Dünya basın özgürlüğü gününü buruk kutladık

3 Mayıs, dünya basın özgürlüğü günüydü. Cuma günü Gazeteciler Cemiyeti ve Basın Enstitüsü Derneği Türkiye’de durumun tartışıldığı bir sempozyumla karşıladık bu günü.

Sempozyumda, Türkiye’de gerçek bir basın özgürlüğünden söz etmenin ne kadar zor olduğu daha açık biçimde ortaya çıktı.

"Daha birkaç gün önce 301 değişti. Daha ne istiyorsunuz" dendiğini duyar gibi oluyorum.

Evet 301 değişti ama ne yazık ki bu değişiklik basın özgürlüğünün, bizim ülkemizde ciddi bir tehdit altında olduğu gerçeğini hiç ama hiç değiştirmiyor.

Size 1 Mayıs’ta olayları izlemek ve halka aktarmakla görevli muhabir ve kameraman arkadaşlarımızın karşı karşıya kaldıkları "orantısız şiddet"ten söz etmiyorum.

O, gazetecinin haber verme hakkının ihlalinin en kaba örneği. Herkesin gördüğü bir gerçek.

Ama, 301 değiştikten sonra artık her şeyin çözüldüğünü düşünenlerin görmediği gerçekleri göstermek istiyorum.

Sempozyumda söz alan Prof. Dr Köksal Bayraktar, bu gerçekleri tek tek önümüze koydu. Prof. Bayraktar, "Anayasayı irdelediğimizde, Türkiye’de basının 12 Eylül zihniyetini yansıtan hükümler ile karşı karşıya olduğunu görüyoruz" diyor.

Üstelik basın özgürlüğünü sınırlayan maddeler, AB uyum yasaları çerçevesinde düzenlendiği savunulan yeni Ceza Yasası, Basın Kanunu ve Terörle Mücadele Kanunu’nda "kuş uçurtmayacak" kadar yoğun biçimde yer alıyor.

Prof. Bayraktar, "Ceza kanununda 269 madde var. Bunun 21 maddesi doğrudan ya da dolayısıyla basınla ilgili ve basını cezalandırıcı nitelikte. Türk Ceza Kanunu’nun 12’de biri basını cezalandırıcı hükümlere yer vermiştir. Basın, 21 ayrı yaptırımı içeren kuralın baskısı altında bu görevini yerine getirmektedir" diyor.

Bu yasaların bir kısmı doğrudan suçu belirliyor. Diğerleri ise, herkes için geçerli olan suçların basında işlenirse "ağırlaştırıcı neden"ini meydana getiriyor.

* * *

EVET
, basın meslek örgütlerinin yıllardan beri süren uyarılarına rağmen bir türlü çözümlenemeyen 301’inci madde sorunu, AKP’nin demokratlığının tek kıstası haline getirilince sonunda değişti. Sormak lazım, demokrasimiz kurtuldu mu, ifade özgürlüğümüz garanti altına alındı mı?

Prof. Bayraktar’a kulak verelim. "301 Türk Ceza Kanunu içinde bir çelişki. Bu madde hakaret ve sövme suçlarını düzenler. Bir kişiye hakaret ettiğinizde TCK’nın 125. maddesi devreye girer. Silahlı Kuvvetler söz konusu olduğunda ise doğrudan 301 uygulanır. 125. maddede hakaretin kapsamı daha geniş çerçeve içinde ortaya konulmuştur. Kanuna göre hakaret sayılması için o kişinin onur, şeref ve saygınlığını rencide edilebilecek nitelikte somut bir fiil veya isnadın bulunması gerekir. Oysa 301’de bu terimin yer almadığını görüyoruz. Sadece ’aşağılama’ ile yetinilmiş. Bu, rencide, hakaret ve diğerlerinden çok daha genel bir kapsama sahip. 301’inci maddenin cezalandırma alanı, olağan kişilere göre çok daha geniş. Siyasi iktidar ona karşı yapılan hakaretleri daha geniş alanda cezalandırmayı, kişilere yönelik hakaretlerin cezalandırılmasının ise daha sınırlı alanda yapılmasını öngörüyor."

Kısaca söylersek, 301’inci madde makyaja rağmen ifade özgürlüğünü tehdit etmeye devam ediyor.

* * *

TÜRKİYE
’nin tanınmış hukukçularından ve bizim gazetemizin de hukuk danışmanlarından olan Profesör Çetin Özek’in basın özgürlüğüne getirmiş olduğu bir kavramı hatırlattı Prof. Bayraktar. Özek, habercilik yapmanın gazetecinin hakkı olduğunu söylüyor. Bu hakkı biz gazeteciler, sizin doğru haber alma özgürlüğünüzü sağlamak için kullanıyoruz. Basın özgürlüğü, özgürce fikir üretme ve özgür karar vermenin, yani demokrasinin temelidir. Bu özgürlükten yan çizmek, demokrasiden de yan çizmek demektir.
Yazarın Tüm Yazıları