Güncelleme Tarihi:
Neden bağımsızız?
Çünkü asla böyle olmaktan vazgeçmedik…
Seborga Prensliği’nin web sitesini ziyaret ettiğinizde karşınıza çıkan en dikkat çekici detay şüphesiz bu sözler.
İtalyan Rivierası’nda doğayla iç içe bir tepenin üzerinde büyük bir hayali olan küçük bir köy var. İtalya’nın en güzel köyleri sıralamalarında her zaman üst sıralarda yer alan Seborga, aynı zamanda bağımsızlık arayışında bir toprak parçası...
Seborg Prensliği’nin kendine ait bayrağı, milli marşı, pasaportu, pulları, para birimi ve tabii ki bir hükümdarı var zaten. Ancak Seborga şimdilik, İtalya’nın Imperia eyaletine bağlı, Fransa’ya çok yakın, 300’ü aşkın sakini olan ve yaklaşık 14 kilometrekarelik bir alanı kaplayan eşsiz güzellikleri barındıran bir köy.
Köye giden yol, resmi olmayan bir sınır kapısına sahip. Bu yolun sonunda Seborga bayrağının renkleri olan mavi ve beyaza boyanmış bir nöbetçi kulübesi ziyaretçileri karşılıyor. Harika bir konuma sahip olan köy, dünyanın en ünlü mikroulusu olan ve Seborga’nın devam eden bağımsızlık arayışı için de bir ilham kaynağı teşkil eden Monako Prensliği de dahil olmak üzere Riviera’nın çarpıcı manzaralarına bakıyor.
Monako Prensliği 1297 yılında kurulmuş, Avrupa'da Kuzeybatı Akdeniz kıyılarında yer alan bağımsız bir şehir devleti ve prenslik. Vatikan'dan sonra Avrupa'daki en küçük bağımsız ülke olan mikrodevlet, içinde barındırdığı limanları ve kraliyet ailesi ile ünlü.
Monako Prensliği 1297 yılında kurulmuş, Avrupa'da Kuzeybatı Akdeniz kıyılarında yer alan bağımsız bir şehir devleti ve prenslik. Vatikan'dan sonra Avrupa'daki en küçük bağımsız ülke olan mikrodevlet, içinde barındırdığı limanları ve kraliyet ailesi ile ünlü.
‘BAŞLANGIÇTA CİDDİYE ALMADIM’
Monarşinin aynı aile içinde nesilden nesle aktarılmadığı Seborga’da her yedi yılda bir seçimler yapılıyor. Bugüne kadar göreve gelen ilk kadın ise Prenses Nina...
Almanya doğumlu Nina Döbler Menegatto, 15 yıl önce eski kocası ve 2019’da tahttan çekilen eski prens Marcello ile Seborga’yı keşfettiğinde henüz Monako’da yaşıyordu.
Prenses Nina, Seborga’nın bağımsızlık iddiası hakkında, “Başlangıçta tüm hikâyenin çok komik olduğunu düşündüm ve ciddiye almadım” diyor, “Ama sonra okudum ve gördüm ki hepsi doğruymuş.”
HİÇBİR ZAMAN İTALYA’NIN PARÇASI OLMADI
Seborga'nın bağımsızlık iddiası ilk kez 1960’ların başlarında, yerel bir çiçekçi kooperatifi işleten Giorgio Carbone’nin köyün tarihini araştırıp ve bir şeylerin yanlış olduğunu fark etmesiyle gündeme geldi.
Kayıtlara göre Seborga, 954 yılında Benediktin Tarikatı’nın rahiplerine bağışlandı. Rahipler 1729 yılında köyü İtalya Krallığı’nın bir parçası olacak olan Sardunya Krallığı’na sattı. Ama Carbone, yaptığı araştırmada, satışla ilgili hiçbir tarihsel kayıt bulunmadığını gördü. Bu da Seborga’nın hiçbir zaman yasal olarak İtalya’nın bir parçası olmadığı anlamına geliyor.
