Doğanın intikamı ve resimci usta

HABERİ henüz okumamıştım, o büyük insanla küçük bir yerde, ağaçların altındaki sohbet sırasında.

"Kara göründü" diyor haber. Kuzey kutbuna yakın Svalbard takımadalarında buzullar erimiş ve kara görünmüş. Buzulların terk ettiği boz zirvelerin resmi de vardı gazetede.

"O şiirsel güzelliğin yeniden eski şeklini aldığını görmeye ve bir resmini yaparak çocuklarımıza vermeye ömrüm yetmeyecek biliyorum" yazmıştı Tayfur Sanlıman "İsimsiz resimlerle 50 yıl" kitabında.

Mavinin griler arasından uçup gitmeye hazırlandığı resmin kenarına düştüğü bir nottu.

O küçük yerde, ağaçlar altındaki sohbette, yetmiş yıl önce, Adana’da, bir kutu 12’lik Nurkalem boya ile resme başlayan, on yedi yıldan beri de her şeyi bir tarafa bırakıp, hayata borcunu ödemek için sadece harıl harıl resim yapan Tayfur Sanlıman hocayı dinliyorum. Mekan ve zamansızlık kavrayışına ulaşanlardaki tevazuu ve samimiyeti ile anlatıyor.

Nerede dinliyorum? Marmaris’in betonlaşmasından sonra gelip tuvali kurduğu Bozcaada’da.

Ada’ya butik turizm anlayışı gibi sanatçıya sevgiyi de öğreten Özcan Hanım’ın açtığı ilk galeri -artık dört tane daha var- Rengigül’ün önündeki Arnavut kaldırımlı, zakkum gölgeli dar yola atılmış tahta iskemlelerde sohbet ediyoruz Sanlıman ile.

Hoca, yani 50’inci sanat yılı sergisini bu yıl Atatürk Kültür Merkezi’nde açan Tayfur Sanlıman, bir iki değil, galerinin iki katını dolduracak kadar çok resmini sergiliyor Rengigül’de. Bizim için ne şeref.

Gençlerden yaşlılara, heveslilerden ustalara kadar herkese yaratıcılığını paylaşma olanağı tanımış olan bu mekanda, Tayfur Sanlıman’ın gözünden Ada’nın lodosunu, dalgayı, soğuk gece mehtaplarını, martı kanadına takılıp yükselmeye uğraşan ruhu terk etmek istemeyen bedenin sancılarını ama en çok da kaçışların işe yaramazlığını izliyoruz hayranlıkla.

"Bir resmimde kıpırdayan insanlar görüyorsanız, onlar yalnızlıklarının içinde donmamaya uğraşıyorlardır."

* * *

BİR
gün o meşhur soruyu ona da sormuşlar. "Resimlerinizi toplum için mi insan için mi yaparsınız?" diye.

"Atölyenin duvarından bir sızıntı başladı. Mal sahibine haber verdim. Geldi baktı."

İki örnekle yanıt vermiş Sanlıman. Birincisi mal sahibinin örneği.

"İçerisi resim dolu. Kapının girişinde kocaman bir tanesi insanın yüzüne patlıyor. Mal sahibi duvarları inceledi, tavanları kontrol etti, odalara girdi çıktı. Giderken sordu. Siz burada ne iş yapıyorsunuz?"

İkinci örnek yine atölyede geçen bir hikaye.

"Kapı çaldı postacı geldi. Bir kağıt doldurmam gerekiyormuş. Uzattı.. Masaya döndüm doldurmaya başladım. Bir şeye takıldım başımı çevirmeden sordum. Ses yok. Yine sordum yine ses yok. Üçüncü deneme de boşa çıkınca geri dönüp baktım. Postacı bir resmin karşısında dalmış gitmişti. Amca, dedi, bu insanlar bu kadar üzgün nereye gidiyor böyle?"

* * *

RESME
başlamak ibadet gibi bir şey. Yıkanıp paklanıyor. Öyle geçiyor boş tuvalin karşısına. "İşte korkudan mahvolduğum anlar" diyor 78 yaşında, 50 yıllık ressam, usta sanatçı. Kendisine ressam da demiyor sanatçı da. Hep bir borç ödüyor. Mevlana’ya borçlandığı resimleri, 800. yılın hatırına.

* * *

"YERYÜZÜNÜ bitirdik, şimdi uzayı da kirletmekteyiz. Boşluğa doğru uçurduğum her figür bu büyük hatanın bir kurbanıdır."
Resim kıpkızıl. Yangın var, orman yangınlarından daha kızıl. Eriyen buzullar, yeşillerle birlikte çoktan kurumuş tuvalin dibinde.

Bak postacı, resimci ustanın işine iyi bak. O insanların öyle üzgün büyük bir intikamdan, doğanın intikamından kaçtıklarını sen de göreceksin.
Yazarın Tüm Yazıları