Çelik gibi soğuk klip

Hani havadan sudan bir muhabbet olacak ama gayet iyi bildiğiniz üzre: Havalar da soğudu...

Isının, iki gün içinde 10-15 derece düşeceğini duyduğumuzdan beri, içimiz üşümeden pencereden bakmayı bile beceremiyoruz. Zaten epeyden beridir ruh üşümesinden mustaripiz ya, ‘‘Bir kış ayazı kısmıştı’’ diye diye, betliğin sınırlarını zorlamaktayız; nemrutluktan yana her yeni gün el artırmaktayız...

Pencereden, rüzgár az biraz daha şiddetli eserse kökünden sökülüp uçacakmış intibaı uyandıran, bir o yana bu yana eğilen ağaçları izliyorum. ‘‘Bari’’ dedim, ‘‘bir ilke imza atayım (!), bir kerecik olsun, mevzuya olumlu yanından bakmaya çalışayım.’’ Pencerenin yanına konuşlanmış masalardan birinde çalışan bir cankuşa; ‘‘Bak’’ dedim; ‘‘İnsan yedisinde de yetmişinde de değişebilir. Ben ki içinden 'aslında' kelimesi geçen hiçbir cümleye inanmam, yine de derim ki, ASLINDA 'Ağaç yaşken eğilir' sözünü fazla da ciddiye almamak gerekir. Hayat ve doğa bize gösteriyor ki, kupussskuru, devasa ağaçlar bile, rüzgár sayesinde Asena'dan daha kıvrak figürler attırabiliyor. Demek ki neymiş? Mühim olan saçlarını rüzgára salmak, kendini hayatın akışına bırakmakmış.’’

Cankuş, önünde çözmekte zorlandığı bir logaritma problemi varmış gibi, alnı kırışmış bir şekilde, bilgisayarın ekranına dikmiş gözlerini. Kafasını bile çevirmeden; ‘‘Hmmm’’ dedi.

Ben tabii bunu direkt bir meydana okuma olarak aldım. O konsantrasyon ille ki bozulacak... ‘‘Aaa, çok enteresan’’ diye devam ettim; ‘‘Deniz Seki ve Bayhan, uçan halıyla buraya doğru geliyorlar. Peşlerinde de doru bir ata binmiş Tayyip Erdoğan var; üstelik arkasına da Banu Alkan'ı oturtmuş.’’

Bizimki yine ‘‘Hmmm’’ladı...

Son kurşunumu attım ben de, ne yapayım: ‘‘Sıcak yatak soğuk kadın / Derdin ne anlamadım / Bıktırdın usandırdın / Bırak da git’’ dedim.

Şoklanmış gibi kafasını çevirdi. ‘‘Sen ölümüne falan mı susadın?’’ diye sordu. ‘‘Sensin soğuk... Ayrıca şurda iş yapmaya çalışıyoruz. Sen git...’’

‘‘İşte bu be!’’ dedim. ‘‘Allah razı olsun, sayende bir illüminasyon yaşıyorum. Ömrüm billah Çelik'in müziğinin hikmetine erememiştim. Adam dünyanın en detone şarkıcılarından biri olduğu ve 'öksür öksür diz ipe' şarkılar söyleyip durduğu hálde, ciddi bir fanatik dinleyici kitlesine sahip. Demek ki insanı bir yerinden yakalıyormuş. Baksana seni bile burnunu yapıştırmış olduğun sanal álemden çekti çıkardı. Komadaki insanlar üzerinde de etkili olabilir mi acaba?’’

‘‘Kısa ve net bir şekilde sorayım’’ dedi, ‘‘ne diyorsun abi?!’’

‘‘Çelik Erişçi'nin Bırak Da Git adlı şarkısına çekilen klipten bahsediyorum’’ dedim. ‘‘Kendileri ve zevceleri Buket Saygı Hanımefendi, bildiğin üzre bu aralar bebek bekliyorlar. Hayırlara vesile olmasını umduğumuz bir dönem... Çelik Bey'e evlilik yaramış gibi görünüyor. Onun biliyorsun bir hindi gıdısı vardır hani. Yeni klibinde, suretini balıkçı yaka kazak ve yün bere arasında konuşlandırmış; gıdısını göremiyorsun. Hiper 'cool' bir klip yapmış, serin de ne, çelik gibi soğuk; tam kar havasına uygun... Gerçi şarkı, zannımca her Çelik şarkısı gibi, bir nevi Arap'ın yalellisi ama olsun varsın... Klipte pek ironik bir yaklaşım sergilenmiş. Çelik Bey serzenişli ifadelerle hitap ettiği birine 'Ne olur biraz sus be kadın, bırak da git' filan diyor ama klibin sonunda kameranın burnuna bir alyans dayıyor.’’

‘‘Eee?’’ dedi bizimki...

‘‘Hiç’’ dedim; ‘‘havalar da soğudu...’’
Yazarın Tüm Yazıları