Durmak çok ciddi iş

Bir gün eski bir yazımı tekrar yayımlayacağım hiç aklıma gelmezdi. Her yerde, her zaman ‘duran adamlar’ ve ‘duran kadınlar’ için gelsin 2005’teki bu yazı.

Haberin Devamı

Topesto’yla ev arkadaşı olduğumuz yıllarda icat ettiğimiz bir kavramdı ‘Durmak.’ Olay şöyle gelişmişti: İkimizde öğrenciyiz. Yaz gelmiş ve işsiziz. Daha doğrusu Topesto zaten çalışmıyor, ben de çalıştığım dergiden istifa etmişim.
Klasik olarak parasızız. Aç değiliz ama harcayacak para da yok. Böyle yanaklarından yaşlar süzülen acıların çocuğu imajı yaratmaya çalıştığımı düşünmeyin.
Bir yerde şahane bir yaz yaşamaktayız. O sıralarda bir pizzacıda garsonluk yapan arkadaşımız pizza getiriyor; arkadaşlarımız akşamları dışarıda buluşacaklarına bize geliyor ve gelirken içeceklerini (Haliyle bizimkileri de) getiriyor.
Biz de Topesto’yla karşılıklı koltuklarımıza kuruluyor, kitap okuyor ve ‘sıralı’ bir hayat sürdürüyoruz. Sıralı hayat, adı üstünde her şeyin sırayla yapıldığı bir hayat. Kaseti değiştirme sırası, kahve yapma sırası, bulaşık yıkama sırası, bakkala gidip gazete alma sırası...
Hareket etmek zorunda kalmadığımız sürece yerimizden kıpırdamıyoruz. Bir koltukta Topesto biraderim, diğerinde ben, saksı gibi, buzdolabı gibi, yani bir ev eşyası gibi duruyoruz.

DURUYORUM

Haberin Devamı

Arayan ve N’apıyorsun? diye soran olduğunda, “Evde takılıyoruz” diyoruz, “Hiiiiç”diyoruz.
Bir gün telefon çaldı. Arayan, o kadar da hoşlanmadığımız biri. “N’apıyorsun?” dedi, refleks olarak “Duruyorum” dedim ve Topesto ağzındaki kahveyi püskürttü.
‘Duruyorum’ kavramı o gün girdi hayatımıza ve bir daha da çıkmadı. Fırsat buldukça durduk. Ayrı evlere çıkıldığı dönemde de sürdürdük bu güzel geleneği. Bazen beraber, bazen tek başımıza durduk ama kopmadık ‘Duruyorum’ hadisesinden.
Dönem dönem yine bu hal geliyor üstüme. Zaten çok çıkmıyorum evden ama birkaç hafta önce tekrar kendimi ‘stand-by’ pozisyonuna aldım. Teknoloji sağ olsun, evden iletişimin şahını kuruyorum zaten dünyayla.
Baktım film stoku sağlam, okunacak kitaplar birikmiş, canım zaten bir yere gitmek istemiyor; ‘Kapat usta kepenkleri’ dedim kendime ve ilk etapta dört gün durdum.
Dördüncü günün sonunda Topesto’nun bulduğu ‘General İdi Amin Dada’ filmini seyretmek uğruna evi terk ettim. Otoportre olan film acayip bir şey, onu sonra anlatırım bir şekilde. sonra üç gün durdum, Riko’yla buluşmak için evden çıktım ve nihayetinde beş gün durdum.

İSTERSEN UĞRA

Haberin Devamı

Son durma eylemi sırasında gazeteden bir arkadaşım aradı ve “N’aber, neler yapıyorsun?” dedi. “Duruyorum” dedim.
Hah hah hah! Çok alemsin. O ne demek öyle?” dedi. “Duruyorum işte öyle” dedim. “O ne demek?” dedi.
“Hasta mısın?” dedi, “Hayır” dedim; “Depresyonda mısın?” dedi, “Algılamıyorum öyle şeyleri, sanmam” dedim.
Hafif sinirleri bozulmuş şekilde “Ne demek durmak ya, evden çıkmıyor musun?” dedi. “Çıkmıyorum, eve her şey geliyor zaten” dedim.
“Akşam uğrayalım mı sıkıldıysan?” dedi.
İsterseniz uğrayın tabii ama bir sıkıntım yok. Tenis turnuvası var, film var, kitap var, komşu uğruyor laflıyoruz, bir meselem yok” diyerek ve “İsterseniz uğrayın” kısmını içten söylemeye özellikle dikkat ederek savuşturdum.
Telefon bir kere çaldığı zaman sonra da çalmaya devam eden bir şey biliyorsunuz. Hani iki gün çalmaz sonra üst üste 10 kişi arar, başınıza gelmiştir herhalde, aynen öyle oldu...
Arayan ve “Nedir?” diye soran kişi Topesto. “Duruyorum” dedim. “Yardıma ihtiyaç var mı?” dedi. “İyi böyle” dedim. “Rahatsız etmeyeyim o zaman” dedi.
“Etme” dedim. Eski dostun farkı belli oluyor, canım arkadaşım benim ya...

Yazarın Tüm Yazıları