Fransızca şarkı söylemeye hazırlanıyor

Bu haftaki pazar röpella’sının öznesi Fırat Çelik.

Haberin Devamı

Gizli özne ise çok: Kardeş Türküler, Tunceli-Paris hattı, bar tuvaleti kuyrukları, garajistanbul ve Fransızca şarkılar...
O zaman yazıya başlamadan önce Edith Piaf’tan gelsin:
Je veux seulement oublier et puis je fume (Sadece unutmak ve üstüne bir sigara tüttürmek istiyorum).
Fransızca şarkı söylemeye hazırlanıyor
Söz konusu Fırat Çelik olunca, “Beraber ıslandık yağan yağmurda” diye yuvarlanıp giden, istemeden iktidar gülü olmuş o alaturka şarkıyı terennüm etmezsem olmaz.
Çünkü hakikaten beraber ıslandık!
Bir yaz ortasıydı. Boğaz kenarıydı. Yağmur tropik cinstendi, durmak bilmemişti.
Ama biz yine de Kardeş Türküler’i dinlemeye devam etmiştik Kuruçeşme Arena’da. Kimler?
Fırat’ın arkadaşları ve benim arkadaşlarım...
Hayır canım, öyle eski tanışık filan değiliz.
Gel gör ki Kardeş Türküler olunca mevzu, işin içine bir de halay girince tanışıyorsun işte. (Tam da burada yaşasın halkların kardeşliği naraları yükselsin içinizden ve coş coş: Caney caney caney, işte meydaney...)

YAZIN TUNCELİ’DEYDİ
O gün bugündür Fırat Çelik’i görmemiştim.
Nihayet geçen hafta, ev sahipliğini bizzat üstlendiği garajistanbul’daki Cult Film Club partisinde karşılaştık.
Kardeş Türküler konserinde gitmeyi çok istediğini söylediği Tunceli’ye bu yaz gidebilmiş.
Önce uzun uzun onu anlattı.
Malum, Fırat’ın kökleri Tuncelili.
Şimdiye kadar hiç görmediği Tunceli’ye, özellikle de köylerine bayılmış. Yavaşlamış, sakinleşmiş ve bol bol fotoğraf çekmiş.
Bugünlerde ise “Firuze” dizisiyle meşgul.
Salaklık edip, “Aa hiç izlemedim” deyince, “Daha yeni başlıyor” yanıtını verdi Fırat gülerek.
Sonra dizinin fragmanını izletti iPhone’dan.
Bütün konuyu şıp diye çaktım, çok zekiyim! Fırat zengin aile çocuğunu oynuyor. Ama onun karakteri yerli dramalardaki bildik zengin aile çocukları gibi değilmiş.
Tam aksine içinde bulunduğu hayattan, sahtelikten hoşnut olmayan bir genci canlandırıyormuş.
Ve şu sıra koma tatilindeymiş Fırat!
Oynadığı karakter arabayla kaza yapıp üç-dört hafta mı ne, komada kalacakmış. Dolayısıyla oynadığı sahneler pek azmış.
Bence yerli dizi oyuncuları senaristlere yatıp kalkıp dua etmeli. Bir karakterin komadan çıkması en az beş bölüm sürüyor, o esnada gel keyfim gel...

KEVIN SPACEY ÖNÜNDE PERFORMANS

“Firuze” bir yana Fırat Çelik’in kariyerinde esas ilgimi çeken Fransa ayağı. Malum, Fatmagül’ün yavuklusu olarak yerli dizi kara deliğine düşmeden evvel Fransa’da oyunculuk yapıyordu Fırat.
Oynadığı tiyatro oyunlardan biri mesela “Otomatik Portakal”.
Hani Stanley Kubrick’in de zamanında filmleştirdiği, Anthony Burgess’in ünlü romanı.
“Kevin Spacey’nin önünde oynamış ve çok heyecanlanmıştım” diye anlatıyor Fırat o günleri.
Peki yeniden tiyatro yapmak ister mi?
“Şu an değil, ama Fransa’ya dönünce yeniden mutlaka. Hatta burada da yapabilirim.”
Evet, eninde sonunda Paris’e dönmeyi planlıyor Fırat.
Şimdilerde ise arada bir Paris’e gidiyormuş.
Anne babası hâlâ orada. İki ülke arasında gidip gelmekten ise memnun.

FRANSIZLAR’I ÇEKİŞTİRMECE

Ama pek yakında Fransız yanını daha çok ortaya çıkaracak bir projesi var: Fransızca şarkı söylemek!
Zaten gitar çalıyormuş. Kendi kendine evde söylüyormuş.
Klasik olmuş Fransız şarkıcılarından favorisi ise Jacques Brel.
Yeri gelmişken: Fransızca çok seksi bir dil. Fransızlar’ın adres soran turistlere neden İngilizce değil de ısrarla kendi dillerinde yanıt verdiklerini gayet iyi anlayabiliyorum.
Fransızca’dan sonra İngilizce yavan.
Milliyetçiliklerinde haklılar yani.
Bir keresinde (yine anılar tüneli) Paris’teki bir barın tuvalet kuyruğunda Fransızca uydurarak konuşmuştum, çok zevkliydi. Uyduruk cümlelerime bıdı bıdı yanıtlar verebilen yanı başımdaki hiç tanımadığım Fransız arkadaşı bugün bile minnetle anarım. Olaya Fransız kalmadığım için...

“ŞU AN ÇOK İYİ DEĞİL MİYİZ?”

Bu arada Fırat’la konuşa konuşa garajistanbul’un dışına çıkıyoruz. Hava soğuk. Fırat bir yandan sigarasını tüttürüyor.
Film karesi gibiyiz.
Diyorum ki, “Şimdiye kadar yaşadıklarının ışığında hayata dair en baba çıkarımın, felsefen nedir?”
Düşünüyor, düşünüyor. Ve şöyle yanıt veriyor:
“Mutlu olduğum her an gülümseyerek söylediğim bir laf vardır, şu an çok iyiyim.
Eğer sevdiklerimle berabersem de mutlaka, ‘Şu an çok iyi değil miyiz?’ diye sorarım. ‘Çok iyiyiz abi’ derler.
Bence bu şükran dolu bir cümle. Aynı zamanda huzur ve motivasyon da var. O an iyi olduğunu bilmek her şeyin ötesinde. Yeterli.”

Yazarın Tüm Yazıları