Anne-babaların kafalarının karışmasının en önemli nedeni, çocuk eğitimi konusunda fazla kitap okumaları...
Çocuk yetiştirmek kitapla olacak bir iş değil. Çocuklar teknik kurallarla yetiştirilemiyor. Psikologlar bana kızacaklar ama ne zaman çocukların psikolojileri, anne-baba ilişkileri ile ilgili bir konu gündeme gelse hep aynı örnek veriliyor: "Tanıdığım tüm psikologların çocuklarıyla sorunları var." Aslında onları çok iyi anlıyorum. Bu işin eğitimini alıyorlar. Ama hayat bambaşka sürprizler yapıyor. Kitapla, hayat birbirine uymuyor. "Bu durumda çocuğum bu tepkiyi vermeli, ben de bunu söylemeliyim" diye kendi kendine iç diyalog kuran uzman ebeveynler, çocukları farklı bir söylem geliştirince şaşırıp kalıyorlar.
Anne olduğum günden beri hep aynı şeyi söylüyorum. Her çocuk farklı ve her çocuğa farklı strateji geliştirmek gerek. Öyle "Ben çocuğumu tanıyorum, stratejimi belirledim" demekle de olmuyor. Sonuçta çocuk büyüyor, gelişiyor, değişiyor, talepleri farklılaşıyor. Siz aynı stratejiyi uygulayınca da sökmüyor.
Sanıyorum gelenekleri de göz ardı ediyoruz. Oysa ailelerde büyük kırılmalar yaşamadan biraz gelenek, biraz yaratıcılık biraz da sağduyuyla yeni bir senteze gidilebilir. Anne-babaların yanıldığı konu şu: Çocuk yetiştirmenin bir kuralı olduğunu zannetmek! Oysa böyle bir kural yok. Çünkü her çocuk farklı, her çocuğun kendine has özellikleri var.
Yeni bir sentez oluşturun
Konunun uzmanları bu farklılığı çok net bir örnekle anlatıyorlar. Kaynayan bir su düşünün. İçine bir yumurta ve havuç attığınızda kaynayan su yumurtayı sertleştirir, havucu yumuşatır. Eğer çocuk yetiştirme kitabında suyu kaynatma gibi bir kural olsa, çocuğunuzun havuç mu, yumurta mı olduğunu bilmeniz gerekir. Bu nedenle sabit kurallardan yola çıkarak çocuk yetiştirmemek gerekiyor.
Arkadaş toplantılarında bir probleme çözüm arandığında anneler "Böyle bir sorunla karşılaştığımda ben şunu yaptım, çok etkili oldu şekerim. Sen de dene!" diyebiliyor. Diyor da bakalım o çocuk kendi çocuğuyla aynı karakter özelliklerini mi taşıyor? Ya ters teperse ne olacak?
Eğer çocuğunuzla ilgili bir problemi çözemiyorsanız doğaya bakın. Doğanın dengeyi nasıl kurduğu önemli... Talim ve Terbiye Kurulu eski Başkanı Profesör Ziya Selçuk, aynı zamanda rehberlik konusunda uzman bir hoca. Yeni nesil ailelerde yaşanan problemlerin nasıl çözüleceği konusundaki soruya verdiği yanıt çok önemli:
"Atomun yapısı ile ailenin yapısı arasında çok doğrusal bir ilişki vardır. Eğer ailede atomun çekirdeği anne-baba ise nötronlar, protonlar çocuklar olmalı. Ama çocuk çekirdek, anne-baba nötron-proton olmuşsa o zaman sorun çıkıyor. Çünkü işin doğasından uzaklaşma var. Bu merkezi korumak lazım! Ne kadar modern, çağdaş olursak olalım aile kendi otoritesini her zaman sürdürmeli. Çocuğun bir merkeze, bir referans noktasına hayat boyu ihtiyacı var. Mesela çocuklar asla annelerinin önemsemediği bir konuda sorun çıkarmazlar. Anne neyi önemsiyorsa o konuda sorun çıkarırlar. Anne için yemek önemliyse çocuk yemek konusunda sorun çıkarır. Anne için ders çalışmak önemliyse çocuk mutlaka ders çalışma konusunda sorunludur. Bir anne bir şeyi çok vurguladığında çocuk ’Bu konu annem için çok önemliyse ben bunu pazarlık konusu yaparım’ diyor. Mesela çocuk istediği oyuncak alınmadığı için alışveriş merkezinin ortasında çişini yapabiliyor. Annesi de ’Gözümün içine baka baka çişini yapıyor’ diye şikáyet edebiliyor. Ders çalışırken zıtlaşarak iletişim kurulduğunda bilin ki sorun ders konusunda çıkıyor. Olayları pazarlık konusu haline getirmemek gerekir. Sonuçta çocuk içinden ’Amerika’nın nükleer gücü, Rusya’nın doğalgazı varsa benim de yemek yememe, ödev yapmama gücüm var. Bunu pazarlık konusu yaparım’ diyebiliyor."
