Buralara dönüyor mu, dönüyor sopa yiyeceğini bile bile

Hayat acımasız. Ve hayat yorucu. Ve hayat, bayat...

Canı Kendinden Fena Hálde Sıkılanlar Derneği'ne sesleniyorum; varsa öyle bir dernek: Midas'ın kulakları çok uzun ve çok oynak...

Tarkan'ın yani, kulakları eşek kulaklarıymış; okumuşsunuzdur magazin sayfalarında filan... Çok kötü çocukmuş o; 100 Numara'ya giderken ayan beyan ifade eden, aşkını meşkini ve kimliğini ve kişiliğini ona, buna, şuna karşı müdafaa etme gereği duymayan...

Emir komuta zincirine göre yaşamayı reddeden....

Tabii, tabii; habire kendini tekrar eden, eden, eden...

Ukalá bir şey yani...

Gerçi, etimolojiye göre, ukalá kelimesi de, akıl kelimesinin sıfatlarından ve hattá akıl kelimesinin çoğulu yani ama yine de...

Ukalá herif işte; n'olucak...

Bizde literatüre öyle yerleşmiş; olumsuz yani...

(Bkz; TDK Türkçe Sözlük, 2. Cilt) UKALÁ: s. ve. is. Ar. Kendini akıllı ve bilgili sanan, bilgiçlik taslayan (kimse): ‘‘Söyleyince de her zaman, vaaz vericilikle itham ediliriz, ukalá tanınırız.’’ -P. Safa.

Bir kelime ki titreşime hassas bomba mübarek.

Hele bir tamlama háline gelince ve içinden ‘‘dümbeleği’’ de geçince, öyle böyle değil; vahim yani:

(Bkz; TDK) Ukalá dümbeleği: tkz. aklı ermediği hálde her konuda fikir yürüten, bilir bilmez her şeye karışan, zevzek: ‘‘İyi halt etmişsin dedim. Senin ne üstüne vazife a ukalá dümbeleği, onların kendi aralarında temizlenecek hesapları varmış.’’ -H. Taner.

Tarkan döndü; duyanlar duymayanlara, görenler görmeyenlere anlatsın. İşte yani; Dudu Dudu geldi...

Beğenmediniz, değil mi? Kesmez bizleri, değil mi? Kuzu Kuzu daha iyiydi, değil mi? Bu çocuk kendini tekrar ediyor, değil mi?

Merakımdan soruyorum. Hakikaten, anlamaya çalıştığım için, sesli düşünerek, kendime de sorar gibi soruyorum:

Memleketin favori mevzularındandır ya hani; bu topraklarda birisi iyi bir şey yapmaya kalktığında neden sopa üzerine sopa yer?

Niçin, hiçbir şey yapmamayı meziyet sayan herkes bir Bay / Bayan Bilen kesilir? Hiçbir şeyleri beğenmez? Kendince bir şeyler yapmaya çalışan kim varsa, linç etmeye kalkışır?

Niçin, bu memlekette ukalá kelimesi salt olumsuzlamak adına kullanılır ve bu kelimeyi en sık sarfedenler hep, en olumsuz anlamıyla ukalálardır?

Şimdi: Bu adam, şarkılarını söylüyor mu; söylüyor.

Şimdi: Bu adam, dansını ediyor mu; ediyor.

(Şimdi: Bu şarkı, dinlendikçe seviliyor mu, seviliyor.)

ŞİMDİ: Bu adam, ipliğini pazara çıkarmaya bunca meraklı yaşıyorken, buralara dönüyor mu, dönüyor. Sopa yiyeceğini bile bile...

Nazan Öncel'in sözlerinde pek isabetli şekilde belirtildiği üzre: ‘‘Ağlamadan ayrılık olmaz / Hatıralar uslu durmaz / Kalanlar gideni gönlünde taşır / Aşk sevene yük olmaz / Biz böyle bilir, böyle yaşarız.’’

Diyeceksiniz ki Tarkan Türkiye'ye dönüyor, zira çıkarı var.

Sizin yok mu? Kulaklarınızın pasını azıcık olsun silmiyor mu?

Vallahi, yalansız dolansız... Taammüden ukalálık etmek pahasına söylemek isterim: Dudu gayet güzel parça... Şarkıyı zaten sevmiştik; klip de gayet lezzetli bir seyirlik...

Dümbelek de var içinde; ukalá bir ‘‘Çiçek gibi tazecik / Kıymetli bi tanecik / Ana sütü gibi tertemiz / Dudu Dudu dilleri / Lıkır lıkır içmeli / Gözleri derya deniz’’ Tarkan da...

Saçlar yeni bir model kesilmiş, imaj mimaj yenilenmiş, gülüm gülüm gülünmüş, figürler attırılmış... ‘‘Daha ne kardeşim?’’ diye sorar gibi.

Adam boşuna terennüm etmiyor: ‘‘Ata ata dertleri hep içime attım / İnsan gibi yaşamak benim de hakkım / İçimdeki zemberek kırıldı artık / Tamiri mümkün değilse işte o gün yandık / Her gün yağmur yağabilir / İnsan hata yapabilir / Birbirimize tutunursak / Belki güneş doğabilir.’’ diye...

Güneş de var, deniz derya da... Susuz mu susuz bir yaza yakışmaz mı yani?
Yazarın Tüm Yazıları