Edebiyat tarihinden haberdar olmak lazım

KAR yağarken, büyük şehirlerde oluşan karamsan atmosferin dışında kalırım.

“Kar şehri esir aldı”, “Şehir kara teslim” gibi korkutucu başlıklar hiç ilgimi çekmez. Çoğunlukla kar üzerine birçok şiir belleğimde art arda dönenip durur. Sanki bir kar şiirleri antolojisi düzenlerim.
Ama bu şiirlerden ezberimdeki dizeleri okurken, bir tür sıralama da yaparım.
Birinci sırada Cenap Şahabettin’in Elhan-ı Şita şiiri gelir.
O şiirin tamamını bulur, tadını çıkara çıkara okurum, lapa lapa yağan kar bu olağanüstü şiire eşlik eder. Tıpkı şiirin ona eşlik ettiği gibi...
Bu şiiri okurken, yeni kar şiirleri yazmak isteyenlere ne söyleyeyim diye düşünürüm.
Salık vereceğim şudur.
Eğer bir kar şiiri yazmak istiyorsanız, Cenap Şahabettin’in Elhan-ı Şita’sını okuyup anlamanız şarttır. Bir dönemin en iyi şiirlerinden/şairlerinden biridir, o yazılmasaydı, acaba ondan sonra gelenler, o kadar iyi kar şiiri yazabilirler miydi?
“Eşini kaybeyleyen bir kuş
gibi kar
Geçen ilkbahar günlerini arar.”
Dil engelini de aşmak gerekir, karı seyreden, kar şiirini okumak isteyen de, sözlüklere bakıp, zahmet ihtiyar edip, bu şiiri okumalı, anlamalıdır.

İŞTE, bu şiiri öğrendikten sonra, benim gibi, kar üzerine yazılan diğer şiirleri okuyabilirsiniz.
Yazıldığı yıllardan sonra başka şairlerin yazdıklarını okuduğunuzda, aynı kar’a bakarken, neler hissettiklerini, neler duyumsadıklarını Elhan-ı Şita ile mukayese etmeyin, ama onun başlattığı çizgiyi izleyin.
Ama Cenap Şahabettin’in şiirini okuduktan sonra sırayı şaşırmayın, mutlaka ardından Ahmet Muhip Dıranas’ın Kar şiirini okumalısınız.
Türk şiirine artık Fransız şiirinin etkisi ulaşmış, dahası iyice yer etmiştir, biraz Baudelaire’i anımsayacaksınız. İkisi de duygusal izler taşır, ama duygunun da ayrı ayrı anlayışlarda çeşitlenmesinin tadına varacaksınız.
Cenap Şahabettin ile Ahmet Muhip Dıranas’ın aynı kar yağışı karşısında hissettikleri ve bunu dile getirişlerindeki fark, hem edebiyatın zenginliğini hem de kar yağışının güzelliklerini gözler önüne serecektir. Cenap Şahabettin’deki bireysel ve nispeten romantik hüzün, Dıranas’ta Anadolu’dan çıkıp dünyayı sarar, yer yer gerçeküstü bir tutum sergiler. Baudelaire’in sıkıntısını duyumsarsınız.
Edebiyat tarihinin lüzumunu bir kez daha anımsatalım mı?
Kar şiirlerinin, önemli bir çağrıştırıcısı vardır, kuş! Cenap Şahaettin’in şiirinde de, Cahit Sıtkı Tarancı’nın, Metin Altıok’un şiirinde de kuş karın trajiğidir.
Tarancı’dan: “Esiyor tane tane yine beyaz rüzigâr/ Söyleyin hangi kuşun kanatları yolundu?/ Yine hangi ağaçtan döküldü bu yapraklar?”
Metin Altıok’tan: “Birikti bir çamaşır ipine bile./ Saçaklardan sarktı,/ Attı kendini gürültüyle yere,/ Kimse sahip çıkmadı;/ Yığıldı kaldı duvar diplerine./ Yalnız kuş ayakları/ Bastılar incelikle göğsüne.”
Edebiyat tarihindeki kar şiirlerinin zengin çağrışımları aslında bize edebiyat tarihinin de önemini hatırlatıyor. Cenap Şahabettin’in Elhan-ı Şita şiirini bilmeden, Ahmet Muhip Dıranas’ın Kar şiiri ne kadar keyifli gelebilir yahut Ataol Behramoğlu’nun şiirini nasıl tam anlayabiliriz? Edebiyat tarihinin lüzumu üzerine, Ortega Y Gasset’nin Sanatın İnsansızlaştırılması ve Roman Üstüne Düşünceler kitabındaki görüşünü okuyalım, parantez içlerini benim ilave ettiğim paragraf, düşüncemizi destekliyor: “Ama şu var ki, [genç yazarlar] romanlarını yazmaya girişmeden önce uzun süre dehşete kapılmamaları durumunda, [kendinden önceki mirasın] sonradan o taş ocağının o gizli, derin damarlarının izini [özgün konu ve anlatımları] bulabileceklerinden kuşkuluyum. Çünkü bu türün üstüne günümüzde yüklenmiş çağların ne mene ağırlığı olduğunu önceden algılamayan kişiden hiçbir şey beklenemez.”

ATAOL BEHRAMOĞLU’nun Beyaz, İpek Gibi Yağdı Kar şiirinden dizelerle bitirelim:
Beyaz, ipek gibi yağdı kar
Bir kız kardan hafif adımlarıyla yürüyüp geçti hayal içinde
Arkadaşlarımı düşündüm, sevgili şeyleri
Sanki her şey bizimle var ve bizimle olacak
Beyaz, ipek gibi yağdı kar
Bir kız kardan hafif yüreğiyle
Geçip gitti güvercinleri anımsatarak.
Uzaktaki şehir
Uykuya dalmıştır şimdi.
(...)
Yazarın Tüm Yazıları