Paylaş
Mirasını yiye yiye bitiremedik, biz biteyazdık, sen tükenmedin. Bu ne aynaymış ki, Allah’ın ışığı aşk olmuş yansıyor sırrından durmaksızın üzerimize. Hz.Şems’in ateşi yangın olmuş sende, gönülleri sarıyor. Huzurundayız yine bir Şeb-i Arus vaktinde, bize köprü oldun manada, geçebilsek ‘sıratı müstakim’den, varabilsek Rabbimize… Kavuşacağız seninle O’nun ceminde!
Bu haftaki köşem yayımlandığında fakir Konya’da gün sayıyorum 17 Aralık’a, kâh hazretin ziyaretinde kâh Konya’nın diğer velilerinin kapısında hal edinmeye çalışıyorum. Döner dönmez de bir aylığına Hindistan gezisi görünüyor ufukta. Elim boş dönmeyeceğim inşallah, sizlere de bir şeyler getirmek niyetim seyahatimden… Ne düşerse fakirin gönül sofrasına paylaşacağız, herkes nasibi kadar! Bugün ise Hazreti Mevlana Celaleddin Rumi’nin gönül sofrasından nasibimiz, yazının devamı onun eserlerinden alıntılar… En güzel sözlerini paylaşmak olamazdı maksadım, yargımı aşar keza sözlerinin güzellerini seçmek. Hazretin kitaplarını aldım yanıma, “Destur Mevlana” deyip sayfaları açıyorum, ne çıkarsa bahtımıza, buyrun:
“Kimsin?” dedim Şems-i Tebrizi’ye; “Sizim ben” dedi, “Sizim ben-sizim.”
Gönül senden razı ise ben de razıyım. Değil de gönlün senden yüz çevirmiş ise ben de çeviririm. Sana bakmam, gönüle nazar ederim. Ey can, benim kapıma onu hediye getir.
Gönülden, nutuksuz, işaretsiz, yazısız konuşan yüz binlerce tercüman zuhur eder.
Bir cevapla bütün sorular bilinir, müşkül çözülür gider.
Şükre engel olan ham umut beslemedir.
Zalim, gereken işi yapmayan adamdır.
Nur ve kemali arttıran lokma, helal kazançtan elde edilen lokmadır. İlim ve hikmet, helal lokmadan doğar; aşk ve gönül inceliği helal lokmadan oluşur.
Hangi şey ki, seni yoldan çıkarır/Küfür olsun, iman olsun birdir/Hangi şey ki, seni dosttan alıkor/Güzel olsun, çirkin olsun birdir.
Aşk dünyada ay gibi, güneş benzeri apaçık görünendir/Bu açık oluşuna karşın, kanıtlamak için arayış nedendir peki?
Ümitsizlik diyarına gitme, ümitler var. Karanlığa varma, güneşler var.
Surette sen küçük bir âlemsin ama hakikatte en büyük âlem sensin.
Kendi manevi yüzünü aynada görebilsen, Allah hakkı için söylüyorum, kendi sevgilin kendin olursun da başka sevgili aramazsın.
Gönül seni, gönül ehlinin ülkesine, ten seni su ve çamur hapsine çeker.
Bu âlem sebepler âlemidir. Sebepsiz rızık hasıl olmaz. Öyleyse talep mühimdir.
Tanrı ile oturup kalkmayı dileyip isteyen kişi veliler karşısında otursun.
Atları her seven, binici sayılmaz/Her at koşturana süvari denmez.
O her ne kadar peygamberlerden söz ediyorsa da onların mucizelerinden bahsediyorsa da onda peygamberlerin huyundan bir huy var mı? Sen ona bak, lafına bakma! Söylediklerini yaşıyor mu; onu anlamaya çalış.
Cevheri bozuk, cibiliyetsiz kişiye ilim ve fen öğretmek, yol kesiciye kılıç vermek gibidir.
Temizlerin söyleşisini ta canının içerisine çek gitsin. Onu ta canının içine dik. Gönlü hoş ve güzel olanların söyleşilerinden, tatlı sözlerinden başkasına, başka tatlı sözlere sakın gönül vereyim deme.
Onda doğma sona erdi/Şimdi aşkta doğdum/Ben kendimden daha fazlayım/Çünkü ben iki defa doğdum/Bir defa Şems’te, bir defa da aşkta.
A gerçekler padişahı, benim gibi bir münafık gördün mü sen? Dirilerinle diriyim, ölülerinle ölüyüm ben.
Ey benim canım, ey benim cihanım sen gökyüzünün de yeryüzünün de direğisin. Yüce kişiler de seni istemede, aşağılık kişiler de…
“La havle” diyorum, çaresi yok, zira senin kalbinde, benim dediklerimin zıddı olan sözler gizli!.. Madem benim sözümü beğenmiyorsun, ben sustum! Ne istiyorsan söyle sen!..
Aşk olsun! Hu
Not. Hürriyet arşivinden, 20.12.2009’da yayımlanan “Hz. Mevlana’nın düğün gecesi ŞEB-İ ARUS” yazısını okumanızı tavsiye ederim…
Paylaş