Evren’i savunmak da mı bize düşecekti

İNANAMIYORUM. Ben ki, Şili diktatörü Pinochet’den hesap sorulmasını imrenerek izlemiştim.

Bu ülkede darbeler yapılmış, insanlar asılmış, işkencelerde nesiller sakatlanmış neden hesap soran da, hesap veren de yok diye isyanlar etmiştim.

Darbe müptelalarına karşı adalet mekanizmasındaki bu duyarsızlığın bir gün, ama mutlaka bir gün değişeceğine, hukuk devleti refleksinin geç de olsa harekete geçeceğine inanmış, bunu hep istemiştim.

Bir gün gelip böyle bir yazıyı yazmak durumunda kalacağımı ise hiç aklıma getirmemiştim.

Kenan Evren’in, Sabah Gazetesi ile başlayıp diğer gazetelere yaptığı açıklamalarla devam eden ifadelerinin incelemeye alındığı, gerekli görülürse hakkında hapis cezası istemi ile dava açılması, aklıma getirmediğim o durumla karşı karşıya bırakıyor beni şimdi.

Kenan Evren’in düşüce ve ifade özgürlüğünü de mi savunacaktık? Gerekirse evet.

İşte şimdi gerekiyor.

Hele, bazı genç meslektaşlarımızın, Kenan Evren ile birlikte, onun fikirlerini tartışmaya başlayan ve destek veren köşe yazarları hakkında da soruşturma açılması için "bu gidişe dur diyecek birileri yok mu?" nidalarıyla savcıları göreve çağırmaları beni ürkütüyor.

Evren’in ne dediği bile tam anlaşılmış değil. Federalizm mi, eyalet sistemi mi, mahalli yönetimlerin güçlenmesi mi tam net olmayan bazı önerileri gündeme getiriyor eski cumhurbaşkanı.

Olabilir, bir insan bir öneriyi tam olgunlaştırmadan da tartışma açamaz mı?

Türkiye’nin tarihine bir dönem damgasını vurmuş bir kişi, bir şeylerin tıkandığını söylüyor ve çözüm üretiyor.

İzin yok. Darbelerin özgürlükleri boğan tortusunu ağır ve yıpranmış bir asker kaputu gibi hálá sırtında sürüklüyor bu toplum.

Emir komuta zincirine böylesine bir gönüllü prangalanma inadı hangi demokraside var bilmiyorum doğrusu.

Kafalarda, herkesin kendisine uygun emir komutları var. Onlara uyulmalı. Sorgulamaya kalkan, emri veren de olsa derhal izlenmeli, soruşturulmalı, susturulmalı.

***

TÜRKİYE
’de yerel yönetimlere önem veren, anlayış yeni değil. Son otuz yıldır gündemde. Eski girişimler bölük pörçük ortaya atılıyor. Ben de oniki yıl önce yedinci beş yıllık planı anımsıyorum. Orada yepyeni bir yapılanma biçimi gündeme getiriliyordu.

Eğitimden, yönetime yerelleşmenin önü açılıyor, yerel yönetimlerin iktidarı genişletiliyordu. Ama raporun bu yönü hiç dikkate alınmadı.

Ama bugün gidin bir belediye başkanı ile konuşun. Bakalım, sadece Kürt kökenliler ya da dini referansları öne çıkaranlar mı yerel yönetimlerin iktidar sınırlarının genişletilmesini isteyenler?

Yeniden yapılanma ihtiyacı Türkiye’de uzun zamandan beri hissediliyor, planlar hazırlanıyor. Ne yazık ki değişim korkusu, doğru dürüst ve ortak çıkara uygun bir yol haritası yapılmasına izin vermiyor.

Zaman geçiyor, sıkıntı büyüyor, sorun derinleşiyor ama tartışma açılmıyor.

Ne kadar çok laf üretiyorsak, ifade ve düşünce özgürlüğünden de o kadar çok korkuyoruz.

***

İFADE özgürlüğünün önemini en iyi biçimde yansıtan sözlerden ikisi aklıma geldi. İlki, Musevi kökenli Hollandalı düşünür Erasmus’tan. "Özgür bir devlette, diller de özgür olmalı" demiş beşyüzonbir yıl önce. 1516’da.

İkincisi de yirminci yüzyılın büyük yazarlarından George Orwell’a ait. Hayvanlar Çiftliği’nin önsözünde şöyle yazmıştı:

"Özgürlük, insanlara duymak istemediklerini söyleyebilme hakkıysa eğer, bir anlam ifade eder."

Ama biz sadece duymak istediklerimizi söyleyenlerin konuşmasına izin veriyoruz.

Diğerlerini susturmazsak rahat etmiyoruz. Kenan Evren bile olsalar!
Yazarın Tüm Yazıları