Paylaş
Öyle oldu, fazla ‘bahşiş’li miydi, evet. Paralar nereden harcandı; Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı’ndan... Bunu bir kenara bırakıyoruz. Başbakan’ın katıldığı önceki günkü ‘Roman Buluşması’ndan önce bir okurumuzun gönderdiği ilginç bir yazı, bu buluşma sonrasında daha anlamlı hale geldi.
“Ben Gülten Şendere, Roman bir ailenin 6 çocuğundan biriyim. Açık Öğretim İktisat Fakültesi mezunuyum. İstanbul’da özel bir şirkette insan kaynakları bölümünde çalışıyorum.
Bu noktaya gelmem kolay olmadı. Çok mücadeleler verdim. Ama kimin hayatı kolaydır ki? Bir de özel sektörde çalışıyorsanız. Ben tek örnek de değilim.
İlkokul öğretmeni, mütercim, devlet memuru arkadaşlarım var. Sanat dünyasında şöhret olmuş, kendine bir yer edinmiş Roman sanatçılarımız var. Bu ülkede iş ve sanat dünyasında kendimizi kabul ettirebiliyorsak, sanatçılarımızın toplumun her kesiminden hayranları varsa ayrımcılıktan, asimilasyona uğradığımızdan söz etmek nankörlük olur. Türkiye’de yaşamaktan memnunuz. Hiçbirimiz Macaristan’daki ya da diğer Doğu Avrupa ülkelerindeki soydaşlarımızın yerinde olmak istemeyiz. Ya da Amerika’daki evsiz zencilerin yerinde...
Dünyanın her yerinde biz Romanlara ayrımcılık yapılıyor, ciddi bir önyargı var. Her toplulukta iyi de vardır, kötü de... Kötülüğün genelleştirilerek bütün bir gruba mal edilmesi büyük bir haksızlıktır.
Manisa’nın Selendi İlçesi’nde yaşanan tatsız olayları genellemek, devleti asimilasyon ve inkârcılıkla suçlamak da aynı şekilde haksızlıktır. Samimiyetlerinden kuşku duyduğum bazı insanlar bu ülke için işlerine geldiğinde etnik mozaikler topluluğu diyorlar, işlerine geldiğinde de asimilasyonla suçluyorlar. Asimilasyon varsa etnik gruplar yoktur, etnik gruplar varsa asimilasyon yapılmıyordur. Ya çok saflar ya da kötü niyetliler.
Devlet bizi asimile etseydi şu anda orada bir Roman toplumu olmazdı. Her zaman, her yerde üzücü olaylar, kavgalar olabilir. Basit bir tartışmayı etnik ayrıştırma fırsatı olarak görmeyelim. Ülkemizde bir ayrıştırma sebebi yaratmak isteyenlere fırsat vermeyelim. Ayrımcılık, bölücülük kanserinden en büyük zararı yine bizler çekeceğiz, bu ülkenin vatandaşları zarar görecek.
senderegulten@yahoo.com.”
Çip ihalesini iptal ettik
EMNİYET Genel Müdürlüğü “Hani çipli pasaportlara 1 Nisan’da geçecektik” (13.3.2010) başlıklı yazıya şu açıklamayı gönderdi: “Ülkemiz pasaportlarının, uluslararası standartlarda makinede okunabilir olarak tanzim edilmesi ve hudut kapılarında kontrolün sağlanması amacıyla 98 adet Pasaport Tanzim Sistemi ve Optik Okuyucu Alımı İhalesi’ni kazanan firma ile 2007 yılında sözleşme imzalanmıştır. Ancak yüklenicinin sözleşme kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getirmediği tespit edildiğinden, sözleşme gereği icap eden ihtarlar yapılmış buna rağmen firmanın yükümlülüklerini yerine getirememesinden dolayı 4135 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu uyarınca 11.9.2009 tarihinde sözleşme feshedilmiş olup konuyla ilgili hukuki süreç başlatılmıştır.
ICAO kararı doğrultusunda ülkemiz yükümlülüklerinin yerine getirilmesi ve bu alandaki kararlılığımızın göstergesi olarak ülkemiz pasaportlarının Uluslararası Sivil Havacılık Örgütü (ICAO) ve AB standartlarına uyumlu hale getirilmesi çalışmaları Dışişleri Bakanlığı koordinesinde İçişleri ve Devlet Bakanlığı (Darphane ve Damga Matbaası Genel Müdürlüğü) yetkililerinin ortak çalışmaları ile sürdürülmektedir.
E-pasaport uygulamasına geçiş işlemlerinin en kısa süre içerisinde tamamlanmasına çalışılmaktadır.”
Peki ne zaman? Türk ve Malezya ortaklar kimlerdi; onlara bu gecikmeden ötürü hukuki bir işlem yapıldı mı?
Tehlikeli yanılgı
SİZLER gibi gerçek aydınların ve biz halkın ortak bir yanılgısı var: “Efendim seçim olur, halk bunları beğenmezse değiştirir, o parti gider bu parti gelir.” Hayır hayır hayır. Bu malum ekibi önceki iktidarlar ile karıştırmayınız. “İşte efendim ekonomiyi şöyle yönetti, memura az verdi işçiye çok verdi, o gitsin bu gelsin” gibi değerlendirmeler çok yanlış. Bu ekip tramvaydan inip gitmemek üzere geldi. Buna bir de ‘Dışarıdan müdahaleye açık elektronik seçim sistemi’ni eklerseniz durum vahim. Okyanus ötesi irade şapkadan kimi isterse onu çıkaracaktır. Yani ikinci bir 22 Temmuz faciası olabilir. “Efendim hiç olur mu, kaos çıkar, ortalık karışır” diyorsanız, yine yanılıyorsunuz. Çünkü bu ekip zaten kaos çıksın diye uzun süredir uğraşıyor. Her türlü hukuksuzluğu pervasızca yapan bir ekip bu huyundan asla vazgeçmeyecektir. Unutmayalım ki, bugün seçim güvenliğinden önce bir rejim güvenliği problemi ile karşı karşıyayız.
Son sözüm; Bundan böyle NATO içinde kalarak dış tehditler asla göğüslenemez.
Hasan MUHTAR
Dokunulmazlığı da referandumda soralım
HÜKÜMET, yargıdaki değişiklikler için referanduma gitmeyi amaçlıyor. Referanduma götürülecek maddeler arasına dokunulmazlıklar alınamaz mı?
“Dokunulmazlıklar kalksın mı, kalkmasın mı?”
Bu konuda da sürekli temcit pilavı gündeme getirilmez.
AKP kendisine güveniyorsa referandumu bize sorsun.
Biz de üzerimize ne düşüyorsa yapalım.
Metin KOCABAY
KEY ödemeleri
KEY artık rezalet bir hal aldı. 2008’de müracaat edin verilecek dediler... Başvurduk, alan aldı. Nisan olmadı. 2009 Ekim’i dediler, olmadı. Bu defa Şubat 2010’da ödenecek dediler. Şubat geldi geçti... Marta kaydı, bugün 16 Mart.
Ya verilsin ya da vermeyeceğiz desinler. Beklemekten canımız çıktı.
Vahit DEMİRCİOĞLU
Paylaş