Tekrarlamak bıktırır
Ziya Selçuk Hoca’nın bu sözlerini kulağınıza küpe yapmanızı öneririm. Çoğu sorunun temelini bunlar oluşturuyor.
Çocuklar arasında karşılaştırma yapmamak gerekiyor. Her çocuğun belirli bir olgunluğa erişmesi farklı dönemlere denk gelebiliyor. Sınava hazırlanmak, ders çalışmak istemeyen bir çocuğun üzerine gitmemekte de yarar var. Çünkü bir atı zorla suya götüremezsiniz. Ya kendiliğinden susayacak ya da ot vererek susamasını sağlayacaksınız. Anne babalar çevrelerindeki çocukların başarılarından yola çıkarak atı zorla suya götürmeye çalışıyor, yapamayacakları bir şey için çocuklarını yıllarca baskı altında tutuyor.
Ayrıca bazı anne-babalar çocuklarını sürekli uyarıyor. Eğer "Ödevini yap" dediğiniz halde çocuk ödevini yapmıyorsa, bunu 50 kez tekrarlamak sadece moral bozuyor. Uyarılarınız çocuğunuzu harekete geçirmiyorsa, aynı sözü tekrar etmek bıktırıcı olmaktan öteye geçmiyor. Anne-baba çocuğuna "Sana 40 kez söylediğim halde aynı şeyi yapıyorsun" diyorsa, çocuk da "Bir kez söyledin, beş kez söyledin ama sözlerin beni etkilemiyor. Niye 50 kez söylüyorsun? Bunu anlamayacak kadar akılsız mısın?" diyor. Anne-baba bu metodun bir işe yaramadığını görüyorsa başka bir yol denemeli. Ama hangi yolu denemesi gerektiğini sağduyusuyla bulmalı. Sağduyunuzu kaybettiğinizi düşünüyorsanız, gazeteye "Hükümsüzdür" ilanı verin, bari başkası alıp kullanmasın. Ne de olsa herkesin sağduyusu kendine...
Siz hangi gruptansınız
Bu grup içinde yer alan anne-babalar, ebeveyn merkezli ve kuralcıdırlar. Sınırlar kalın çizilmiştir ve anne-babalar eğer bu limitleri koymazlarsa çocuğun kötü bir çocuk olacağını düşünürler. Çıtayı çok yüksek belirlerler, mükemmeliyetçidirler, çocuğu sürekli eleştirirler, emirler verirler, emirlerin sorgulanmadan uygulanmasını isterler. Amaç sanki çocuğun bir an önce büyümesi ve anne-babanın istediği şekilde biri olmasıdır. Çocuklar elbette bu katı otorite karşısında kurallara uyar, anne-babanın istediği şekilde davranır, saygıda kusur etmez, okulda başarılı olur, fazla davranış problemi yaşamazlar. Her şeyden önce kuralların uygulanmasına çok fazla odaklandıkları için çocukla sevgi bazlı sıcak ilişkiyi kaçırırlar. Çocuklar da büyümek ve olgunlaşmak için bir iç disiplin geliştirmek yerine, dışsal bir etken olan anne-babayı memnun etmek için böyle davranmaları gerektiğini düşünürler. Doğruyu yanlıştan içsel olarak ayırt edebilme becerisini geliştiremezler. Bu çocuklarda bireyselliklerine ve seçimlerine saygı duyulmaması nedeniyle, zaman içinde öfke ve intikam duyguları birikmeye başlar, özellikle ergenlik dönemine geldiklerinde başkaldırı çok fazla görülür.
