Ne zaman kenarından köşesinden 1980’lerle ilgili bir şeyler yazsam sırasıyla hep aynı şeyler oluyor:
1) Arkadaşlarımdan "İnsan değilsin sen! Ne olmuş o şarkı çıkalı 25 sene olmuşsa?.. Biz o zaman miniciktik!" tepkilerini topluyorum.
2) Sizlerden, yani okurlardan daha düzeyli fakat aynı temayı işleyen elektronik postalar geliyor.
3) Bu arada, yazıyı yazana kadar ben de bunalıma girmiş olduğum için evde bir süre sadece 1980 model filmler ve plaklar dönüyor...
4) Yazı, mutlaka başka yazıyı çekiyor.
Osmanlı Bankası Müzesi’ndeki sergiden bahseden yazının ardından gelen şok dalgalarını (Abart tabii, abart güzelim!) Almanya’da atlattım.
Ancak döndüğümde yukarıdaki gelişmelerin yine sıralarını hiç bozmadan beni beklediklerini gördüm.
Önce Topesto aradı ve "Elimde vatkalı ceket giydiğin bir fotoğraf var, en fazla parayı veren gazeteye satacağım" dedi.
"Aman diyeyim birbirlerini ezerler! Sen iyisi mi TMSF’ye başvur, ihale yapsınlar! Hasta mısın? Millet ne yapsın benim vatkalı ceketli fotoğrafımı" diyerek gazını aldık arkadaşın.
Sonra "Hayatımın soundtrack’ini yapacağım ve dağlara çıkacağım. Bana şu şu şarkıları bul Kanat!" diyen bir başka arkadaşımı sakinleştirdim.
Evde "Back To The Future", "The Breakfast Club", "Risky Business" seyredildi.
Ve tabii yazı başka yazıyı çekti...
*
Ağlarımıza takılan yazı The Observer’da yayınlanmış.
"Wham! Kabarık saçlar ve 80’ler popu internetle döndü" gibilerden bir başlıkla yayınlanan yazıyı, imza fotoğrafını da 80’lerde çekilmiş bir fotoğrafla değiştiren David Smith adlı bir arkadaş yazmış.
İnternet üzerinde 80’ler temalı siteler yeni başlamadı. www.inthe80s.com kurulalı 10 yılı geçmiş.
Fakat The Observer’daki yazının hareket noktası www.remembertheeighties.com adlı site. Bir tür fenomene dönüşen site, ayda 1 milyon kişi tarafından ziyaret ediliyor, isteyen 18 bin kişiye de haftalık haber bülteni yolluyor.
1960’ların çiçek çocukları veya 1970’lerin punk akımı gibi hava atacak bir kuşak değiliz biz tabii. Haliyle böyle ortamlarda kavruk kalabiliyoruz.
Çıkıp "Siz özgürlük savaşçısı 68 Kuşağı iseniz; biz de zımbalı kot giyip Kajagoogoo dinliyorduk" desen, "Ne dinliyordun, ne?.." cevabını alırsın en iyimser yaklaşımla.
*
Fakat, bizim kuşak da örgütlenmeyi başarmış işte ve siteden de anlaşıldığı kadarıyla epeyce eğleniliyor.
Kuşağıma karşı boynumun borcudur, bu sebepten ben de elim vardıkça yazacağım.
The Observer’daki yazıda konu edilen web sayfası bir de anket yapmış.
"1980’leri 1980’ler yapan 40 Çılgınlık" başlıklı listenin tamamını burada yayınlayamam.
Hem alsam da "Filofax, Crimpers, SodaStream" gibi en azından bizim memlekette bilinmeyen, o yıllarda başka memleketlerde (Bu durumda Büyük Britanya dememiz gerekiyor aslında) moda olmuş şeyler var, anlamı olmaz...
Ben 10 tane seçeyim iyisi mi...
Bizzat bizim kuşak tarafından yapıldığı için liste çok güzel olmuş. Parantez içlerinde açıklama görürseniz bilin ki bana aittir.
Listenin tamamını isteyenler çıkacaktır. Üşenmezsem yazıp bir kenara atar, isteyenlere de yollarım ama kesin üşenirim. Böyle de dürüstümdür yani!
80 model güzellikler
1) Rubik Küpü (Ben asla bulaşmamıştım mesela buna)
2) Aerobik çorapları (Legwarmers, yani ’bacak ısıtıcı’ diyorlar. Hani Jane Fonda meşhur etmişti, geçen sene de Madonna tekrar devreye soktu...)
3) Pacman (Playstation afilisini çıkarmış ama aynı tadı asla vermiyor)
4) Vatkalar (Bu konuyu daha fazla uzatmasak diyorum...)
5) Taşlanmış kot (Britanya’daki kuşakdaşlarımız ’asit yıkama’ olarak biliyor. Onların açıklama yapması daha zordur. Adama sorarlar, ’Su yok muydu, tırttırdın mı, niye asitle yıkıyordunuz?" diye)
6) Walkman (Bence insanoğlunun en büyük buluşuydu. Hem gezebiliyor hem müzik dinleyebiliyordun ki; hayat zaten benim için bu iki kavramdan ibaretti.)
7) Dallas (Retro Max veriyor Digitürk’te. Bir bölümünü bile seyretmedim. Eskiden pazarlarda Bobby, Sue Ellen tişörtleri satılırdı. Bugünkü kuşaklar Lost seyrediyor, kesin bizden daha zeki olacaklar!)
8) Hanedan (O zaman da seyretmezdim, sonra da seyretmedim. Ama mahallemizdeki videocuda yeni bölümünü alabilmek için üzerine Zippo benzini döken ve "Yakarım kendimi o kaseti benden önce Zuhal’e verirsen, bunu bil!" diye haykıran ev kadınları filan hatırlıyorum.)
9) Live Aid (Geçen seneki aynı etkiyi yarattı mı? Hayır! Phil Collins’i hayatımda bir kez takdir etmişimdir o da Live Aid günüdür. Okyanusun bir tarafında çalmış, sonra uçakla diğer tarafa yetişip öteki konsere çıkmıştı. Aslında pilotu takdir etmek lazım tabii.)
10) Transformers (Daha şubat ayında DVD’sini bulup gözlerim yaşararak filan aldım... Seyredince çok manasız oluyor ama, onu da söyleyeyim...)