Paylaş
NE biçim bir ülke burası anlayamıyorum. Hiçbir şey olması gerektiği gibi değil.
Tavuk üreticileri arıyor.
Hepsi batmak üzere.
‘‘Tavukta para var’’ diyen tavukçuluğa soyununca şimdi fiyatlar maliyetin altına inmiş.
Denetleyici ve düzenlemeci olması gereken devlet ise seyirde.
Türkiye'de birçok ilin ve ilçenin neredeyse tek geçim kaynağı tavukçuluk.
2.5 milyon kişi bu yoldan geçiniyor.
Ve tavuk aslında 1 milyon lira civarındaki fiyatıyla ete karşı sağlıklı ve ucuz bir alternatif.
Ancak arz-talep dengesizliği nedeniyle aşırı düşen fiyatlar ve devletin arttırdığı maliyetler yakında tavukçuluğun sonu olacak.
Tek çıkış yolu özellikle BDT ülkelerine ve Romanya'ya, Bulgaristan'a yapılacak ihracat.
Fakat o da neredeyse imkánsız.
Çünkü tavuk yemi hammaddesi olarak kullanılan mısırda yüksek miktarda fon var.
Hal böyle olunca yem maliyeti AB'ye göre yaklaşık yüzde 45 oranında yüksek.
Bu aynen tavuğun dış satım fiyatına da yansıyor.
Bunun yanı sıra AB ülkeleri tavuk eti ihracatına ton başına 300 dolar teşvik verirken, Türkiye'de bu rakam 56 dolar.
Yani iç piyasaya fazla gelen tavuğun dış piyasaya satılmasına da bu nedenlerle imkán yok.
Ve böyle giderse 2.5 milyon kişi işsiz kalacak.
Devlet dolaylı veya direkt olarak yılda 600 milyon dolara tekabül eden vergiyi üreten bir sektörü kaybedecek.
Bunu önlemenin tek yolu ise ilk etapta tavuk yemi ithalatından alınan fonu kaldırmak.
Ve gerekirse ihracata uygulanan teşviki AB seviyesine çıkarmak.
Ama umudum yok.
Çünkü bunu yapmak bir yönetim işi.
Türkiye ise uzun süredir yönetilmiyor.
Ayıplı mal 600 milyon dolar eder mi?
TELEVİZYONLARDAN başladık televizyonlardan gidelim.
İhale bitti ama tartışma bitmedi.
Yasal yönler bir yana, işin bir de tüketici yönü var.
Federasyonun dünya umurunda değil ama vatandaş mağdur.
Teleon'a ‘‘Maçlar yayınlanacak’’ diye abone olan on binlerce kişi mağdur.
Bir dünya para verip uydu anteni almışlar, dekoder almışlar, üyelik aidatı ödemişler, şimdi hepsi sokağa.
Evdeki dekoderin zerre kıymeti yok.
Ne olacağı konusunda kimsenin bir fikri de yok.
Federasyon diyor ki: ‘‘Gidin tüketici mahkemesine.’’
İyi iş. 200 bin kişi tüketici mahkemesine gidecek tek tek.
Ortada ciddi bir mağduriyet var.
Sorumluluğu alan yok.
Federasyon Başkanı ve ‘‘hık’’ deyicisi ise devletin spor otoritesine küfür etmekle meşguller.
610 milyon dolara mal satan bir kuruluşun, sattığı malın ayıplı ve güvenilmez bir mal olmasına tahammülü olmamalı.
Şimdi on binler kime ve neye güvenip Digitürk'e taşınacaklar.
Ben Digitürk aldıktan iki ay sonra, ihalenin bir kez daha iptal edilmeyeceğini veya iptal edilirse benim haklarımın korunacağını kim garanti edecek!
RTÜK'e bir soru
RADYO Televizyon Üst Kurulu, maç naklen yayın ihalesinin yasal olmadığını söylüyor.
RTÜK, dijital olarak yayın taşıyan ve aktaran kuruluşları korsan kabul ediyor.
Bu nedenle de bunların katıldığı ve kazandığı bir ihalenin yasal olmadığını söylüyor.
Peki madem Digitürk yasal değil, korsan yayın yapan bir kuruluş ve madem RTÜK bunlar hakkında suç duyurusunda bulunuyor, o zaman TRT'nin o ‘‘korsan’’ platformda işi ne?
Öyle ya, Digitürk'ün 4 kanalında TRT 1, 2, 3 ve 4. kanallarının yayını var.
Devletin bir kuruluşu, nasıl oluyor da devlet adına yayıncılığı denetleyen en üst kuruluşun korsan olarak nitelendirdiği bir işin içinde yer alabiliyor..
RTÜK, Digitürk hakkında yargı yoluna gidebilir ama TRT'nin Digitürk'te yer almasını nasıl açıklar.
Çünkü TRT asıl olarak RTÜK'e bağlı. 3984 sayılı yasa TRT'yi denetim ve sorumluluk anlamında RTÜK'e bağlıyor.
Ve o TRT, o RTÜK'ün korsan dediği yerde program yapıyor.
Ya da bir başka deyişle korsan gemisinde TRT nasıl tayfalık yapabiliyor?
İlginç bir pehriz ve lahana turşusu durumu.
TRT'den bir ayıp
TRT kuruluş yıldönümü törenlerinde herkesi hatırladı da, benim TRT'den hatırladığım çok önemli birini unuttu.
Can Akbel'i.
Gece haberciliği kavramını Türkiye'ye getiren ve belki de Türkiye'nin ilk ‘‘anchormen’’ diye tabir edilen tarzda sunuculuk yapan adamını.
Benim çocukluğumun meşhur Güne Bakış'ını ya da o dönem söylediğimiz şekliyle ‘‘Kele Bakış’’ını...
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Ülkeyi akıntıda kendi başına bırakmanın o ülkeyi yönetmek anlamına gelmediğini anladıkları zaman.
Paylaş