Paylaş
Oyun başlayacak derken sahneye bir sanatçı çıktı.. Elinde bir kağıt.
Sahneye sanatçı çıkıyorsa böyle... Ya Dünya Tiyatrolar Günü’dür, ya da... Cüneyt Gökçer ölmüştü.
“Sanatçılar ölmez” desek de, Türkiye’nin en büyük son ustası ölmüştü işte. Ayağa kalktık bir dakika öylece durduk, saygıyla andık onu. Onu tanımayanlarla, hiç bilmeyenlerle birlikte.
BIRAKILMIŞ İZLER
Cüneyt Gökçer’den geriye ne kaldı, güçlü sanatçılığından, Ankara Konservatuvarı öğretmenliğinden ve özellikle 1958’de başlayıp 23 yıl süren Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü’nden?
Ankara Devlet Konservatuvarı’nda el verdiği, sahneye koyduğu oyunlarda yer verdiği yüzlerce sanatçı... Türk Opera ve Balesi’nin kurumlaşması... Ankara’da gelişip, ardından İzmir’e, Bursa’ya, İstanbul’a, giderek Anadolu’ya Devlet Tiyatroları’nın yayılıp yerleşmesi...
Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Lemi Bilgin, “Bazı insanlar için doğum ve ölüm ne bir başlangıç ne de bitiştir. Yaşadıkları döneme çok büyük izler bırakırlar” demiş uğurlama töreninde.
Günümüzün genç sanatçıları, olsa olsa Cüneyt Gökçer’in adını bilir. Doğrudur, “yaşadığı döneme çok büyük izler” bırakarak aramızdan ayrılmıştır Cüneyt Gökçer. Ya yaşadığı dönemden sonrası?
İstanbul’da Muhsin Ertuğrul’la, Ankara’da Carl Ebert’le başlayıp Cüneyt Gökçer ve dönem arkadaşlarıyla sürüp gelen sahneye koyuş ve oyunculuk anlayışı, tiyatro sanatçısının yetiştirildiği Ankara ve İstanbul’daki konservatuvarlar YÖK’le birlikte üniversite eğitiminin içine alınıp da darmadağın edilince sürdürebilirliğini yitirmiş oldu. Artık üniversiteler, ders verenlerin yeterliliği neyse, temelde ortak bir oyunculuk anlayışından uzak, dağınık yöntemlerle eğitimi sürdürmekte.
ANIMSASAK DA
Cüneyt Gökçer’in aramızdan ayrılışı, onun gözünün içine baktığımız günleri anımsayışımız bir yana, değerli bir sanat önderinin bıraktığı izlerin çoktan süpürülmüş olduğu gerçeğini de açığa çıkarıyor.
Ya o Kral Lear, ya o Kral Oidipus, Hamlet, Malvolio...
Bir daha onlar hiç sahneye çıkmayacak.
Çünkü Cüneyt Gökçer öldü.
Paylaş