Duvarların dışındakiler içerdekileri unutmasın

Adalet Ağaoğlu’nun 1988’de yaptığı seri röportajların toplamı ‘Duvarların Dışında’. Yazar içeridekilerin yakınlarıyla, tanıklıkları ve yaşadıklarını aktarıyor.

Haberin Devamı

Görüyoruz ki aradan geçen zamana karşı insanların öldürülme ve ‘içeri’ alınma sebepleri hiç değişmemiş

Türk edebiyatının büyük ustalarından Adalet Ağaoğlu, yazarlık sorumluluğunun gerektirdiği bütün davranışları yerine getirmiştir. Yazarlığın sadece ‘yazmak/yazıcılık’ işi olmadığını, bir tavır bir duruş olduğunu her fırsatta göstermiştir. Toplantılara, yürüyüşlere katılmış, kitaplarında yazar olma bilincini hep diri tutmuştur. Yazarlık duyarlılığı da bunu gerektirir zaten!
Ne yazık ki Türkiye’de yazarların özgürlüğü, düşüncelerini söyleyenlerin özgürlüğü her zaman kısıtlanmıştır. Hapishane edebiyatı, edebiyat tarihimizde de, düşünce tarihimizde de yer almış, hiç eksik olmamıştır. Sözünü ettiğim hapishane edebiyatına dair hazırlanmış antolojilere bir bakın, ne kadar hacimli olduğunu gördüğünüzde içiniz sızlayacak!
Adalet Ağaoğlu’nun ‘Duvarların Dışında’ kitabında okuyacağınız kişiler, olaylar bugün olmuş gibi.
Oysa bu yazılar Milliyet gazetesinde 9-13 Mart 1988 tarihleri arasında ‘Duvarların Dışında’ yazı dizisi olarak yayınlamıştı. Aynı adla kitaplaştırılmışlar.

Haberin Devamı

LAİK MAİK OLUNMADI

Bu yazılar birkaç açıdan güncelliğini korumaktadır.
Birincisi bir yazarın, dışarıda yaşarken içeridekileri unutmamasıdır.
Hemen yazının başında dile getirdiğim, örnek bir yazarlık anlayışıdır.
İkincisi 1988 tarihindeki anlayışın, koşulların ne yazık ki değişmediğini göstermesidir. Ki bundan utanması gereken ne yazarlardır ne de okurlar!
Yazar, kitabın başındaki ‘Daha Önceden Yazılmış Bir Yapıta Önsöz’de yeniden yayımlamanın gerekçesini iletiyor bize:
“Duvarların Dışı başlığındaki gazete röportajlarımın o zamanlardan tam otuz yıl sonra ‘kafa dengim’ bulduğum genç bir yayınevi tarafından kitap halinde basılarak gün ışığına çıkarılmasını içtenlikle destekliyorum. (...) Eşitliksiz ve demokrasisi yarım yamalak Anayasamızın yerine ‘yenisini, hem de yepyenisini yapacağız, işte uzlaşmalar yolculuğu başladı!’ denilip durmakta ama gelinen bir yer yok. Eskisinin, kırmızı çizgili putların put kıranları nerede? Hiçbir yerde değil, laik maik de olunamamıştır zaten, çünkü devlet milletin güvencesi olacağı yerde, millet devletin güvencesi olagelmiştir! (...)
Yıl 1980, aylardan eylül. Günlerden de şu satırları aynen şöyle yazdığım gün:
Darbelerin darbesi! Memlekete geliyormuş gibi olan demokrasinin boğazlanması: ‘Örfi İdare’ bir öç alış, bir kan davası sanki. Silahların ucuyla insan kanı içilmesi ise tam bir korku filmi! Ne Deniz Gezmiş, ne Yusuf Aslan ne de Hüseyin İnan’ın; halkın ağzına ‘Üç Fidan’ diye geçip yerleşmiş gençlerin; ve o kadar karşısında olduğum Menderes politikasının ne siyasetle ne de şimdiki başbakana göre ‘sandık zaferi’ ile değil de asmak kesmekle bitirilmesi yetmedi, doyurmadı bu susuzluğu. Sanki bu, oy verme hakkına sahip olan yurttaşların da katli değilmiş gibi.”
Adalet Ağaoğlu, unutulmaması gereken bir davranışta da bulunmuştur.
Kitapta yer alan İnsan Hakları Derneği Başkanlığı’na yazılmış mektubu okumanızı isterim. Yazıdan aldığı telif bedelinin 100 bin lirayı derneğe bağışlamıştır. Hükümlü ve yardım fonuna katkı olsun diye.
Tutuklananlarla, yakınlarıyla yapılan konuşmalar, acıyla okunmalıdır ve bugünkü izdüşümü de bu yazılara belleğimize eklenmelidir!

Haberin Devamı

DIŞARDAKİLERİN ACISI DA BÜYÜK

Yazıları okuyunca, okur şu soruyu soracak: Yıl 2013 peki ne değişti?
1988’den bu yana duvarların içindeki insanların notları hep gündemde kalıyor.
Hiç kuşkusuz içerdekiler kadar dışardailerin acısı büyük, yazar bunu yansıtıyor bize.
Tek tek tanıklar ve tanıklıkları aktardığı bölümlerin, yazı başlıkları yoğun bir haykırma aslında:
“Cezaevi kapılarında tek bir hayat vardır; adı, sabrın sınırında gerilimli BEKLEYİŞ olan bir hayat.”
“İlk görüşe giderken, oğlumun yüzünü artık hayal bile edemiyordum.”
“Öyle bir gün geldi ki satmayı bile düşündüm.”
“Asker amca, cikletimi size vereyim de babamı bana verin.”
“Genç eşler; bomboş evler, soğuk yataklar...”
Yaşlı babalar; elinde baston, kızı hastanede, oğlu içerde: ‘Otuz iki yıllık devlet hizmetimin ödülü bu oldu.”
Sadece tanıklıkları aktarmıyor Ağaoğlu. Türkiye’nin siyasi portresini çiziyor, yüzündeki kötü kırışıkların gün geçtikçe daha da arttığı, o katı vicdansızlığın daha da derinleştiği bir portre bu. Hiç değişmemiş yani, poz aynı poz!
Üzüleceğiniz, yer yer gözlerinizin dolacağı yazılar toplamı. Ama Ağaoğlu’nun baştaki yazısını okuyup, bugünün gençlerini düşününce umudunuzu tazeleyeceğiniz bir kitap.

Haberin Devamı

Doğan Hızlan’ın seçtikleri

Süleyman Arat
Yokuş Yukarı
Destek

Eşkol Nevo
Dört Ev, Hep Hasret
Can

Rabindranath Tagore
Gora
Kapı

Uygar Şirin
Anne, tut elimi!
Kırmızıkedi

Yazarın Tüm Yazıları