Bu cevap beni tatmin etmedi

EĞER bu ülkede "makul çoğunluğu" temsil eden hayali bir portre çizmek isterseniz, en uygun tiplerden biri Köksal Toptan’dır.

Bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin başkanlık koltuğunda Türkiye’nin "makul çoğunluğunun" bir temsilcisi oturmaktadır.

22 Temmuz seçiminin ilk büyük zaferi bu olmuştur.

* * *

Türk basınında Arınç hakkında en çok eleştiri yazan gazetecilerden biri benim.

Ne var ki, ona karşı duygularım hep çelişkili olmuştur.

Arınç’ta bir yandan fevkalade önemli ve başarılı siyasal meziyetler gördüm.

Bir yandan da siyasi provokasyonun en uç örneklerini.

Ama onunla ilgili bir bilanço çıkarmam gerekirse, şunu da rahatlıkla söyleyebilirim:

Bülent Arınç, bana göre çok başarılı ve kişilikli bir TBMM Başkanlığı yapmıştır.

Onunla ilgili eleştirilerim, başkanlığı hakkında değil, bazı siyasi demeçleriyle ilgiliydi.

Yoksa Meclis’in itibarının yükseltilmesi, milletvekili imajının düzeltilmesi konularında hakikaten önemli işler başarmıştır.

Vicdanım, bu düşüncelerimi mutlaka yazmam gerektiğini söylüyor.

* * *

Başbakan Tayyip Erdoğan, Köksal Toptan’ı aday göstererek, 22 Temmuz seçim kampanyası sırasında vaat ettiği uzlaşma ve istikrar konusunda samimi olduğunu ispatladı.

Şimdi bu makulün alanını genişletmemiz lazım.

Dünkü gazeteleri okuduğum zaman şunu gördüm:

Önceki gün Abdullah Gül’e yaptığım çağrı epey yankı uyandırmış.

AKP’ye yakın medyanın bazı yazarları, beni hakarete varan ağır bir dille eleştiriyor.

Hakarete alışığım ve şerbetliyim.

Ama bütün iyi niyetime ve iddiasızlığıma rağmen, yazdığım yazıya, sahip olduğundan çok çok fazla anlam ve misyon yüklemişler.

Ben diyorum ki, Türkiye’de makulün alanını genişletmek ve merkezi güçlendirmek için, hepimizin yeni bir zihniyet iklimine ihtiyacı var.

Eski sloganlarla, ilkel ve arkaik saplantılarla bir yere varamayız.

Hakaretamiz küfür yazıları, belki egomuzu ve kendimize benzer üç beş fanatiği tatmin edebilir, ama Türkiye’ye zarar verir.

Abdullah Gül’e işte bu duygularla seslendim.

* * *

Ama beni en çok şaşırtan, Sayın Abdullah Gül’ün tutumu oldu.

Gül’ün yanıtı, dünkü Vatan Gazetesi’nde Ruşen Çakır’ın köşesinden geldi.

Çakır, Gül’le ilişkileri çok iyi olan bir arkadaşımızdır.

Vatan Gazetesi’nin yazarı, benim yazımın tam aksi bir etki yarattığını, Gül’ün cumhurbaşkanlığı konusundaki kararını daha da keskinleştirdiğini yazıyor.

Doğrusu bu tavrı çok yadırgadım.

Bir kere ben sadece görüşlerimi, çok da seviyeli bir üslupla yazmıştım.

Cumhurbaşkanlığına aday olan siyasetçi, böylesine önemli bir kararı, bir köşe yazısına bakarak belirleyecek kadar "şahsileştirmişse" orada bir yanlışlık var demektir.

Umarım böyle bir psikoloji içinde değildir.

Bir kere daha tekrarlayayım.

Ben, Abdullah Gül cumhurbaşkanı olamaz demiyorum.

Olmasa daha iyi olur diyorum.

Yoksa kendisini, bu ülkenin bütün yüksek mevkilerine layık görürüm.

Bu düşüncemde samimiyim.

* * *

Ancak...

Dikkatimi çeken bir noktaya, onun da dikkat etmesini dilerim.

Kendisini destekleyen yazarların çoğu şu temayı işliyor:

"Siz aday olmazsanız, milli irade gerçekleşmemiş olur."

"Siz aday olmazsanız, sivil otorite askerlerin altında ezilir."

Bunlar rövanşist duygulardır.

Bu kararın askerlerle bir ilgisi yoktur ve olmamalıdır.

Çankaya’ya "askerin bileğini bükmek için" çıkıyormuş izlenimi yaratmak da doğru değildir.

Dolayısıyla böyle yandaşların telkinlerine kulakları tıkamak gerektiğini düşünüyorum.

Türkiye çok güzel bir havayı yakaladı.

Bu iklim, kan kokusuyla yaşamaya alışmış fanatikleri telaşlandırdı.

Düşmanlık ve kavgadan başka yazacak konu bulamayanların telaşlanması normal.

Uzlaşma onların ekmeğini de ellerinden alacak.

Ama makul çoğunluğu Meclis çatısı altına taşıyanların, Çankaya konusunda da böyle bir endişesi olmamalı.

Değil mi?..
Yazarın Tüm Yazıları