Bu ebeveynlik tarzı çocuk merkezlidir. Çocuğun sevilmesi ve kendisini değerli hatta biricik hissetmesi her şeyden daha önemlidir. Bu tarzın kullanılmasında en büyük problem kuralların bulunmaması, tutarlı kuralların bir türlü yaşama geçirilememesidir. Anne-babalar hiçbir kural koymak istemezler, kuralların çocukla arasındaki ilişkiyi bozacağından ve çocuk tarafından artık sevilmeyeceklerinden korkarlar. Kuralsızlık sonucunda çocukla baş etmenin de mümkün olmayacağını görüp kural koymaya çalışırlar, fakat bu işlem kuralların tutarsız uygulanmasıyla sonuçlanır. Böylece çocuk, anne-baba üzerinde yanlış bir otorite geliştirmeye başlar. Büyüdükçe istekler de büyür. Anne-baba da bir süre sonra kendisini çocuğun kölesi gibi hisseder ve doğal olarak bu noktada öfke başlar. Çocuk anne-babasını sever fakat sınır çizemeyen bir anne-babaya saygı duymaz. Bu çocuklar bir süre sonra yalnız kalırlar veya isteklerine boyun eğecek, tıpkı anne-babaları gibi arkadaşlar seçmeye çalışırlar.
Çocuğu reddedici, çocuk gelişimine duyarsız, ebeveyn merkezli, kuralsız ve talepsiz tutumlar izleyen anne-babalardır. Bu ailelerde çocuk şans eseri doğmuş gibidir. Anne-baba için öncelikle kendi istekleri vardır, çocuk hep ikinci plandadır. Çocuk da "Aman beni rahat bıraksın da ne olursa olsun" şeklinde bir tavır geliştirir. Dayak korkusu nedeniyle istekleri bazen yerine getirir, bazen getirmez, zaten anne-baba da kurallar için çoğu zaman uğraşmaz. Bu ebeveynler anne-babalık becerilerini geliştirmek için hiçbir uğraş göstermezler. Çocukta temel güven duygusunun oluşmaması nedeniyle, özgüven problemleri ve depresyona yatkınlık en fazla bu tarzda görülür.
Bu gruptaki anne-babalar çocuk merkezli, çocuğa karşı duyarlı ve kabul edici tutumlar sergilerler. Fakat bu olumlu tutumların yanında, hoşgörülü ebeveynlik tarzının tersine bu anne-babaların talepleri ve kuralları vardır. Ebeveyn-çocuk ilişkisine karşılıklı sevgi ve saygı hákimdir. Çocuğun bireyselliğine, kişisel gelişimine ve seçimlerine saygı gösterirler, ancak kural ve sınırları koymakta da tutarlı davranırlar. Anlayışlı olmakla kuralsızlığı birbirine karıştırmazlar. Öfke ile net tavrı birbirinden ayırabilirler. Çocuklarına arkadaşça davranırlar ama onların arkadaşı değil anne-babası olmaları gerektiğini bilirler.
Bu anne-babalar dış disiplin yerine çocuğun iç disiplin geliştirmesini amaçlar. Çocuklarının neyi yapıp yapamayacaklarını bilirler, çocuklarını teşvik ederler fakat asla zorlamazlar. Sadece başarıyı değil, çocuğun gösterdiği çabayı takdir ederler. Hatalar karşısında suçlama, aşağılama yerine kabul edici bir tutum sergilenir, çocuk hata yaptığı için suçluluk hissetmez, bir daha yapmamak için çaba gösterir. Bu çocukların merak duygusu yüksek olur, başarmaktan zevk duyarlar, onlar için hayat eğlencelidir.