Dikenli yollarda siyasi liderlik şart

AZINLIK raporunun yol açtığı karmaşada, yönetim başarısızlığını görmemek mümkün değil. Dün Sedat Ergin’in köşesinde değindiği gibi, hükümetin sessizliğini, Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un açıklaması doldurdu.Sadece raporu değil, azınlıklar gibi çözüm bekleyen önemli bir konuyu da ortada bırakan sessizliğin nedeni, 17 Aralık öncesi kararı etkileyecek yanlış adım atmama endişesiyse, bu taktiğin başarılı bir sonuç sağladığı söylenebilir mi? Azınlıklar meselesiyle zor başa çıkılacağı işaretinin yanı sıra, askerin siyasete müdahalesiyle ilgili eleştirileri de haklı çıkartan bir durum yaratıldı. TAKVİMLER HEP OLACAKAvrupa Birliği ile müzakereler başladıktan sonra ‘tarih’ sıkıntısından, takvim dayatmalarından kurtulacağımızı düşünenler varsa, kendilerine böyle bir şeyin hiç olmayacağını hatırlatırım. Bugün 17 Aralık, yarın bilmem kaç şubat ya da mart. Bundan sonra, müzakere sürecinde hep bir tarih olacak karşımızda. Konular müzakereye açıldıkça, o her bir satırın takvimi, tarihleri olacak. Azınlıklar konusunu bugün geçiştirdik diyelim ama yarın, traktörler Meclis kapısına park ettiğinde ne olacak? LİDERLİK Hükümet, Azınlık Raporu’nu benimsemek zorunda değil ama Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, Rize’de düzenlediği basın toplantısında, ‘Talep üzerine hazırlanmış bir rapor değildir’ diyerek, düşünce açıklamakla görevlendirilmiş bir grup insanı kaderlerine terk etmesi de doğru değil. Her şeyden önce insanın kafası karışıyor. Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu’nun, 13 ayrı konuda kurulan komisyonlarından 12’sinin raporu hazır. Acaba hükümet, çevre sorunları da dahil olan raporların tümünü mü istemiyor, yoksa sadece azınlıklarla ilgili olanını mı?Çünkü, evet belki Başbakan ‘Bana bir azınlık raporu hazırlayın’ dememiş ve bakıp tamam bu başbakanlık raporu olsun onayını da vermemiştir. Ama mesele bu değil ki zaten. Bu Kurul, Helsinki zirvesinde Türkiye’ye aday ülke statüsü tanındıktan sonra 2000 yılında kuruldu. Amacı Kopenhag kriterlerinin yerine getirilmesini denetlemek. Yani, Türkiye’nin ‘uygulama’ konusundaki kararlılığını Brüksel’e göstermekti. Kanunla kuruldu ve 2003 yılında çıkan yönetmeliğe göre faaliyetle yükümlü kılındı. Son İlerleme Raporu’nda da kurula atıfta bulunuldu ve hala raporunu yayınlayamadığı için iyi çalışmadığı yer aldı. Oysa, 13 komisyondan 12’sinin raporları tamamlanmıştı. En zorlu konu olan azınlıklar ise bir buçuk yıldan beri, tartışmalar sonuçlanamadığı için bitirilemiyordu. Rapor, kurulun salt çoğunluğunun hazır olduğu bir toplantıda, yine bulunanların salt çoğunluğu tarafından kabul edildi. Ama Hükümet, raporun içeriğine gösterilen tepki karşısında, Kurul’u tanımazdan geldi. Bunlar zor konular. Bugüne kadar çözmemiz gerekirken çeşitli nedenlerden çözemediğimiz birçok meseleden sadece biri. Bundan böyle de bu sorunları çözmekle karşı karşıya bulunuyoruz. Avrupa olsa da, olmasa da bu böyle. HALKA KİM ANLATACAK?Güçlü bir siyasi liderlik olmazsa ve yönetim hataları tekrarlanırsa hiç istenmeyen kavgalar ve düşmanlıklar yeniden canlanır. Eğer hükümet, en baştan azınlıkların sorunları konusunda tüm görüşlerin toplandığını ve bunların ortak noktasını bulmak için çalışılacağını söyleseydi, bu tartışma efendice başlayabilirdi. Avrupa Birliği süreci, sadece kendimizi Avrupa kamuoyuna tanıtma sorumluluğuyla yüz yüze bırakmıyor bizi, Türkiye kamuoyu da Avrupa Birliği’nin ne demek olduğunu, bizden neler istendiğini, bu sürecin artı ve eksilerini açıkça bilmeli. Medyanın işi ne diyenleri duyar gibiyim. Ama bunu önce hükümetler yapacak, biz de aktaracağız.
Yazarın Tüm Yazıları