Gazetecilerle kavga etmemeli

BU ilk değil. Başbakan Tayyip Erdoğan daha birkaç gün önce Paris’teyken kendisine soru soran arkadaşımız Mine Kırıkkanat’ı ‘Siz gazeteciydiniz değil mi’ diyerek terslemişti.

Kimi zaman beğenmediği bir soru karşısında, gazeteciye ‘içki kokuyorsun’ diyen, Yalçın Doğan’ın sütununda yazdığı gibi gazeteciyi arkasından karalamaya kalkan Başbakan’ın tahammülsüzlüğü görülen o ki tırmanışa geçti.

Başbakan, Radikal muhabirinin sorusuna kızınca da, ‘Siz de çok radikalsiniz’ gibisinden kelime oyunlarına başvurdu, kendisini alamayıp ‘haddinizi aştınız’ı yapıştırdı.

Çok kötü bir üslup olması bir yana bu yanıt, Başbakan’ın hesap vermekten gocunduğunu ortaya koyuyor.

Genelde daha önceki hükümetler de aynı duyguyu taşırdı. Ya bizdensin ya değilsin. Soru sordun mu, eleştirdin mi vatan hainliğine kadar uzanırdı yol.

AKP Hükümeti’nde ise bu ruh hali daha baskın.

Haddini bil uyarısı, basın ile ilişkinin, parti hiyerarşisi içinde bir alt üst ilişkisi gibi olmasını isteyen zihniyetin uzantısından başka bir şey değil. ‘Andıç’cı zihniyetle de buluşan bir anlayış.

Oysa biz gazeteciler, siyasetçilerle öyle bir hiyerarşi içinde olamayız. Olmamalıyız. Eğer, bu ülkede gerçek basın özgürlüğünden söz edilecekse, halkın objektif haber alma hakkına saygı gösterilecekse, her şeyden önce gazeteciliğin mesafe mesleği olduğunu hepimiz, siyasetçisiyle, gazetecisiyle, gazete sahibiyle hepimiz çok ama çok iyi bilmeliyiz.

Hiç de kolay olmasa da, kendi yaşamlarımızda yalnızlık ve kimsesizlik gibi bir bedel ödesek de, biz gazeteciler ‘kimseden yana’ ya da birilerine karşı olamayız.

Bizler birileri için, aralarında siyasetçiden simitçiye kadar herkesi bulunduğu okurlarımız, izleyenlerimiz için haberin, gerçeğin peşinde koşarız ancak.

***

RADİKAL muhabirinin sorduğu soru, Sakarya’daki feci tren kazasıyla ilgili ilk akla gelen sorulardan biriydi.

Çünkü, bu hükümet tren yollarına sahip çıkmış, yerel seçimler öncesi bu sloganla propaganda yapmıştı. Bu kötü bir şey mi hayır. Buraya kadar kimsenin itirazı yok. Ama kazayla ilgili olarak kamu oyun vicdanında, siyasi amaç uğruna önlemlerin göz ardı edildiği şüphesi doğmuşsa bir kere, gerçeği ortaya çıkaracak tarafsız soruşturma daha da gerekli hale gelmez mi?

Başbakan, ilk andan itibaren savunmaya geçiyor ve ‘elli yıldan beri bu yolda kazalar olurdu, kimse bu şekilde tepki göstermezdi’ diyor. Ama artık insanlar tepki gösteriyor. Çünkü tesadüfen yaşamaktan bıktı insanlar; güvence istiyorlar, herkesin işini iyi yapmasını bekliyorlar, yapmayınca da hesap soruyorlar.

Başbakan bu tepkiyi, bu isyanı ‘ideolojik’, siyasi tavır olarak yorumluyor.

Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın basın toplantısını televizyondan dikkatle izledim, o da savunmadaydı.

Şimdi bu kadar siyasal olan bir olayla ilgili soruşturmanın selametine nasıl güveneceğiz biz?

***

AKP Hükümetinin, Avrupa Birliği hedefinde gösterdiği ilerleme gayreti ile Başbakan’ın eleştiriye tahammülsüzlüğü çelişiyor.

Bu tren kazası, 50 yıldır ola gelenlerden çok farklı. Çünkü tren yollarına öncelik verdiğini söyleyen bir hükümet var karşımızda, çünkü artık insan gibi yaşamak isteyen bir halk var bu ülkede.

Başbakan gazetecilerle kavga etmemeli. Başbakan halkın kafasında da, onun hoşuna gitmeyecek sorular olabileceğini aklından çıkartmamalı.
Yazarın Tüm Yazıları