Çifte standart krizi

BU krizi kim çıkardı diye aramak boşuna.

Bugün yaşadığımız siyasi krizin temelinde çifte standart kültürü var.

İsterseniz takiye de diyebilirsiniz. Ama takiyeyi sadece AKP ile ilgili kullanmak haksızlık.

Maalesef hepimiz, Kürtler, Türkler, bu kültürün içinde yetişen hepimiz takiye kültürünü bir biçimde içselleştimiş durumdayız.

Çifte standart. Bizim çıkarımıza uyarsa doğru ve iyi, uymazsa yalnış ve kötü.

Düne kadar DTP’nin kapatılmasına sesini çıkartmayan hükümet, kendi varlığı aynı silahlarla tehdit edilmeye başlayınca, yine her türlü kıstası altüst edecek biçimde ortalığı kasıp kavuruyor.

Başbakan Tayyip Erdoğan, dün İstanbul’da parti kapatmaya karşı çıkıyordu.

Partilerin kapatılmasını, elimden siyasi muhalefet hakkımı aldığı ve siyasi irade beyan hakkımı ihlal ettiği için kabul etmiyorum.

Ama vatandaş olarak, ben yasalara uyarken, kendini yasaların üzerinde gören her anlayışı da özgürlüğüme tehdit olarak hissediyorum.

Evet parti kapatmaları zorlaştıralım ama neden şimdi? AKP’nin canı yandığı için mi?

Bu aşamada önlem almaya kalkmak, krizi çözer mi?

Başkalarının özgürlüğünü kendininkinin garantisi olarak görmeden, özgürlüklerden söz etme çifte standart değil mi? Bu yaklaşımla çözüm değil, olsa olsa yeni sorunlar üretilir ancak.

***

DARBECİ
çetelerin üzerine gidelim. Başbakan söz veriyor. Tamam gidelim.

Demokratik hukuk devletinden başka hiçbir kurum ve kişi Türkiye’nin ne laikliğinin, ne özgürlüğünün, ne de gelişmesini garantisi olabilir. Bu yüzden çetelerin üzerine sonuna kadar gidilmesini istiyorum ben de.

Darbeleri ve darbecileri sorgulamadan "birer adım geri" formülüyle uzlaşma yolunu seçmiş olduğumuzdan, darbeci çeteleşmelerden kurtulamadık.

Ama neden Başbakan, darbecilerin üzerine giderken, en geniş anlamda özgürlüklere de sahip çıkmıyor.

Dünkü konuşmasında yine medyayı hedefe oturtuyordu.

"Bu işi bugünlere medya getirmiştir" diyordu kızgınlıkla.

Bir çifte standart daha.

Bugün medya, artık beş yıl önce gibi değil. Medyanın yarısı Başbakan’a yakın.

Hangi medya bugünlere getirdi? "Majestelerininki" olamayacağına göre, "öteki" demek ki.

Aslında, nerede çalışırlarsa çalışsınlar, gazetecilerin büyük bir çoğunluğu, her sorumlu insan gibi, işlerini iyi yapmak için çırpınıyorlar.

Bugün medyayı suçlayan başbakan, basın ve ifade özgürlüklerini engelleyen yasaların değiştirilmesini istediğimizde hep havaya baktı.

Sadece 301 değil.

Yeni basın yasasında kalkan hapis cezası, diğer yasalardaki düzenlemelerle geri gelirken meslek kuruluşları hükümeti sürekli uyardı. Para cezalarının artması, sürmekte olan davalar hakkında yayın yasakları, hakaret suçu kapsamının her türlü eleştiriyi sınırlayan biçimde genişlemesine karşı gazeteciler defalarca hükümetin dikkatini çektiler.

Şimdi, çetelerle ilgili haber yapan meslektaşlarımız davalarla başbaşa. Sızdırılanlar dışında- ki bu kötü bir gazeteciliğe yol açar- gazeteciler araştırmacı gazetecilik yapabilir ve kamuoyunun aydınlanmasına yardımcı olabilirler. Ama bugünkü yasalarla, hapis cezaları ve bir gazetecinin hayatında göremeyeceği miktar para cezalarının caydırıcılığı altında, bu mümkün mü?

***

NERESİNDEN
bakarsam bakayım, bugünkü krizi neresinden tutarsam tutayım temelinde, kendine yontma zihniyeti, çifte standart kültürünü görüyorum.

Bunun üstesinden, "herkes bir adım geri" temelinde uzlaşma formülleriyle değil, sadece demokratik hukuk devleti ile gelinebilir. Bütün krizlere, "kurtarıcılar" arası iktidar mücadelelerine, çözülme risklerine karşı tek "kurtarıcı" formül budur.
Yazarın Tüm Yazıları