Bizim mahalle

ÖNCE kural üzerinde anlaşalım: Özgürlükçü olan, özellikle “ifade özgürlüğüne” saygı gösteren bir insan, kendisinin beğenmediği görüşleri ileri sürenlerin veya o görüşler yüzünden başkalarının cezalandırılmasını kabul edebilir mi? Bizim “liberal”geçinen gizli faşistler sayesinde bir süredir işte böyle bir çelişkiyi yaşıyoruz.

Haberin Devamı

Bu gerçek Doğan Medya Grubu’nu batırmak amacıyla verilen 3 milyar 755 milyon lira tutarındaki ceza sayesinde bir kere daha ortaya çıktı.

Bir kere daha diyoruz çünkü hem kişisel hem de profesyonel “ahlak” konusunda herkese vaaz veren birtakım kalemler, yaklaşık bir yıldan beri kendi sütunlarında Aydın Doğan’a mektup yazıp duruyorlardı. Dedikleri de özetle:

Sen iyisin ama senin yayın organlarında çalışan bazı gazeteciler var. Onlar bugünkü iktidarı çok eleştiriyorlar. Siz de onları susturmayarak iktidarın hedefi oluyorsunuz. Bakın bizden söylemesi... Bu şekilde giderseniz, bu iktidar (o aslında Tayyip Erdoğan demektir) başınıza öyle belalar açacak ki, bir daha toparlanamayacaksınız. O nedenle bu isimleri ya susturun ya atın!” idi.

Haberin Devamı

Bunun bir de altyapısı var:

Bugünkü medya düzeni meğer 27 Mayıs 1960 ihtilalini gerçekleştiren subayların kurgusuymuş. Bu medyanın düzelmesi -yani iktidarın hoşuna giden bir medya haline gelmesi, böylece de Aydın Doğan’ın vergi cezası adı altında çökertilmemesi- için o kişilerin süratle tasfiye edilmesi gerekirmiş.

Bu parlak -ve demokratik- görüşler sahiden yazıldı mı yazılmadı mı merak eden çıkarsa Yeni Şafak gazetesinde, Taha Kıvanç kod adıyla dedikodu yazan Fehmi Koru’nun 20 Haziran 2008; 26 Temmuz 2008; 30 Ağustos 2008; 17 Ocak 2009; 21 Şubat 2009; 22 Şubat 2009; 25 Şubat 2009; 26 Şubat 2009; 27 Şubat 2009; 3 Mart 2009; 6 Mart 2009; 19 Mayıs 2009; 14 Ağustos 2009; 21 Ağustos 2009 tarihli yazılarını bulup okusun.

Fehmi Koru bu kadronun borazancı başıdır. O “tii” sesi verince ötekiler devreye girer. Nitekim Star gazetesinde Mustafa Karaalioğlu’nun 24 Şubat 2009; 18 Mart 2009; 19 Mart 2009; 6 Haziran 2009 tarihli yazılarını daha önce okumadınızsa internetten bulup okuyun.

Belki bir başka örnek daha istersiniz. O zaman Fehmi Koru’nun sırf Aydın Doğan’a gönderdiğini yeterli saymayıp tüm medyada “tasfiye” gerektiğini ileri süren Zaman gazetesi Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı’ya bakın... Ama o herkesin doğru kabul edeceği ilkeleri savunuyormuş gibi yapmayı ihmal etmiyor. Aslında iktidarın beğenmediği gazetecilerin tasfiye edilmesi gerektiğini savunuyor.

Haberin Devamı

Ondan daha açık sözlüler var. Örneğin Mehmet Barlas, Aydın Doğan’ın başına tüm bu belaları (!) “liberal (!?) düşüncelere savaş açmayı yeğleyen” iş arkadaşları açmış. Yani onlar olmasa bunlar olmazdı diyor. Hatta, Aydın Doğan’a sen onları atmazsan onlar seni atacak mesajı veriyor.

Sadece onlar değil. Bir de şimdi Tarhan Erdem çıktı. Bütün bunlarmeğer“laikliği demokrasiden önde tutan yazarlar” yüzünden Aydın Doğan’ın başına geliyormuş.

Daha da var ama adlarını anmaya değmez... Neyse ki bunlara yanıt veren bir de Ergin Ardıç var:

“Ben kimsenin ekmeği ile oynayacak kadar şerefsiz değilim” diyor. (27 Şubat 2009 Sabah)

Yazarın Tüm Yazıları