize iyi bakmanızı tavsiye ediyorum.
Kefir neden faydalı
Kefirde doğal olarak bulunan bakteri ve mayalar, bağırsaklara ulaştıklarında vücudun iç dengesini iyileştiriyor, bağırsak içi “faydalı-zararlı mikrop” dengesini “faydalı olanlar” lehine çeviriyor. Kefirde bulunan bu mikroplar, bedenle işbirliğine giren ve zararlı mikropların faaliyetlerini sınırlayan, onları hareketsiz bırakan, aynı zamanda zararlarına karşı bağırsak duvarını neredeyse bir zırh gibi saran özelliklere sahip. Bu bakterilerin sindirimi kolaylaştırmaya, kan şekerinde ve kolesterolde yükselmeleri engellemeye güçlerinin yettiğini de çok iyi biliyoruz. Kefiri önemli kılan faydaların başında ise bağışıklık sistemine verdiği ilave güç geliyor. Kefir yalnız sindirim sistemini mikroplardan korumuyor; gribe, bronşite, hatta idrar yolu enfeksiyonlarına yakalanma ihtimalini bile azaltıyor. Düzenli kefir yemek-içmek, her türlü mikroba karşı daha güçlü bir bağışıklık sistemine sahip olma anlamına geliyor. ışte bu nedenle domuz gribi tehdidine karşı özellikle bugünlerde kefirden daha fazla faydalanmanızı tavsiye ederim. Kefirin besin değerini de ciddiye almakta fayda var. Mineral ve protein yapı taşı aminoasitlerden de zengin bir besin. Ayrıca B1, B12, E, D ve K vitamini de bol. Kefirin kalsiyum ve magnezyumdan güçlü bir yiyecek olduğunu da unutmamak lazım. Dyt. Nilüfer BAYRAM
Ara öğün şart mı
“Az az, sık sık” önerisini duymayan yoktur. Peki bunun nedenini hiç merak ettiniz mi? ışte yanıtı: Kişinin bir günde alması gereken toplam enerji miktarı (kalori miktarı); kilo, boy, yaş, cinsiyet, sağlık durumu gibi birçok nedene bağlı olarak değişkenlik gösterir. Burada önemli olan, alınan kalorinin yeterli ve dengeli bir biçimde üç ana ve üç ara öğüne bölünmesidir. Alınan kalori sadece birkaç öğünde tüketilirse, bir öğünde alınan enerji vücudun o andaki ihtiyacından fazla olabilir. Aynı zamanda bir öğünde tüketilen fazla enerji insülin salgısını artırmakta, artan insülin salınımı ise o öğünde kullanılamayan enerjinin yağ şeklinde depolanmasına neden olmaktadır. Az az, sık sık yemek yenildiğinde daha az insülin salgılanmakta ve enerjinin büyük bir kısmı yağ olarak depolanmak yerine günlük aktiviteler için kullanılmaktadır. Sağlıklı kilo vermenin ve ulaşılan hedefin sürdürülebilmesinin basit ama etkili bir anahtarı “az az sık sık” yemektir! Reflü gibi sağlık problemleri olanlar, akşam yemeğinden sonraki ara öğünü günün daha erken saatlerine alabilir veya tamamen kaldırabilir. Hipoglisemi problemi olanlar ise bu öğünü özellikle tüketmeli, atlamamalıdır. Dyt. Güneş AKSÜS