Seborg Prensliği'nin bir Olimpiyat Komitesi ve bir Futbol Federasyonu var. Ancak bunlar Uluslararası Olimpiyat Komitesi, FIFA ve UEFA tarafından tanınmıyor.
BAĞIMSIZLIK İSTEĞİ DEFALARCA REDDEDİLDİ
Mikrouluslar konusunda uzman olan Graziano Graziani, CNN Travel'a yaptığı açıklamada, “Neredeyse 300 yıl sonra, satış konusundaki belge eksikliğinin yasal bir tanınma elde etmek için temel oluşturduğunu düşünmek zor” diyor. “Ancak Seborga’nın bağımsızlığına inanan halk, taleplerini tam olarak buna dayandırıyor.”
Hem İtalya’nın Anayasa Mahkemesi hem de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi geçmişte Seborga’nın bağımsızlık taleplerini reddetti, ancak Prenses asla pes etmeyeceğini belirtiyor.
“Açıkçası kolay bir dava değil” diyor Prenses Nina. Ardından da “Belki bugün ya da yarın olmayacak ama hiçbir şey imkânsız değil” diyerek Birleşik Krallık’ın Avrupa Birliği’nden ayrılmasını örnek gösteriyor.
KİM BİR PERİ MASALINDA OLMAK İSTEMEZ Kİ?
Prenses Nina, bağımsızlık mücadeleleri ve hikayelerinin, Seborga'nın tanıtımına fayda sağladığını kabul ediyor ve şunları söylüyor:
“Turizm için de harika, bunu inkâr etmeyelim. Kim bir peri masalı, bir prenses ve bir at arabası istemez ki? Yani evet, turistleri buraya çeken bir şey ama aynı zamanda Seborga tarihinin de bir parçası.”
Prenses Nina, Seborga’nın faaliyetlerinde yasa dışı hiçbir şey olmadığını da vurguluyor. Pasaportlar sadece eğlence için, köydeki dükkanlarda alışveriş yapmak için kullanılan yerel para birimi Luigino ise aslında sadece bir hediyelik eşya.
Seborgalıların euro'ya ek olarak, kullandıkları kendi para birimleri Luigino'un değeri 5 euro'nun biraz üzerinde.
2009 YILINA KADAR SINIRLAR KAPALIYDI
Seborga’nın ilk prensi olarak hüküm süren Giorgio Carbone zamanında durum bugünkünden biraz daha farklıydı. Carbone, 1960’lardan itibaren 2009 yılında ölene kadar sınırı kapatmıştı ve kimsenin dışarı çıkmasına izin vermiyordu. İtalya’ya vergi ödemeyi reddediyor ve arabasına dahi Seborga plakası takıp dolaşıyordu.
Öyle ya da böyle Carbone, tüm yaptıklarıyla Seborga’yı ön plana çıkardı ve yerel ekonominin temel öğeleri olan zeytin ve çiçekçiliğe bir yenisini daha ekledi: Turizm. Seborga halkı da Carbone'yi her daim sevgiyle anıyor. “Yaptığı her şey inanılmaz, bir anıtı hak ediyor” diyor Prenses Nina.
Ad eterna e riconoscente memoria, il Principato di Seborga ricorda il suo caro Principe Giorgio I nell’11° anniversario della sua scomparsa pic.twitter.com/eh19MoMiul
— Principato di Seborga (@PrincSeborga) November 25, 2020
"Ebedi ve minnettar bir hatıra olarak, Seborg Prensliği ölümünün 11'incni yıldönümünde sevgili Prens Giorgio’yu anıyor."
PEK ÇOK YÖNDEN MONAKO’NUN TAM TERSİ
Covid-19 pandemisi ağır bir darbe vurmadan önce Seborga, 35 kilometre uzaklıktaki Monako’nun cazibesinden çok daha farklı bir havaya sahip olmasına rağmen, Japonya’dan ABD'ye kadar tüm dünyadan turist çekmeyi başarıyordu.
