Eee, hani şevketmeâb?

AĞAM yok, paşam yok, beyim yok, efendim yok, hocam yok, hocaefendim yok, şeyhim yok, şahım yok, padişahım yok, başkanım yok.

Kul değilim, mal değilim, bende-i halka begûş (kulağı halkalı köle) değilim.

Haberin Devamı

Bir adım, kimliğim, mesleğim var.

Tarihimin bir parçası olan saltanat ailesine saygısızlık etmem fakat tepsi gibi kafamın üstünde de taşımam.

Sırf onları değil, kimseyi taşımam.

21’inci yüzyılda birey olan, daha da özgür birey olmayı isteyen “yasalara uyumlu” bir vatandaşım, o kadar.

Her “kendince tarihe meraklı okur”un yapabileceği gibi Osmanlı tarihiyle ilgili kitapları toplar, okurum.

Raif Ogan’ın neredeyse mizahî Abdülhamid savunması kitabı “Sultan II. Abdülhamid ve Bugünkü Muarızları”nı da okurum, Necdet Sakaoğlu’nun “Bu Mülkün Sultanları”nı da.

Abdülhamid’in havagazı şebekesini yaygınlaştırmak, meslek okulları açmak gibi faydalı icraatını da bilirim (Eh artık biri de yapsaydı canım!), tahttan indirilme
korkusuyla yarattığı baskı ortamını da.

* * *

Abdülhamid’in torunu Osman Nami Osmanoğlu 92 yaşında vefat etti, devlet erkânının katılımıyla İstanbul’da toprağa verildi.

Allah rahmet eylesin.

“Kimdir, nerede yaşamıştır, nasıl bir adamdı?” diye merak edenler, Murat Bardakçı’nın Habertürk’te 16 Temmuz’da yayınlanan bilgi dolu makalesini okusun.
Bu konuda daha enteresan bir yazı okumak isteyenler de Engin Ardıç’ın Sabah’ta 19 Temmuz’da yayınlanan yazısına baksın.

Engin Ardıç konjonktüre kuvvet kantarın topunu savura savura yazmış yine; canı sağ olsun, Pardayanlar’ın hatırı var...

Ama “saltanat jargonu”na göre abartsan abartsan Osman Nami Bey diyerek anabileceğin zât-ı muhteremi “Osman Nami Osmanoğlu Efendi Hazretleri” diye anmış.

Baktım rahmetliyi böyle anan bir bende daha yok.

“Gönlü zengin yazar, yaşarken duyamadığı ve büyük ihtimal duyamayacağı bu hitabı esirgememiş Osman Nami Osmanoğlu’ndan aferin ona, bravo ona” deyip geçmek de var.

Fakat “şevketmeâb”ı, “uluların ulusu”nu, “iki çarpı iki cihan hâkimi”ni filan eksik bırakmış, hatırım kaldı.

Engin Ardıç’ım çok yaşa.

Hakikaten.

Haberin Devamı

Nihat Özdemir’le Can Dündar’ın hakkını da yedirmem arkadaş

GAZETELER sabah kahvesine yetişene kadar internetten duruma bakıyorum.

Hürriyet’in web sayfasında tepede “Kortta hezimet” haberini görünce fareyi tıklattım.

Bodrum’da bir çiftler tenis maçı.

Bir tarafta Fatih Çekirge ve Osman Müftüoğlu, diğer tarafta Nihat Özdemir ve Can Dündar.

Fatih Çekirge ve Osman Müftüoğlu Galatasaraylı, Can Dündar ve Nihat Özdemir ise -belirtmeye bile gerek yok aslında- Fenerbahçeli.

Fatih Abi ve ocakbaşı arkadaşım Osman Bey ile samimiyetim var. Can Dündar’la karşılaşırsak herhalde kafa eğerek ve gülümseyerek selamlaşırız, Nihat Bey’le ise biri tanıştırmazsa bu dünyadan tanışmadan göçüp gideriz.

Cimbom takımı, Fener takımını kortta 2-0 ile geçmiş. Yiğit güreşe doymamış, kılık değiştirip gelmiş bir daha mağlup olmuş.

Buraya kadar durum normal. Hem Cimbom yenmiş, hem de sahadaki kadro canımın içi.

Fakat hurriyet.com.tr’deki üsluba itirazım var.

Kardeşim hem yenmişsiniz adamları hem de dalga geçerek yazmışsınız.

Objektif damarım kabardı, mazluma sahip çıkasım geldi...

Nihat Özdemir’le Can Dündar’ın hakkını da savunmak gerek.

Varsa bir itirazları o habere elektronik posta güvercini savursunlar bana doğru.

Fener’in hakkını da yedirmem bir Cimbomlu olarak.

Haber fazla ezici.

Bir sonraki maçta da (Bodrum’a prensip olarak gelmem, ona göre) İstanbul’da kort kenarına otururum, objektif bir maç yazısı çıkartırım.

Üzülmeyin Nihat Bey, yıkılmayın Can Bey...

Kutlarım Osman Bey, yürü be Fatih Bey!

Yazarın Tüm Yazıları