Cafcaflı Kenan’a siyah beyaz yakışmış

Dün gibi hatırımda... Sizden çapkın olmasın, çok yakın bir dostum, o sıralar (sene 1993) İtalya'da yaşamakta olan bir Türk'e vurulmuştu.

Hasretlik aşkla bir araya gelip de hararet yaptığında -ki bu epey sık nükseden bir durumdu- karşısına çıkan ilk bara dalıp kafayı çeker; bir yandan; ‘‘Deliyim, gözü kara deliyim; yakarım Roma'yı da yakarım!’’ nakaratını terennüm ederek hüngürdemeye başlardı.

Diyeceğim şu ki: Kenan Doğulu ile müşerref olmam, böyle acılı bir tecrübeye denk düşer: Bir cankuşun karaciğeri üzerine geliştirilmiş evham, şarkının civelek melodisiyle tezat yaratan salya ve sümük bir hüzün ve kafa şişiren bir detonasyon!..

Yıllar yılları takip etti; ‘‘ailemizin sanatçısı’’ Kenan Doğulu'nun albümler ve mankenler boyu serpilmesini izledik. Allah biliyor ya, en azından saçlarını kestirdiği güne dek, ona bir an bile sempati duyduğumu hatırlamıyorum. ‘‘Eller havaya’’ tarzı eğlence anlayışına alerjim olduğundan, İstanbul'un ‘‘en çok masası ve en iyi sahnesi olan’’ sanatçısı olarak saldığı namla kurmuş olduğu ‘‘Şaziye holding’’in başarısı alakamın kapsama alanının olabildiğince dışında kalıyordu. Onu her gördüğümde, ‘‘Yurdaer Doğulu'nun, beş yaşında konservatuvara birincilikle giren evladından çıka çıka bu kakofoni mi çıkar?’’ diye düşündüm.

Yıllar sonra bir gün, fena utandım. Utanmak da ne, hayranlıkla karışık bir hayrete gark oldum; yerin dibine geçtim... Uğur Yücel'in sahibi olduğu Yeşil Kabare'de, sabahın erken saatleriydi. Sahnedeki ‘‘duyan gelmiş’’ kıvamındaki müzisyen kalabalığı, caz emprovizasyonlarının attırıldığı bir jam session yapıyordu. Kendi kulübünü kapatıp gelen Kenan Doğulu gitarı eline aldı, mikrofonun başına geçti; hiç duymadığım bir tondan tutturdu ve ben büyülendim... Böyle bir yeteneğe rastlamışlığım, böyle bir performans izlemişliğim, pek çok festival konseri de dahil, azdır... Bugün bile tadı kulağımda, yemin ederim...

O günden sonra başka bir şeyi merak etmeye koyuldum: Hayat gailesinin adamı ne şekillere soktuğunu gayet iyi bilen biri olarak popülist kaygılar gütmesine hak versem de, neden Kenan Doğulu'nun gerçek renklerini yansıtan bir albüm yapamadığını... Sonunda nihayet ortaya iyi bir haber düştü; Doğulu ‘‘5.5’’u piyasaya sürdü. Hálá edinmemiş biri varsa, gitsin alsın, dinlesin; ne kaçırdığını anlatmak benim belágatımı aşıyor.

Ürünün tadına bakmak isteyenlere, Tutamıyorum Zamanı parçasının, klibi de en az düzenlemesi kadar temiz işçiliği bir fikir verecektir. Siyah-beyaz klip, Ozan ve Kenan Doğulu kardeşleri, ait oldukları yerden, enstrümanlarının başından, orkestralarının yanından, sahneden yansıtıyor. Kendi zevki hatırına çalan her iyi müzisyen gibi, döktürüyorlar... Ayrıca aradaki, bedenini akrep ve yelkovan vazifesiyle, saatin kadranına katmış hanımefendinin görüntüleri de gayet şık... Zaman bu, muttasıl akıyor malum... Doğulu'nun yaş iyice kemale ermeden, şakaklara kır düşmeden, böyle esaslı bir iş çıkardığını ve meraklısı arşivine katabilsin diye kalıcı bir ürün olarak piyasaya sürdüğünü görmek, içime su serpti. Hayır, bu Petek Dinçöz'ler áleminde biz de haddinden evvel yaşlanacağız diye korkuyorum...
Yazarın Tüm Yazıları