Düşünceye sınır ve iki dava

BUGÜN size iki arkadaşımdan söz edeceğim. Meral Tamer ve rahmetli Hrant Dink. Meral Tamer, beş yıldır başının üzerinde Demokles’in kılıcı gibi sallanan hapis cezası tehdidi altında gazetecilik yapıyordu. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, düşüce ve ifade özgürlüğünü kısıtladığı için devleti Meral’e tazminat ödemeye mahkum etti.

Diğeri de silahlı bir saldırı sonucu yaşamını kaybeden Hrant Dink. Hrant’ın cinayet davası bugün başlıyor.

Hakkında 301’den açılan dava olmasaydı ya da bu dava provokatörler tarafından karanlık amaçlarına alet edilmemiş olsaydı, Hrant yaşasaydı o da belki beraat edecekti. Belki de, Meral gibi Avrupa İnsan hakları Mahkemesi’ne gidecek ve aklanacaktı.

Bugün başlayacak olan dava, bir "terör" davası. Türkiye’nin sadece PKK değil, farklı terör örgütlerinin de tehdidi altında olduğunu gösteren bir dava.

İddianamede, şüphelilerin kendi görüşleri dışındaki görüşleri zorbalıkla, korkutarak ve şiddet kullanarak bastırmayı amaçlayan bir grup oldukları belirtiliyor. Bu grubun "terör örgütü" olarak yorumlanmasının doğru olacağı söyleniyor.

Örgütün eylemlerinin bir "iç güvenlik tehdidini ortaya çıkarttığı" saptaması da yapılıyor.

Böyle ciddi iddiaları taşıyan bir dava başlıyor bugün.

* * *

DİNK
adına davaya müdahil olan avukatlar, çok önemli bir noktaya dikkat çekiyorlar. Soruşturmanın, cinayetin planlandığı Trabzon ile sınırlı kaldığını, cinayetin işlendiği İstanbul ile ilişkisini, buradaki bağlantıları ile örgütün İstanbul ayağının üzerine gidilmediğini söylüyorlar.

Terör tetikçisi kadar, kurgucu ve işbirlikçi de önemlidir değil mi terör olaylarında? O zaman onların da üzerine gidilmeli.

Ama esas olan düşünce ve ifade özgürlüğünü bu ülkede normalleştirmektir. Farklı düşüncelerin ifade edilmesinin hakaret sayılmadığı ortamı yerleştirmektir. Yoksa terör ağaları, her zaman kullanacak birilerini bulacak, işbirlikçi ağı kendiliğinden hizmet sunacaktır.

* * *

MERAL Tamer
, düşünce ve ifade özgürlüğü için sekiz yıldan beri sürdürdüğü hukuk mücadelesini kazandı. Bence bu sadece Meral’in davası değildi. Hepimizindi. Davanın nedeni, Meral Tamer’in, Milliyet’te 17 Ağustos depremi ile ilgili yazısında, can ve mal kaybının neden bu kadar büyük olduğunu araştırırken "balık baştan kokar" demesiydi. Süleyman Demirel o zaman cumhurbaşkanıydı ve bu yorum onu rahatsız etti. Meral aleyhine iki yazı için 10’ar milyarlık tazminat davası açtı. Adalet Bakanlığı da Cumhurbaşkanı’na hakaretten dava açtı. Meral, hem tazminat ödemeye, hem de 16 ay hapse mahkum oldu. Ama cezası ertelendi fakat sabıkalı olarak ve ikinci kez, herhangi bir yorumu hakaret addedilirse cezaevine girme riski ile yaşadı.

Yeni ceza yasasında 301’inci madde ile devam eden anlayışın, iktidar gücü ile bütün kapıları kapatması ve iç hukuk yollarının tükenmesi üzerine Meral Tamer Strasbourg’daki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne baş vurdu.

Geçen hafta sonuç belli oldu. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, devleti 6 bin Euro tazminat ödemeye mahkum etti.

Mahkeme kararında, "Elbette kişilerin, kişiliklerini ve dış dünyadaki görünümlerini, unvanlarını korumak gibi bir kaygılarının olması doğal

haklarıdır. Ancak bu hak, onların eleştirilerden muaf oldukları anlamına gelmez. Hele ki, bir politikacının, sıradan bir vatandaşa nazaran eleştiriye katlanma mükellefiyeti haydi haydi vardır"
deniyor.

Düşünce ve ifade özgürlüğünü, Türkiye için lüks sayanların Türkiye’yi, hepimizi düşürdükleri durumlara bakın ve yeniden düşünün. Özgürce.
Yazarın Tüm Yazıları