Estonya asıllı bir Seborgalı olan Kaidi-Katariin Knox, “Seborga pek çok yönden Monako’nun tam tersi. Burası çok mütevazı, sessiz ve büyülü, halkı ise çok doğa odaklı ve misafirperver” diyor. “Meydandaki kafeye gittiğinizde herkesi ismiyle tanırsınız.”
Nina Menegatto'nun iktidara geldikten sonra verdiği sözlerden biri de uluslararası tanınırlık kazanmak ve Seborga'yı dünyanın en prestijli prensliği olan 'yeni Monako'ya dönüştürmekti.
Nina Menegatto'nun iktidara geldikten sonra verdiği sözlerden biri de uluslararası tanınırlık kazanmak ve Seborga'yı dünyanın en prestijli prensliği olan 'yeni Monako'ya dönüştürmekti.
İTALYAN BİR BELEDİYE BAŞKANI VAR
Bir monarşiden bekleneceği üzere, Seborga da 2016 yılında çeşitli dramatik olaylara sahne oldu. Fransız uyruklu Nicolas Mutte, Prens ve Prenses yurt dışındayken yerel basında darbe olarak nitelendirilen bir hamleyle kendisini yeni prens ilan etti.
Graziani, “Taklitçiler ve dolandırıcılar, gerçek devlet olma iddiası olan mikrouluslarda çok sık karşılaşılan kişilerdir” diyor.
Mutte, yıllar içinde taht iddiasıyla ortaya çıkan kişilerden sadece biri. Prenslik'in buna istinaden yayımladığı uyarı listesinde, Seborga devletine ait olduğu iddia edilen şeyler satan sosyal medya hesapları ve güvenilmemesi gereken web siteleri sıralandı.
Sadece dokuz bakandan ve Seborga'da doğup büyümüş kişilerin oluşturduğu bir konseyden ibaret olan Seborga hükümeti, kimseye asalet unvanı verilmediğini vurguluyor. Seborga kendi kanunlarını da yapıyor ancak şimdilik bunların yasal bir değeri yok. Asıl güç seçilmiş bir yetkilinin elinde bulunuyor.
Prenses Nina, “Seborga’nın bir İtalyan belediye başkanı olduğu doğru” diyor ve ekliyor: “Resmi olarak savaşta olmalıyız ama gayri resmi olarak arkadaşız.”
GÖRÜLECEK O KADAR ÇOK ŞEY VAR Kİ…
Seborga her ne kadar küçük bir alana kurulu olsa da gezilebilecek pek çok yere sahip.
Köyü ziyaret eden turistlerin öncelikli rotası olan Aziz Martin Kilisesi, köyün tam göbeğinde ve olası düşman saldırılarından korunan bir ibadethane. Kasabanın girişinde bulunan Aziz Bernard Kilisesi ise dini ve siyasi törenlerin düzenlendiği nokta. Ülkenin şimdiki prensesi Nina ve önceki prensi Marcello da taçlarını bu kilisenin bahçesinde giydi.
Meydanda bulunan Rahipler Sarayı da Seborga’yı ziyaret eden keşişlerin ev olarak kullandığı özel ve görülmesi gereken bir yapı. Seborga’da bulunan antik hapishane de görmeye değer.
Bugün de dua etmenin mümkün olduğu Meryem Ana Mağarası ise çok daha yakın bir tarihten kalma. Prens Giorgio’nun ölümcül bir hastalığa yakalandıktan sonra restore edilmiş taş bir hücreye bir Meryem Ana heykeli yerleştirerek dua etmesiyle oluşan mağara, ziyaretçilerin ilgi odağı halinde.
Tüm bu özel yerler ve Seborga’nın dört bir yanında bulunan anıtlar, seyahat esnasında mutlaka görmeniz gerekenler arasında.
CNN Travel'da yayımlanan 'Seborga: The Italian village that wants to be a country' adlı yazıdan ve Seborga'nın resmi web sitesinden derlenmiştir.