Diyalog emek ister

AVRUPA Birliği ile uyumu tartıştık da, kendi içimizdeki uyum ve ahenk mecburiyetini gündemimize almadık.

Terörizme karşı mücadeleye odaklandık da, barış için ne yaptığımızı pek deşmedik.

Şiddetin sesine hemen kulak kabartıp konuşanı dinledik de, usulca "bir derdim var" diyeni anlamak için "gel konuşalım" demedik.

Kürt ve Türk aydınların bir araya gelerek oluşturduğu "Sivil Diyalog Platformu" işte yapılmayanı yapıyor.

Kürtlerle Türklerin "kıvançta ortak" olabilmek için "tasada da ortak" olmalarının kader olduğunu hatırlatıyor.

Önceki gün bir basın toplantısıyla kendilerini anlatan grup, iki yıldır birlikte çalışıyor.

Platform kurucularından Ümit Fırat’ın deyimiyle,"Kopmuş bir ilişki vardı. Çatışma ve linç kültürü dışındaki insanların bir araya gelmesiyle oluşmuştu bu platform."

Girişimin öncülerinden Oya Baydar da, "Her Türk asker doğar, her Kürt gerilla doğar diyerek bir yere varamadığımız ortada. Sorunların yumuşamasında katkı yaratmaya çalışıyoruz" diye açıkladı amaçlarını.

"Özgürlük ve güven içinde yaşamak isteyen herkesi, şiddeti yaratan nedenler üzerinde düşünmeye, yaptıklarımız ve yapamadıklarımızla samimi bir şekilde yüzleşmeye davet ediyoruz" diyen bildirilerinde, Türkiye’nin dört bir yanından çok sayıda aydının imzası var.

Bu dönemde bizim en çok ihtiyacımız olan şey de işte bu, sorunların birlikte tartışılacağı, çözümlerin birlikte aranacağı ortak bir platform.

* * *

TÜRK
ve Kürt Diyaloğu sivil toplumun sesi olarak ne yapabilir? Bence çok önemli şeyler yapabilir.

Her şeyden önce siyasi partilerin tamamen gündemlerinden çıkardıkları bu konunun tekrar gündeme gelmesini sağlayabilir.

Siyasetin Güneydoğu’nun el yakan sorunlarından kurtulmasının en kolay ve en kısa yolu olarak bulduğu, meseleyi "terör"le sınırlayıp askere havale eden kolaycılığını tersine çevirebilir.

Şu soruya belki bir yanıt verdirtebilir.

Hangi partinin Kürt meselesi konusunda titizlikle sahip çıktığı bir politikası vardır? Yoksulluk, eşitlik, demokratik talepler, haklar konularında kim ne diyor bilmiyoruz.

Önce PKK silahı bıraksın sonra sizinle ilgileniriz denebilir mi?

İnsanların derdine kulak vermek, endişelerini dinlemek, korkularını anlamaya çalışmak hiçbir koşula bağlı olamaz.

Kürt meselesi üzerinde düşünmek, bölgenin yoksulluğuna son vermek, ayrımcılıkla mücadele etmek her siyasi partinin koşulsuz gündemi olmalıdır.

Tersi, yani "Önce PKK" demek Türkiye’nin bütünlüğünü, ahengini, huzurunu PKK’nın ipoteğine bırakmak demek değil midir?

* * *

AYRIMCILIK
deyip geçmeyin. Türkiye’de ayrımcılık rüzgarları güçleniyor. Herkes birbirine kızgın, herkes diğerine düşman.

Bu gidişatın önüne geçmek devletin, hükümetin, muhalefetin, siyasetin en birinci sorumluluğu.

Sivil diyalog girişimi bu tehlikeye dikkat çekiyor. Kürt ve Türk sözcüklerinin insanların bilinçaltında kızgınlık, uzaklık, düşmanlık gibi duygular uyandırmalarına izin vermemek lafla olmuyor.

Diyalog emek ister.

İşte 2007 bizim için bir fırsat yılı olabilir. Seçimler, partilerin Türkiye’nin bu en yakıcı sorununa ciddiyetle eğilmeleri için önemli bir fırsat. Seçim popülizminin tuzağına düşülmediği takdirde, 2007’nin kötümser beklentilerini tersine çevirebiliriz hep birlikte.
Yazarın Tüm Yazıları